İslam Dünyası İçin Bir Sistem Önerisi: Seyyid Kutub’un İslam’da Sosyal Adalet Nazariyesi

İslam Dünyası İçin Bir Sistem Önerisi: Seyyid Kutub’un İslam’da Sosyal Adalet Nazariyesi

Beşerî nizamlar, belli bir grup beşerin çıkarları üzerine inşa edilmiştir. Bundan dolayı, her beşerî nizam, bir grup beşerî, diğerlerine karşı ekonomik olarak kayırmakla maluldür.

Beşerî nizamlar, belli bir grup beşerin çıkarları üzerine inşa edilmiştir. Bundan dolayı, her beşerî nizam, bir grup beşerî, diğerlerine karşı ekonomik olarak kayırmakla maluldür. Ekonomik adaletsizliğe yol açan bu kayırma, henüz beşerî nizam kurulurken veya makas açıldıkça hissettirdiği zulümle toplumu yeni ekonomik nizam arayışlarına götürür. Ne var ki hiçbir beşerî nizam diğerinin alternatifi değildir. Çünkü bütün beşerî nizamlar, ekonomik adaletsizlikle malul olmakla birbirlerine benzerler. Bunun için eninde sonunda hayal kırıklığına yol açarlar.

20.yüzyılın başı, beşerin nizam arayışı açısından insanlık tarihinin en hareketli devirlerindendir. Miladi Takvim’le 1906 doğumlu olan Seyyid Kutub rahmetüllahi aleyh, bu hareketli devrin tam başında dünyaya teşrif etmiş ve bu devrin tamamlandığı 1940’lı yıllarda ilminde kemale ermiştir.

Bu bağlamda, çağın sorunları söz konusu olduğunda onun bereketli ilim kapısına gitmek zaruret teşkil etmektedir. Ancak, bu zarureti hasıl eden tek etken bu değildir:

Seyyid, İslamî ilimlere vakıf olduğu kadar Batı’dan da haberdardır. Çağın Müslüman yaşamının yanında Müslümanlar dışında gelişen Batılı yaşam tarzına da vakıftır. Bu iki dünyanın bilgi kaynakları kadar pratikleri arasındaki farkları ve etkilenmeleri de yakından bilmektedir.

Geçmişte İslam dünyası ile Batı arasında nasıl bir münasebet kuruldu, bugün nasıl bir münasebet var?

İslam dünyası nasıl bir fakr (ihtiyaç) hâlinde ve bu fakr hâlinden kurtulmak için Batı’nın hem bilgisine hem yaşam tarzına neden kendini muhtaç biliyor?

Seyyid, bu konularda sağlam gözlemler yapmış ve tutarlı neticelere ulaşmıştır.

Seyyid Kutub’un İslam’da Sosyal Adalet Nazariyesi

Batılıların “teori” diye ifade ettikleri “nazariye”, herhangi bir hususta sağlam delillere dayanan ve mantık açısından tutarlı görüştür.

Nazariyenin sistem boyutuna varması ise hayatın bütününe hitap etmesi ya da hayatın bütünündeki bir eksikliği tamamlaması icap eder.

20.yüzyılın Seyyidü’ş-Şühedalarından olan Seyyid’in en has vasfı, İslam dünyasındaki sorunların sistemsel olduğunu görmesi, dolayısıyla hayatın bütününe dair öneriler sunmasıdır.

Sistem, bir yanıyla esaslardır; diğer yanıyla pratiktir. Seyyid, kendi yol alışında pratikten esaslara varmıştır. Onun sonradan yazdığı “Yoldaki İşaretler”, esaslarla ilgili ana fikirlerini ifade ederken ilk fikir kitabı olan ve bilinenin aksine henüz ABD’ye gitmeden yazdığı “İslam’da Sosyal Adalet” kitabı ise pratiğe dair önerilerini bütünlük içinde kapsamaktadır.

Seyyid’in kitabı, İslam aleminin bu sahadaki en kıymetli kitabıdır, bugüne kadar onu aşacak herhangi bir eser yazılmamıştır.

