İslam Kolaylığı Emreder

İslam Kolaylığı Emreder

İslam dini saadet ve selamet dinidir. Malum olduğu üzere İslam’ın gayesi; kulları, kula kulluktan kurtarıp saadet-i dareyne nail olacak olan yola sevk etmektir.

İslam dini saadet ve selamet dinidir. Malum olduğu üzere İslam’ın gayesi; kulları, kula kulluktan kurtarıp saadet-i dareyne nail olacak olan yola sevk etmektir. “Dinde zorluk yoktur” hükmü ile “İslam kolaylığı emreder” kaidesi birbiri ile alakalıdır.

Zorluk kelimesi İslam’da; “usr”, “ıztırar”, “harec” ve “ikrah” gibi kelimelerle ifade olunmaktadır. Kolaylık ise; “yusr”, “âsan” ve “tabe” (hoşa giden) gibi kelimelerle ifade olunmaktadır.

“Dinde zorluk yoktur, kolaylık emredilmiştir” hakikati hususunda Kur’an-ı Kerim’de ve Hadis-i şeriflerde birçok delil ile beyan buyurulmuştur. Bununla beraber bu zorluk ve kolaylığın sınırları da belirlenmiştir. İnsanların heva ve hevesleri doğrultusunda te’vil edip dini hayatta noksanlığa gitmelerine meydan verilmemektedir.

İslam’da zorluk ve kolaylık meselesi;iktisadi ve ameli olmak üzere iki kısımdır.

a. İtikadi olarak: “Dinde zorlama yoktur. Doğruluk ile sapıklık birbirinden kesinlikle ayrılmıştır. Kim tağutu, azgınlığı reddederek Allah’a inanırsa kopması mümkün olmayan, sapa sağlam bir kulpa yapışmıştır. Hiç şüphesiz Allah her şeyi işiten, her şeyi bilendir.” (Bakara: 256) diye buyrulmaktadır.

Din; İslam’da inanç ve bu inanç esasları üzerine bina edilen hayat nizamıdır. İnsanların inanması hususunda, insan iradesine en büyük saygı örneği olarak tam bir hürriyet tanınmış, her türlü zorbalık ve baskı reddedilmiştir. Ayet-i Kerime’nin başında “La” nefyi cinstir. Yani dinde zorlama ve baskının (ikrahın) her türlüsü reddolunmuştur. İnsanlara olağanüstü olaylar (mucize ve kerametler) göstermek suretiyle bile manevi bir baskı ile mecbur tutulmamıştır. Ancak hak ile batılın birbirinden ne kadar farklı olduğu tebliğ edilip insanların İslam’a girmeleri teşvik edilmiştir. Bu da, yüce Allah’ın rahmetinin bir ifadesidir. Zira dini kabul etmenin ebedi mükâfata ve reddetmenin ise ebedi azaba müstahak olduğu anlaşılıp insanların azaba değil, mükâfata talip olup ve hak yola tabi olmaları istenmiştir.

İslam, insanların fıtri, hür idrakine, vicdanına, aklına, algılama sistemine ve insan varlığının bütününe hitap ederek nefsi ile vicdan muhasebesini yapacak tercih hakkını kendi iradesine bırakmış ve sonucun da kendi tercihinin gereği olduğu hakikatini vurgulamıştır.

İslam’ın dışındaki bütün din ve sistemler, kendi ideolojilerini insanlara dikte ederek kendileri gibi düşünmeyen ve kabul etmeyenleri baskı, işkence ve ikinci sınıf muamelesine tabi tutarlar. Başka türlü (özellikle İslami) düşünceye sahip olanlara inançlarını gereği gibi yaşama haklarını tanımazlar. Bu uygulamalarla beraber insan hakları ve düşünce özgürlüğü diye lanse ettikleri sözcükleri ise, içi boş kuru bir laf olmaktan öteye geçmez. Hakikatte ise; inanç özgürlüğü, insanı insan olarak tanımanın ilk ifadesi ve hakkıdır.

