HubbuşŞehevat -3 (şehvetlerin sevgisi)

HubbuşŞehevat -3 (şehvetlerin sevgisi)

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Hamd, Alemlerin Rabbi, Rahman, Rahim ve Din gününün maliki olan Allah'adır.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Hamd, Alemlerin Rabbi, Rahman, Rahim ve Din gününün maliki olan Allah'adır. Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Sen'den yardım dileriz. Bizi dosdoğru yola ilet, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve sapıklarınkine değil.[1]

Kuran-ı mu’cizul beyanın eşsiz belağatı ve yalnız ona has olan anlatım özelliği, insan nefsine hoş gelen başlıca şehvetleri tek ayette toplamıştır. Geçen derslerde kadın ve evlatların bu şehvetlerin başını çektiğini ve bu şehvetlerin sıralanmasının da Kur’an belağatının eşsizliğine güzel bir misal teşkil ettiğini açıklamıştık.

Ayetin devamında “...kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere” buyrularak insan nefsine süslenen bir diğer unsurun da dünya malı ve metaının olduğu zikredilmiştir. Kur’an’ın indiği zaman göz önünde bulundurulduğunda sözü edilen unsurların ne kadar önem arzettiği daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü Allah (cc), her kavme kendi içlerinden tanıdıkları bildikleri bir peygamber gönderdiği gibi, onların diliyle ve onların sosyal hayat şartlarını da göz önünde bulundurarak vahiy göndermiştir. Örneğin İncil’de genellikle tarım ve çiftçilikle ilgili misaller göze çarparken Kur’an’da ise ticaretle ilgili misaller ağırlıktadır. “Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mı?”[2]

Şehevi arzu ve emellerin çoğu malla elde edildiği için mal da sevilen şeylerdendir. O zamanın arap toplumunda dünya malı denince akla ilk gelen yukarıda sözü edilen metalar olduğu için ayette bunlar zikredilmiştir.

Nitekim Kur’an’ı Kerim’de “Malı pek çok seviyorsunuz”[3] buyrulmuştur. Dünya malı her kötülüğün başıdır. Efendimiz (as) “Dirhem ve dinar sizden öncekileri öldürdü, sizin katiliniz de bunlardır” buyurmuştur. Bedbaht o insandır ki, Allah’ın olan malı Allah’tan esirgeyen, O’nun yolunda infaktan ictinab eden kimsedir. Bahtiyar o kimsedir ki, Allah’ın olanı yine Allah’a satmakla fani olanı baki olana tercih etmiştir. Nitekim Bakara Suresinin ilk ayetlerinde “kendilerine verdiğimiz rızıktan başkalarına verirler” buyrulmuştur. “Rezekna” fiilindeki “NA” lafzıyla Allah(cc) bu rızkı verenin kendisi olduğunu, kendi rızkından kendi kullarına verilmesini emrediyor.

Şimdiye kadar anlatılanlar yani “Kadınlara, evlâdlara, tartı tartı biriktirilmiş altın ve gümüşe, otlağa yayılmış atlara, küçükbaş hayvanlara ve ekinlere karşı aşırı tutkunluk insanlara cazip gösterildi”[4] ayetindeki dünya hayatının süsleri ve zinetleri, insanı Allah’tan ve O’nun yolunda hizmetten insanı alıkoyan etmenlerdir. İnsanoğlunun ölümü ve öldükten sonraki hayatın hak olduğunu bile bile dünya nimetlerine olan aşırı sevgisi, hevesi onu bunları inkara sevk etmiştir. Çünkü insanoğlu bu tabiatın, bu suyun, bu toprağın çocuğudur.Yıllarca iç içe beraber yaşadığı bu nimetlerden kopmak ona çok ağır gelmektedir. “Fakat insan önündekini (kıyameti) yalanlamak is­ter”[5] bu ayette geçen “LİYEFCÜRE” fiili salt yalanlamak anlamında değildir. Bunun anlamı ahlaksızlık yapmaktır. Yani insan bu alemi zevk ve lezzetler diyarı, ölümü de bunlardan mahrum olmasına sebebiyet verecek bir olay olarak gördüğünden, maddi zevklerin kedere dönüşmemesi için neredeyse ölülerin dirilmesi haşri ve neşri kabul etmez. Nitekim Mekke müşriklerinin bir çoğu ki, bunlardan biri Kur’an’da Müddessir suresinde bahsi geçen Velid bin Muğiredir, Kur’an’ın bir beşer kelamı olamıyacağını ikrar etmişlerdir.

Şer güçleri, şeytan ve şeytan yandaşları, her devirde Allah taraftarlarını kutlu davalarından vazgeçirmek için yukarıda ayette sözü edilen unsurları bir silah oarak kullanmışlardır. Hiçbir işkence ve tehditle, yıldıramadıkları samimi, ihlaslı Müslüman gençleri kimi zaman bir kadınla kimi zaman da birkaç kuruşluk dünya malıyla, ayaklarını kaydırmışlardır. Şunu hiçbir zaman unutmamak gerekir ki, Allah’ın davası bizim için en yüce en ulvi gaye ve hedeftir. O’nun davası hiçbir dünya metaıyla ölçülemez. Varlığımızın yegane gayesi bu dine hizmet ve onun Rabbine kulluktur. Biz de “Ben yüzümü, dosdoğru bir şekilde, gökleri ve yeri yoktan var edene yönelttim, ben O'na ortak koşanlardan değilim”[6] demeli masivadan soyutlanarak yüzümüzü Allah’a çevirmeliyiz.

