İlk izlenimler: Irak Kürdistanı’ndaki Türkiye realitesi

İlk izlenimler: Irak Kürdistanı’ndaki Türkiye realitesi

Türklerin kuzeyi, Kürtlerin güneyi (1)

Türklerin kuzeyi, Kürtlerin güneyi (1)


Ruşen Çakır

En son 2004 yılında, PKK’dan yeni ayrılmış olan Osman Öcalan ve arkadaşlarıyla söyleşi yapmak için gelmiştim Irak Kürdistanı’na. Foto muhabiri arkadaşım İlker Akgüngör ile Habur’dan Zaho’ya geçmiş, karayoluyla Süleymaniye’ye gitmiştik. İşgal ve savaş sürüyordu. Aklımda en çok, yol boyu sık sık karşımıza çıkan güvenlik kontrolleri, bir de yoksulluk görüntüleri, ayrıca karmaşa ve belirsizlik hissi kalmış.

9 yıl sonra yine İlker ile bambaşka bir Kürdistan’la karşılaştık. Güvenlik önlemleri sürüyor ama gevşemiş; karmaşa azalmış, yoksulluğun yerine refah ve kalkınmanın, hatta lüks tüketimin görüntüleri almış. En önemlisi, belirsizlik büyük ölçüde ortadan kalkmış. İlk iki günün izlenimlerinden şu sonucu çıkarabilirim: Irak Kürtleri acele etmemekle birlikte attıkları her adımla bağımsızlığa daha fazla yaklaşıyorlar. İlginç olan, bağımsız devlet yolunda Türkiye’ye çok güvenmeleri, Türkiye deyince de Diyarbakır’dan çok Ankara’yı, ama en fazla da İstanbul’u düşünüyor olmaları.

Her yerde Türkiye ve Türkler

Bu sefer Cumartesi’yi Pazar’a bağlayan gece İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan, tıkabasa dolu bir Airbus’la, THY ile Erbil’e uçtuk. Son derece modern ve tabii ki Türk şirketlerin inşa etmiş olduğu Erbil Havalimanı’ndan aynı ölçüde modern, Koç Grubu’nun işlettiği Divan Oteli’ne geçtik.

Bindiğimiz ilk takside şoför, buralarda hayli popüler olan Radyo Dewran’ı dinliyordu ve buradan Mahsun Kırmızıgül bize Türkçe “yıkılmadım, ayaktayım” diye sesleniyordu. Unutmadan, Türkçe, Kürtçe ve Arapça müzik yayını yapan Radyo Dewran’ın Fethullah Gülen hareketine ait olduğunu not edelim. Irak Kürdistanı’nda ilk okulu 1994’te açmış olan cemaatin bugün burada 30’a yakın okulu bulunduğunu, bunlarla ilgili röportajımızı ilerki günlerde yayınlayacağımızı da duyurmuş olalım.

İlk iki gün boyunca Kürt ve Kürdistan realitesini daha iyi anlamak için attığımız her adımda, yaptığımız her görüşmede Türk ve Türkiye realitesiyle karşılaştık. Irak Kürdistanı’nın Türkiye ile, Irak Kürtlerininse Türkiye’de sadece Kürtlerle değil herkesle yoğun bir ilişki içinde olduğunu veya olmak istediğini gördük. Ama potansiyeli hayli yüksek olan bu ilişkinin çeşitli nedenlerle dört dörtlük yaşanamadığı da muhakkak.

“Kuzey Irak” neresi?

Neden diye sorulacak olursa, galiba öncelik önyargı, tabu, kaygı ve vehimlerde. Örneğin daha isimlendirmede ciddi sorunlar yaşanıyor. Bilindiği gibi Türk kamuoyu ve devlet, bu bölgeyi hep coğrafi olarak tanımlamak istedi ve adını “Kuzey Irak” koydu. Ancak Irak Kürtleri, “Kuzey Irak” adlandırmasından son derece rahatsız oluyor ve bunu bir tür hakaret olarak görüyorlar. “Eğer” diyorlar “illa coğrafi yönle tanımlayacaksanız buraya ‘Güney Kürdistan’ deyin!”

İdari olarak bu bölgenin resmi adı “Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi”. Medyamız ve devletimiz ise bunun yerine “Irak Bölgesel Kürt Yönetimi” demekte ısrar ediyor. Garip olan, daha adını bile tam olarak söyleyemediğimiz bu yapıyla nerdeyse “stratejik” olarak tanımlanabilecek ekonomik ve siyasi ilişkiler geliştiriliyor.

Bu ürkekliğin ardında üç temel kaygı var: 1) PKK’nın Kandil’de üslenmiş olması; 2) Kürdistan tanımlamasının ister istemez Türkiye’nin bir bölümünü de içeriyor olması; 3) Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin oluşması halinde bunun birleşik bir Kürdistan’ın temellerini atacağı, dolayısıyla Türkiye’nin de bölünmesini tetikleyeceğine diar kaygılar.

Bu kaygıların ne derece isabetli olduğunu ilerki bölümlerde tartışacağız.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.