İrfanda fikir

Fikir aklın işidir. O yüzden aklı olanlar dışında hiçbir varlık tefekküre sahip değillerdir. Tıpkı görme işinin göze ait olduğu ve göze sahip olmayan varlıkların da göremediği gerçeği gibi…

Aklın malum olan şeyleri tahlil ederek ve bunların yardımıyla meçhul olan şeyleri keşfetme yeteneği mevcuttur. O yüzden fikrin tanımında şunu söylemişlerdir:

“Malum olan şeylerin bir araya getirilerek meçhul olan şeylerin bulunması.”

Akıllı insan tefekkür etmek suretiyle birçok neticeye varabilir ve akli tahlillerle iyi kararlar alabilir. Eğer biri o çok değerli hedeften sapar ve gaflete düşerse, akılın uyarılarıyla uyanabilir ve tefekkür edebilir. Akıl, tefekkürden sonra doğru bir sonuca ulaşır. Dille yapılan zikir aklı düşünmeye sevk eder. Buna zikir ile fikrin birlikteliği denilir. Eğer zikir aklı harekete geçirmiyor ve işe koyulmasını sağlamıyorsa bu zikir sadece dilde kalır ve semeresizdir.

Merhum Şehit Üstat Mutahhari güzel bir benzetmeyle aklı fabrikaya, bilinen şeyleri ham maddeye, fikri fabrikanın çalışmasına, meçhulün keşfi ve akıllı bir neticeyi de fabrikadan çıkan ürüne benzetmiştir. Bir fabrikadan iyi ürünler alabilmek için:

1-Fabrikanın sağlıklı çalışması gerekir. Bizim zihin fabrikamız olan aklımız tezkiye ve ruhun arınmasıyla kendini muhafaza eder ve salim bir şekilde işler. Hz. Ali'nin (kv) deyimiyle;

“Allah Teâlâ zikri, kalplerin ve aklın cilası ve sefası olarak karar kılmıştır.”

2-Kesin olan gerçekler ve bilinen şeyler sağlıklı ham maddeler gibi zihin fabrikasına girmeli ki iyi ürünler elde edilebilsin. Bilineni saklayabilmek ve muhafaza edebilmek için de zikre ihtiyaç vardır. Unutkanlık cehaleti beraberinde getirir.

3-Fabrikanın her zaman işlemesi lazım. Yoksa fabrika çalışır durumda ya da değil, ham madde var ya da yok fark etmez. Öyleyse akıl fabrikasını sürekli tefekkür işi için çalıştırmak gerekir.

Allah Resulü (s.a.v); “Bir saatlik tefekkür yetmiş yıllık ibadetten daha faziletlidir.” diye buyurmuş.

Zikir aklın tembellikten kurtulmasına, uyuşukluktan çıkmasına ve kim olduğunu, nereye gittiğine, ne için olduğuna ve ne yapması gerektiğine dair arayış içine girmesine sebep olur. Bütün bu soruların cevabı aklın işi olan tefekkür ile elde edilebilir.

Öyleyse zikir ameliyle düşünme kabiliyeti faal olabilir. Zikir ve fikir birlikte olması icap eder. Akıl ve zikir birlikteliğinden daha yüksek bir derece vardır; kalple yapılan zikir…

Kalbi Zikir

Akıl ve kalp ikilisinin birbirine zıt olma durumu veya birbirlerine muhalefet etmeleri söz konusu değildir. Bunlar birbirine paralel iş yaparlar. Tıpkı sahih aklın ve fikrin birlikte tahlil yaparak hakikatleri keşfetmeleri ve hatta ilm'ül yakîn sınırına kadar ilerlemeleri gibi. Ama kalp devrede olsa ayn'el yakîne ulaşılabilir.

Dille الله‌اكبر  denilirse akıl düşünerek Allah'ın en büyük olduğunu ve her türlü istek ve çabanın üstünde yer aldığı konusunda ilm'ül yakîne ulaşır. Ama kalple, tatmin derecesine ve iman mertebesine ulaşır. Artık ayn'el yakîn derecesinde Allah'ı her şeye tercih etmeye başlar.

Şeyh Necmettin Razi diyor ki:

“Taklidi zikir başkadır ve tahkiki zikir de başka. Ağız yoluyla ortaya çıkıp kulağa ulaşana taklidi zikirdir ve o denli işlevsel değildir. Tahkiki zikir ise velayetin sahibinin telkiniyle o işe hazır olan kalbe düşendir… -Sonuçta- iman yeşerir ve gün be gün artar. Böylelikle ağaç olur ve bu ağaç terbiye edilerek irfan ağacına dönüşür.”

Kuran-ı Kerim zikrin fikirle birlikteliğini, kalbi zikir merhalesinde zikrin devamlılığını ve Allah'ı hatırlamada gaflete düşülmemesi konusunu Al-i İmran suresi 191. Ayette güzel bir şekilde beyan etmiştir:

“Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!”

Böylece zikir; Allah'a isyan etmeyle yüzleştiği esnada Allah'ı düşünmek ve böylelikle bundan sakınmak ve aynı şekilde itaatin zorluklarında ve ortaya çıkan engellerde Allah'ı hatırlayıp O'nun istek ve emirlerini kendi istek ve arzularına tercih etmek ve muti olmak şeklinde tarif edilebilir.

Daimi yapılan zikir ise sürekli dikkatli olmayı beraberinde getirir ve gafleti yok eder. Sonuç olarak yaradılışı düşünme, bu serüvenin sırlarına vakıf olma, âlemin amacı ve varlığın yaratıcısı hakkında tefekkür berberinde gelir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.