Seyyid’in “İslam’da Sosyal Adalet” önerisinin en has yanı ise, İslam’ın manevi yanından doğan, onun içine oturan ve onun selametle sürmesini sağlayacak olan bir maddi sistem önerisi olmasıdır. Bu maddi sistem, hiçbir şekilde İslam’ın manevi yanından ayrı düşünülemez. Zira İslam, bütün yönleriyle var olan bir nizamdır ve o bütünlük içinde yaşandığında fert ve toplumları mutlak bir şekilde huzura götürür.

Seyyid’e göre Müslümanlar, o günün dünyasında, maddi mirasa verdikleri önemi manevi miraslarına vermediler. Onun bununla kast ettiği, ülkelerin emperyalizmin fiili istilasından kurtulmasına verilen önemin bu ülkelerin nasıl yönetileceğine verilmemesidir.

Bunun için ülkeler kuruldu ama o ülkelerin nizam arayışı, Müslümanları Batı’nın kapısına götürdü, manen onun sömürgesi olarak tuttu. Hayat bir bütün olduğundan manen sömürge kalan İslam yurtları, hiçbir zaman madden de sömürge gibi görünmekten kurtulamadılar.

Seyyid, maddi kurtuluşun yanında manevi kurtuluşun da gerçekleşmemesi durumunda maddi kurtuluşun anlamsızlaşacağına inanmaktadır. Bunun için, İslamî birikimini Müslümanlar için manevi ve maddi kurtuluşu birlikte sağlayacak bir yol arayışına adamıştır. Başka bir ifadeyle Seyyid Kutub’un gayesi, bu zor çağda Müslümanlar için maddi ve manevi bir kurtuluş yolu bulmaktır.

Müslümanlar ve kurtuluş çareleri derken, önümüze üç yol konmuştur: İslam’ın terk edilmesi, İslam’ın sentezlenmesi ya da reforme edilmesi veya İslam’ın çağın gerçekliği dışında tutularak ancak marjinal fert veya grupların yaşayacağı bir inanç ve pratik dünyası olarak tutulması.

İlk iki yol, İslam’ın esaslarıyla açıkça çelişirken üçüncü yol da İslam’ın evrenselliği ve kıyamete kadar hak din olduğu esasıyla çelişmektedir.

Her üç yol da nihayetinde İslam’ı dünyanın dışına itmekte ve beşerî nizamlar üreterek var olan Batı dünyasını İslam “endişesi”nden kurtarmaktadır!

Seyyid, “İslam’da Sosyal Adalet” nazariyesiyle bu üç yola da mahkum olmadığımızı ve kendimizi kurtarabileceğimiz gibi diğer dünya toplumlarını da kurtarabileceğimizi ispatlamaktadır.

Seyyid, her üç yola da şiddetli bir eleştiri getirmektedir. Bu bağlamda İslamî ibadetlerle yetinip İslam’ın diğer yönlerini ihmal edenleri, İslam’ın ibadet yönünü diğer yönlerini yok sayacak şekilde yaşatmaya çalışanları zemmetmekte ve bertaraf etmektedir. Hz. Enes radiyallahü anh’ın rivayet ettiği sefer hadisinde, Hz. Peygamber salallahü aleyhi vesellem’in oruçlu Müslümanlara hizmet eden ve seferden dolayı mazur, oruçsuz Müslümanları kast ederek “Oruçlu olmayanlar, bugün ecrin tümünü alıp götürdüler.” hadisini vurgulamakta, bununla Müslümanlara yönelik hizmetlere dikkat çekmektedir.

Seyyid, bu vurgusuyla İslam’ı belli ibadetlerden ibaret bilenlere kapımızı kapatmakta ve o ibadetler dünyasının bizzat içinde kalarak sosyal adaletin nasıl sağlanabileceğine dair kendi nazariyesini sunmaktadır.

Seyyid’e göre;

1.İslam’da sosyal adalet, İslam’ın ulûhiyet, kainat, hayat ve insan hakkındaki bakış açısıyla ilişkilidir. Bütün varlıklar, tek bir iradenin eseridir. İnsan da Yüce Allah tarafından yaratılmış kainatın bir parçasıdır. Kainatın bütün parçaları arasında bir uyum ve yardımlaşma var olduğu gibi insanlar da kainatın bir parçası olarak uyum ve yardımlaşma içinde olmak zorundadırlar.