İnanç, bir ikna meselesidir. Bu vesile ile İslam’da insanları imana zorlamak yasaktır. İslam nizamı ise insanlığın hayatı için en salim ve zor olmayan bir nizamdır. İnsanın hayatta karşılaşmış olduğu zorluklara dahi kolaylıklar getirmiş her sıkıntıdan kurtuluşun çaresini göstermiştir.

“Dinde zorlama yoktur” kaidesi, insanlığın iradesinin bir ilkesidir           günümüzde.

b. Ameli olarak: İslam kolaylık dinidir, insanları zorluğa, sıkıntıya ve darlığa götüren bir din değildir. Bununla beraber İslam, insanlara takatinin yüklenemeyeceği ve götüremeyeceği teklifleri yüklemez. İnsanın imtihanı vus’atının fevkinde değildir. Bilakis insanın darlığa ve zorluğa girdiği zamanlarda kolaylıklar getirir. Bu zorluklar ister hayatın tabii seyrinde meydana gelsin, ister başkalarının ikrah(zorlaması)ı sonucunda olsun İslam hal çaresinin yollarını gösterip çıkmazlardan çıkar yol bulmuştur.

İslam’ın insanlara ibadetleri emretmek ve haramlardan menetmek için koymuş olduğu kurallar, insanlara hayatı zorlaştırmak için değil, bilakis hayatı kötülüklerden arındırmak, yaşanır hale getirmek ve insanlığı hem dünyada hem de ahirette saadete ve selamete erdirmek içindir. Ancak bu hakikati, iman şerbetini içen salim akıl sahipleri idrak edebilirler. Kötülüğü kendilerine hayat düsturu edinmiş pislik böcekleri gibi nefsi emmarenin zebunu ve şeytani vesvesenin oyuncağı olmuş fasıklar bu hakikati idrak edemezler.

Allah(cc)’ın İslami konularda muradının insanlık için kolaylık olduğu hakikati Kur’an-ı Kerim’de: “Allah size kolaylık diler, güçlük (zorluk) dilemez” (Bakara:185) diye buyrulmaktadır.

Dünya hayatı insanlar için sadece mükâfat yeri değildir. İmtihan hayatı olduğu için inişli-çıkışlı bir yol olmakla beraber zaman zaman karşılaşılan bir takım zorlukların bulunması tabiidir. Ayrıca çeşitli inanç, amel ve imkânlara sahip olan insanların bir kısmının da diğer bir kısmı için zorluklar meydana getirmesi söz konusudur. Bütün bunların karşısında İslam, insanlığa hep kolaylıklar tanımıştır.

İslam, insana gücünün fevkinde olan bir mükellefiyet yüklemediği gibi, karşılaştığı zorluklarda da hep kolaylıklar getirmiştir. Allah(cc) kullarına kolaylık dilediği için kolaylık yollarını da göstermiştir. Kur’an-ı Kerim’de “Dinde size zorluk kılmadı” (Hacc:78) diye buyrulmaktadır.

Bu ayet-i kerimede ve benzeri ayetlerde, Allah(cc)’ın dinde insanın vus’atının üstünde olan bir yükü yüklemediği, takatine uygun emirlerle mükellef kıldığı ve insanın zorlandığı ihtiyaç ve mazeretine göre ruhsatlar verdiği açıkça ifade olunmaktadır.

Alla(cc)’ın insanlar için dinde kolaylık dilemesi bütün mükellefiyetleri için geçerli olan ilahi bir kanunudur. Esasen bütün ilahi teklifler kolaylık amacına yöneliktir. Zorluğu taşımadığı gibi zorlukları da kolaylaştırırlar. Lakin İslam kendisine haz duyan kalplere azimle engelleri kolayca aşmayı aşılar. Dinde var olan sadelik, müsamahakârlık ve kolaylık eşliğinde hayatın bütün faaliyetleri ve bütün mükellefiyetler suyun akışı gibi rahatlıkla ifa olunur.

