Kadir Gecesi kurtuluş gecesi

Kadir Gecesi kurtuluş gecesi

Allah’ın yarattığı geceler arasında nuru ve bereketi en fazla olan ve aydınlığıyla gündüzlerden daha gündüz bir gecenin adıdır Kadir gecesi.

Allah’ın yarattığı geceler arasında nuru ve bereketi en fazla olan ve aydınlığıyla gündüzlerden daha gündüz bir gecenin adıdır Kadir gecesi. Kadr−u kıymeti, şan−u şerefi her geceden daha büyük bir gece... Veya Allah’ın kudret ve hâkimiyetinin her işe ve her şeye hususi bir tecelli ile tecelli ettiği muazzam gece... Istılahlar öyle diyor. Ve Kur’an-ı Kerim kâmil üslubuyla vasfediyor o geceyi: “Gerçek şu ki, Biz onu Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sana bildiren nedir? Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve ruh, onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler. Fecrin çıkışına kadar bir esenliktir (selamdır) o.”[1]

Nasıl olur, bin aydan daha hayırlı, daha büyük bir gece? Bin ay, seksen üç küsur yıl eder. Bir insan ömrü yani... Bir ömürden daha hayırlı bir tek gece olur mu, olur. Eğer bütün bir ömürde aranan şey bir gecede bulunup ele geçirilirse; o gece, bütün o ömre bedel olur.

O öylesi bir gecedir ki umutsuzluk, azap ve gazap kapıları kapatılır. Göğün tüm kapıları umut ve rahmet için açılır. Melekler mütebessim bakışlarla iner ta fecre kadar, sağanak sağanak mağfiret yağmurlarını yağdırmak için o gece...

Bir arınma şölenidir, Rahman’ın hazinelerine uzanma bayramıdır bu... Cevap verilmemiş bir nida, bir tazarru bulamazsın. Gönülden içtenlikle koparılmış bir tevbe feryadını, rahmeti yeri göğü doldurmuş olan Rabb−ı Rahim nasıl cevapsız ve karşılıksız bırakır! “O gecede ihlâsla ve inanarak yapılan tüm dualar karşılık bulur, istenen her şey verilir” diyor Allah−u Teala, Rahmet Peygamberi’nin diliyle.

Ebu Hureyre’den rivayetle Resulullah (sav) buyurdu ki: “Her kim Kadir gecesini sevabına inanarak ve ecrini Allah’tan bekleyerek ihlâs ile ihya ederse geçmiş günahları bağışlanır.”[2]

Kâinatın, yıldızların, dağın, taşın ve her bir nesnenin dili olsa şöyle sesleneceklerdi bizlere: “Ey insanoğlu! Daha ne durursun? Rabbinin çağrısını duymadın mı? Niçin koşmuyorsun rahmet dergâhına? Niçin arınma ve bağışlanma dilemiyorsun? Bu gaflet perdesi de ne oluyor? Bu lakayt tavırlar niçin? Perişan halini ne zaman fark edecek ve Rabbine ne zaman yöneleceksin?”

Vay şu nefsin haline ki bunca nimete karşı nankördür. Tembel ve miskindir. Kendi hayrı için çalışmaz, çaba sarf etmez. Gaflet ve cehalet çöplüklerinde hor ve hakir bir şekilde ömür sermayesini tüketir. Müflis bir şekilde Rabbinin huzuruna varır. Kimbilir kaç Kadir gecesini gafletle geçirir?

Günahlarla dolu heybemizi kaç Kadir gecesinde yastık ettik başımıza kim bilir? Kaç bin icabet saatini ıskaladık ömrümüz boyunca? Nice kez ayağımıza kadar gelen fırsatı elimizin tersiyle ittik kim bilir?

Şimdi ise uyanma ve silkelenme vaktidir. Arınma ve yıkanma gecesidir bu... Bir nasuh tevbe nidasıyla kalbin ve ruhun melekelerini uyarma ve uyandırma zamanıdır. Aşk zamanıdır bu an. Cezbe ve coşku ile rahmet deryalarının berrak sularına dalıp ebedi saadet sahillerine kulaç atma vaktidir. Müptela olduğumuz atalet ve vurdumduymazlığı üzerimizden atıp silkelenerek dosdoğru yola bir daha dönmemecesine girip sülûk etme fırsatıdır.