Kainattaki kanunları vaz eden yüce Allah olduğu gibi yaradılmışların vahdetine dayalı bu uyum ve yardımlaşmanın nasıl olacağını da yüce Allah belirlemiş ve Peygamberler üzerinden bize iletmiştir. Kainattaki işleyiş mükemmel olduğu gibi, İslam’ın uyum ve yardımlaşma ile ilgili yasaları da Yüce Allah’a ait olmakla mükemmeldir. Tatbik edildiğinde mutlak bir şekilde insanın yararına işler.

2.İslam, sosyal adaleti gerçekleştirmek için iki ana çizgi üzerinde hareket eder:
3.Mutlak, dengeli ve uyumlu bir vahdet,
4.Fertle toplum arasında umumi bir güveni teminat altına almak.

Biz, Seyyid’in ifade ettiği bu iki maddeyi adil bir birlik ve o birliğin hem üzerine bina olduğu hem varlığının güvencesi olan emniyet olarak anlayabiliriz. Emniyetin oluşması için dengeli ve uyumlu bir birliğe ihtiyaç olduğu gibi, dengeli ve uyumlu bir birliğin varlığı ve devam etmesi de emniyetin varlığına bağlıdır.

Seyyid’e göre insanın insana yönelik sevgi ve merhameti bilinmektedir. Ancak bunun esaslara ihtiyacı vardır. İslam, bunu esaslara bağlayarak güvence altına almıştır.

Seyyid, bu fikri ile sosyal adaletin yasal bir zemine oturtulmasını zorunlu görmektedir.

3.Seyyid, 2. Maddede yer verilen iki maddeyi üç ana esasla netleştirmektedir. Ona göre İslam’ın sosyal adaleti bu üç esas üzerine bina olmuştur:
4.Mutlak vicdan özgürlüğü
5.Mükemmel bir insanî eşitlik
6.Sağlam ve güvenilir bir sosyal dayanışma

Seyyid’e göre sosyal adaletin sağlanması için kişi ile Rabbi arasına girecek her tür engelin kaldırılması, kişinin İslam’ın öğretisi ve ibadetleri ile yetiştirilerek vicdanının sevgi ve merhamete açılması gerekir. Dolayısıyla Seyyid, sosyal adaletin temeline vicdanı koymakta, vicdanı insan fıtratı ile de ilişkilendirmektedir.

Ona göre insanın vicdanını fıtrat üzerinde tutacak tek nizam da İslam’dır. İslam dışındaki bütün nizamlar, kişi ile Rabbi arasına girerek onun vicdan özgürlüğüne halel getirmekte, ona baskı yaparak onu fıtratından uzaklaştırmakta ve onun fıtratındaki acıma, dayanışma duygusuna zarar vermektedirler.

Seyyid’e göre İslam’ın eşitlik anlayışı ise adalettir. İslam, fertlerin farklı yapılarda olduğunu kabul eder. Dolayısıyla üretimleri de ihtiyaçları da farklıdır. Farklı kabiliyetlerden gelen farklı üretim, kişiler arasında mal sahipliği farkını oluşturur. Dolayısıyla komünizmin ön gördüğü gibi özel mülkiyete karşı çıkmak, bütün insanları mal edinme konusunda eşitliğe zorlamak İlahi nizama aykırıdır.

Ancak insanların üretim ve mal edinme kabiliyetleri farklı olduğu gibi ihtiyaçları da farklıdır. Farklı kabiliyetler ve farklı ihtiyaçlar, insanların bir kısmının elindeki imkanları diğer insanlar ile paylaşmayı zorunlu kılar. İslam, bu yönüyle malı aşırı önemseyen, mala taptıran, mala göre insanları sınıflandıran kapitalizmden de ayrılır. Zira İslam ilahidir ve ilahi adaleti sağlar.