Kötü olan dünyanın kendisi değildir. Nasıl ki, bir kılıçla masum bir insan öldürülebiliyorsa o kılıcın Allah yolunda cihatta da kullanılması mümkündür. Dünya malı kılıcının Allah’a yakınlaşmak veya uzaklaşmak için de kullanılması mümkündür. Dünya ve içindeki tüm metalar Allah’ın bizim O’na ulaşmamız için verdiği bir vesileden başka bir şey değildir. Aracı kendine amaç edinene veyl olsun. Dünya sevgisi deniz suyu gibidir. Ne kadar içersen iç susuzluğunu kesmez. Susuzluğunu kesmediği gibi arttırır. En sonunda içeni de öldürür. Kişi dünyaya yakınlaştıkça Allah’tan uzaklaşır, dünyadan uzaklaştıkça Allah’a yaklaşır. Zaten kişiyi Allah’tan uzaklaştıran tek neden, dünya değil midir?

Allah’ın davasına hizmetten geri durmanın sebeblerinden en önde gelenlerinden biri de şüphesiz mal-evlat sevgisi ve mevki-makam sevgileridir. Oysa ki onlar için kendilerini helake sürükledikleri bu şehvetler kabir kapısından öteye gidemeyecektir. Zavallılar... Mallarını servetlerini korumakla kendilerini güvenceye aldıklarını zanneden zavallılar. Sizi Allah’ın azabından kim koruyacak! Hiçbir özür ve mazeretin kabul olunmayacağı, insanın kendi nefsi üzerine şahitlik edeceği o günün şerrinden nasıl korkmazsınız.

Ey insanlar! İşte necat yolumuz “Hablullahil Vuska” (Allah’ın hiç kopmayan ipi). Allah’ın kopmaz ipi dururken “evhenul buyut” (en dayanıksız ev) olan örümcek ağlarına tutunmak akıl kârı mıdır? Biliniz ki, bu dinin kimseye ihtiyacı yoktur. Allah, dinini korumaktan aciz değildir. Adetleri olmadıkları halde kuşlarla beytini koruyan Rabbim bu dini yine korumaya kadirdir. Gelin bu şereften biz de şerefyab olalım. Dünya ve dünya nimetlerini ahiretimizin kurtuluş vesikası haline getirelim. Bilelim ki, hak ehlinin dünyaya karşı soğuk durmalarının hikmeti Allah katında bu şişe ve camlara bedel elmasların olmasından başka bir şey değildir. Ne akılsız insandır ki elmasları bırakıp camlara yönelmiştir.

İşte Mute savaşında yine bir Allah aşığı Abdullah bin Ravaha, kendisini şehid olma şerefine, makamına nail olmasını engelleyen nefsine ne diyor: “Ey nefis! Şehitlikten seni çekindiren, sakındıran hangi şeylerdir? Eğer, çekinmen karım filanca hatundan mahrum kalmaktan ileri geliyorsa, o, üç talakla boşanmıştır. Eğer, çekinmen filan filan kölelerinden mahrum kalmaktan ileri geliyorsa, onlar zaten azat edilmiştir, hürriyetlerine kavuşturulmuşlardır. Yok, eğer, çekinmen; bakımsız, verimsiz hale gelmiş bulunan bahçemden, bostanımdan mahrum kalmaktan ileri geliyorsa o, Allah ve Resulullah’a bırakılmış bulunuyordur” dedi ve şehit oluncaya kadar savaştı.

Ayetin devamında Allah (cc), “De ki: Size bunlardan daha hayırlı olanı haber vereyim mi? Takvalılar için Rableri katında sürekli kalacakları, altından ırmaklar akan Cennetler, el değmemiş eşler ve Allah'ın hoşnutluğu vardır. Hiç kuşkusuz Allah kullarını hakkıyla görür.”[7] İnsanoğlu yapısı ve fıtratı itibarıyla kemale aşıktır. Fani olanı istemez. Zaten ölümü de kemaline engel olduğundan dolayı arzu etmez, sevmez. İşte istediğin kemal, beka. Ne acı, ne ızdırap ne hastalık, ne yaşlılık, ne de ölüm... Senin de arzuladığın bu değilmiydi? Ölümsüzlük. Neye ol dersen onu yapacak güç ve kuvvet. İşte onlara sahip olabileceğin tek yer: Ahiret yurdu. Peygamberlerin ve evliyaullah’ın ölümü arzulamalarının sebebinin ne olduğunu zannediyordun? Hz. Ali bu konuda şöyle buyurmuşlardır: “Allah’a yemin olsun ki, Ebu Talib’in oğlu Ali bir çocuğun annesinin memesine duyduğu iştiyaktan daha fazla ölüme iştiyak duyar.”

Süslenmiş yüksek, murassa tahtlarda, yüksek bahçelerde, doldurulmuş, hiç açılmamış mühürlü kadehler, akan ırmaklar, dizilmiş yastıklar, serilmiş minderler, etrafında senin ihtiyacını bilen ve sana hizmette adeta yarışan ğilmanlar, güneşi kıskandıracak güzellik ve letafetteki huriler... İşte ey şaki nefs, elmaslar kadar kıymetli nimetleri bırakıp adi cam parçacıklarına talip olmanın ne kadar divanelik olduğunu anla. Ve tüm bu nimetlerden daha güzeli ise Allah’ın rızası ve hoşnutluğudur.

“Rabbimiz, bizi hidayete eriştirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve yanından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin Sen.”[8]

İnzar Dergisi

İslam Kuran Haberleri

[1] Fatiha 1-7

[2] Saff 10

[3] Fecr 20

[4] Al-i İmran 14

[5] Kıyame 5

[6] En’am 79

[7] Al-î İmran 15

[8] Al-î İmran 8
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.