Yolcuya ve hastaya; ramazanda tutamadığı oruçları, ramazandan sonraki günlerde-iyileştiğinde- tutma ruhsatının verilmesi, ayağa kalkamayanların “otururken, (oturmaya takati olmayanların) yanları üstüne(yatarken)” (Al-i İmran:191) Allah(cc)’a ibadet (namaz kılma) izinin verilmesi bütün bu kolaylaştırmanın ifadesidir.

Allah(cc), hiçbir kimseye gücünün üzerinde bir yük yüklememiş ve her zorlukla beraber de mutlak bir kolaylık var kılmıştır. Bu hakikati beyanla Kur’an-ı Kerim’de; “(Hali vakti) geniş olan nafakayı genişliğine göre versin. Rızkı kendisine daraltılmış bulunan (fakir) de nafakayı Allah’ın ona verdiğinden versin. Allah hiçbir nefse, ona verdiğinden başkasını yüklemez. Allah güçlüğün arkasından kolaylık ihsan eder.” (Talak:7) diye buyrulmaktadır.

Zor durumda kalanlara İslam’da tanınan ruhsatları “Zarurat, mahzuratı mübah kılar” kaidesini incelerken, İslam’ın insana ve insan haklarına vermiş olduğu önemi ve mazlumlara tanınan müsamahayı görmüştük. Bütün bu durumlar İslam’ın zorlaştırıcı değil, kolaylaştırıcı ve kolaylık dini olduğunun apaçık delillerindendir.

İslam; yardımlaşma, kolaylık ve adaleti emreden mükemmel bir hayat nizamıdır. İslam, fertlerin birbirine karşı tutumundan aile, toplum, devlet ve bütün âleme huzur ve saadet getiren ilahi bir nizamıdır. İnsanlar Allah(cc)’ın emrettiği şekilde yaşarlarsa Allah(cc) insanlara darlıktan sonra genişlik, zorluktan sonra kolaylık ihsan edeceğini buyurmaktadır. Yeter ki insanlar bütün meselelerini Allah(cc)’a havale edip Onun rızası istikametinde halletmeye çalışsınlar. Çünkü hayat veren de, alan da Odur. O her şeyin (darlığın-genişliğin, zorluğun-kolaylığın) halıkıdır.

Yine Kur’an-ı Kerim’de: “Muhakkak ki her güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten güçlükle beraber bir kolaylık vardır.” (İnşirah:5-6) diye buyrulmaktadır.

Esasen yüce Allah’ın lütfu inayeti, ihsanı ve müjdesi yanında meşakkatlerin, yorgunluğun, bitkinliğin ne kıymeti kalır ki… Bunların hepsini ve tüm ümitsizlikleri silip süpürür. Allah(cc)’a yakinen iman eden her mü’min yine yakinen bilir ki, gerçekten her zorluğa eşlik eden bir kolaylık vardır.

Bu ayetlerin başında zikrolunan (inne) pekiştirme edatı olarak kolaylık ve zorluk sözcüklerinin başında hem de iki defa yinelenerek ifade olunmaktadır. Bu durumda ümitsizliği kökten silip süpürerek bütün zorlukları ortadan kaldıran ve kolaylığı ikame eden mutlak bir müjdeyi ifade etmektedir.