İslam, kişiler arasındaki bu mal edinme ve ihtiyaç farkının zorunlu kıldığı sağlam ve güvenilir bir sosyal dayanışmayı oluruna bırakmamıştır. Bir yanını kanuni güvenceye kavuşturmuş, diğer yanını kişilerin hürriyetine bırakmıştır. Böylece ne muhtaç güvencesiz kalır ne de mal sahibi salt bir zorunlulukla vermiş olur:

İslam, zekatı mal sahibinden devlet eliyle ve zorunlu olarak alır. Zekatı vermeme hürriyeti yoktur. Bu zorunlulukla muhtaçların ihtiyaçlarının karşılanması güvence altına alınmıştır. Öte yanda İslam, sadaka vermeyi kişilerin hürriyetine bırakmıştır. Bununla da mal sahibi hür iradesiyle vererek toplumsal dayanışma ve kaynaşmayı sağlar. Böylece toplumda mutlak, dengeli ve uyumlu bir vahdet oluşur; toplum, veren ve alanı ile, bütün kesimleri için eman bulur.

Seyyid, böyle bir nizamın, namaz, oruç, hac vesaire İslam’ın diğer ibadetlerinin icra edildiği, hukukunun uygulandığı bir dünyada insanları bütün kesimleri ile mesut edeceğine kesin olarak iman etmiştir. Ancak böyle bir nizamı, bugünün gerçekliği içinde kurumsal yapılarıyla oluşturmamız için kendimizi baştan başa gözden geçirmemiz gerektiğine de inanmaktadır.

Ona göre, günün gerçekliği içinde böyle bir nizamı kurmamız için;

–Öncelikle bilgi kaynaklarımızda İslam’a dönmeliyiz. Bütün bilgilerimizi gözden geçirerek kendimize ait bir bilgi sistemi kurmalıyız.

-Tarihimizi İslamî kriterlere göre incelemeli ve kendi tarihsel anlayışımızı yeniden inşa etmeliyiz.

-Topluma bakışımızı (sosyolojik yaklaşımımızı) gözden geçirmeli ve toplumu İslamî kriterlerle ele alarak bugüne bakışımızı İslamî esaslar üzerine oturtmalıyız.

-Sanat ve edebiyata bakışımız da İslamî olmak durumundadır. İslam edebiyatı ve sanatını yeniden kavramalı ve o yönde edebi ve sanatsal üretimler yapmalıyız.

Seyyid’in bilgi ile ilgili bu çalışmalardan beklentisi ise;

-Bizim geçmişteki kurumlarımızı tanımamız,

-Bugünkü durumu, üretim ve ihtiyaçları ile bütün olarak analiz edip anlamamızdır.

Seyyid, buna göre, kendimizi yeniden dizayn ederek İslamî bir nizam kurmamızı, sanat ve edebiyatımızı da bu nizamın içine yerleştirip onun hizmetine vermemizi önermektedir.

Seyyid’in sanat ve edebiyat vurgusu, aynı zamanda onun sosyal adalette hiçbir unsurun ihmal edilmemesi ile ilişkili görülmelidir.

Seyyid, kendi devrinde “inşa yönünde”, İslam’ın sosyal adaleti  üzerine odaklanan yegane şahsiyettir. Ama çağın İslam düşmanları bundan dolayı değil, onun İslam’ın esasları üzerinde tutarlı bir nazariye geliştirmiş olmasından dolayı ona bu kadar düşmanlar. Çünkü bu tutarlı yaklaşım, onların İslam’la ilgili yukarıda sözü edilen İslam’dan tamamen ayrılma, İslam’ı reforme etme ya da İslam’ı bu çağın gerçekliğinin dışında tutarak marjinal olarak yaşama üç seçeneğini de bertaraf etmektedir. İslam’la sosyal hayat arasına konmak istenen mesafeyi ortadan kaldırmakta ve sosyal hayatı İslamî olarak dizayn etme imkânı vermektedir. Dolayısıyla İslam’ı sadece Müslüman toplumlar için değil, bütün dünya için bir kurtuluş reçetesi olarak sunmaktadır.

Allah, kendisine rahmet eylesin…

Dr. Abdulkadir Turan

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.