Buraya kadar belirtmiş olduğumuz durumlarla beraber zorluk ve meşakkatlerde; seferde namazın kasr, orucun kazaya ruhsatı, Hacc’da namazların (müzdelife ve vakfede) cem’i, zekatta bir yıl dolmadan yeni yıl zekatının verilebilmesi, abdeste su bulunmadığı zaman toprakla teyemmüm yapılması gibi ibadetlerde kolaylıklar sağlanmıştır. Ancak kolaylıklarda aşırı giderek haddi aşmak, yüce Allah(cc)’ın verdiği ruhsatı istismara kalkışmak en hafif tabir ile fasıklık olur. Zira hakkında nass bulunan meselelerde, nass’ı değiştirmeye matuf herhangi bir değişiklik yapmak suretiyle kolaylığa kaçmak dinin değişmez ilke ve hükümlerini tahrif etmek olur. Bu durum ise yalnız ameli değil itikadi olarak da ifsada götürür. Bir defa; hakkında nass (kat’i delil) bulunan meselelerde meşakkat özrü ile hilaf-ı irtikab kesinlikle yasak olduğu gibi sarih nass’ın te’vili dahi memnudur. Nass’ın gereğinin yapılması ilahi emirdir. Hilafın hiçbir şey mazeret olamaz.

Esasen Kur’an-ı Kerim’den önceki şeriatler, ilahi nassların insanların heva ve heveslerine uydurulmaya çalışılma gayretleri ile tahrif olunmuş ve hakka nizam olmaktan çıkarak birer batıl din ve sisteme dönüşmüştür.

Bu durum; beşer hayatının bütün sahalardaki hükümleri için de böyledir. Mesela; ameli ibadetler konusunda; namazın beş vakitten üç vakte indirilmesi, ramazan orucunun –yaz mevsimine geldiği zaman- kış aylarından birine tahsisi, hacc mevsiminin değiştirilmesi veya ihramın kaldırılması, zekatın belirlenen şartlarının değiştirilmesi gibi. Sosyal hukuk olarak; hırsızlık yapanın elinin kesilmesi yerine başka bir cezanın verilmesi, zina suçunda Kur’an’da belirlenen cezanın yerine başka bir cezanın verilmesi, hadd-i kazfda seksen celde yerine başka bir cezanın verilmesi gibi... Siyasi ve içtimai ahkam olarak; Allah(cc)’ın hükümlerinin yerine başka hükümlerin ikame edilmesi ve icra edilmesi gib hususların hepsi aynı minvaldedir.

Hiçbir kimse Allah(cc)’tan daha merhametli olamaz. Allah(cc)’tan daha güzel ve daha ziyade kolaylaştırıcı olamaz. Bu ölçüleri (ilahi hududlar) geçen kim olursa olsun, kendisini uluhiyet konumuna koymuş olur. Her kim de ona hak verirse Allah(cc)’tan başka ilahlar edinmiş olur.

Hiçbir kimse “İslam kolaylığı emreder” diyerek İslam’ın nass(kat’i deliller) ını “bu zamanda bunlar uygulanamaz” diyerek değiştirme, tahfif ve tağyir etme hakkına sahip değildir. Yine hiç kimse “İslam kolaylığı emreder” kaidesinin arkasına sığınarak İslam ahkamını ve yasa hükümlerinden birini heva ve heveslerine uydurmak suretiyle değiştirmeye, beşeri sistemlere uydurmaya çalışıp en ufak bir tahrifat yapma hakkına ve yetkisine sahip olamaz. Bu çabalar, adaleti vücuda getirme değil bilakis zulmün ikamesine ve mefsedetin yayılmasına vesile olur. Çünkü İslam nizamının temel ilkeleri (olmazsa olmazları)’dir. Hangi zaman ve mekan olursa olsun, İslam’ı çağa uydurmaya çalışanlar İslam’la bütün bağlarını koparmış olurlar. İslam; Allah(cc)ın bütün çağlara ve bütün insanlığa nazil kılmış olduğu, -kıyamete kadar geçerli olan- evrensel ilahi mesajıdır. Onun kolaylığı kendinde mevcuttur, başka şekilde kolaylaştırmaya çalışmak asliyetini bozmaya çalışmak demektir.

İnzar Dergisi

İslam Kuran Haberleri

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.