Müflis bir fukara iken ebediyen bitmeyecek hazinelere malik olmak...

Kirli, pinti bir facir iken cennetlere sultan olmak...

Fani dünyanın sefalet kulübelerinden dahi kovulan bir dilenci iken Firdevs saraylarında, Adn bahçelerinde ağırlanmak...

İşte buna Kadir gecesi denir. Şeref ve şereflenme gecesi yani... Kendisi şerefli olduğu gibi kendisine erenlere de şeref verir bu gece.

Ahirzaman gurebası, bu zamanın mü’minleri bizler; böylesi gecelere ne kadar da muhtacız. Aslında bu gecelerde ereceğimiz−erebileceğimiz bağışlanma ve lütfa muhtacız. Biz sonsuz muhtacız, Allah sonsuz zengin. Bu ihtiyaca binaendir ki Allah−u Teala her geceye bir Kadir anı, bir icabet saati koymuştur.

Hz. Cabir (ra) anlatıyor: Resulullah (sav)’tan işittim, buyurdu ki: “Gecede bir saat vardır ki, Müslüman bir kişi o saate rast getirip de Allah−u Teala’dan dünya ve ahiret hayırlarından bir hayır istese, muhakkak Allah onu kendisine verir. Bu saat bütün gecelerde vardır.”[3]

Ne güzel bir müjde! Her gecede bir dilek saati, bir arınma pınarı... Kadir gecesinde ise bu pınar akar durur rahmete aç kulların üzerine, ta fecre kadar...

Değil mi ki insan, her gece muhtaçtır. Senede bir gün ihtiyaçları ortaya çıkmıyor. Bu nedenle her gece tüm ihtiyaç sahiplerine açık bir dilek kapısı, bir dilek anı var. Kapının öte tarafındaki ses; “Dile benden ne dilersen” diyor. Yeter ki istenen şey dünya ve ahiret açısından hayır olsun.

Kadir gecesinde ise tüm gecelerin özeti, tüm gecelerin hülasası var. Geçen ömrün ve geçen tüm gecelerin bir muhasebesi belki... Bazen de kaçan fırsatların bir telafisi. Kimileri için de belki meyve toplama ve hasat zamanı.

Gece sessiz ve huzurludur. Bir ayrışma ve süzülme başlar geceleyin, gün boyu gürültü, devinim ve kargaşa ile bulunan dünya atmosferinde ve aynı şekilde insan ruhunda. Özellikle ruhî bazı melekeler var ki bunlar, geceleyin daha uyanık ve zindedirler. Bu melekelerin birçoğu da gayb âlemine dönük melekelerdir. İnsandaki bu duygu ve melekeler gece sükûtu ve serinliğinde uzanıverir sonsuzluk vadilerine... Özellikle tefekkür melekesi ki, gözün görme alanı ona dar gelir. Bu nedenle kalbin kanatlarına gece vakti biner ve kanat çırpar sonsuzluğa. Gayb âleminde zamandan zamana, mekândan mekâna bir kartal gibi süzülür ta ki Rabbin cemalini, kemalini, celâlini en ala tecellilerle temaşa etme zevkine erişir.

Ama yine de bu şerefi ve zevki bir kenara iter, gaflet yorganına bürünür dururuz gecelerde ve Kadir gecesinde. Sanki hiçbir ihtiyacımız ve akıbete dair hiçbir dert ve kaygımız yokmuşçasına dört elle sarılırız fani dünyanın elemli lezzetlerine... ve sanki her an ensemizde olan ölümün pençesi bizi yakalayıvermeyecek, ebedi kalacağız bu dünyada ve cennet−cehennemin buhranlı yol ayırımında bin bir elem ve pişmanlıkla hesap vermeyeceğiz.

Yoksa, bütün ömrümüzü adamışçasına dünyalık peşinde koşuşturanlar bizler değil miyiz?

Yoksa, sayamayacak kadar çok günah işleyip de tevbe ve istiğfar diye bir amelden habersiz olanlar biz değil miyiz?

Cahiliye asrı ahir zamanın zebun pisliklerine kimimiz dizlere kadar, kimimiz bele kadar, kimimiz boğaza kadar batanlar biz değil miyiz yoksa?

Oysaki baştan ayağa kir ve kusur dolu, bin bir günahın derdiyle muzdarip ve Rabbimizin mağfiretine yılların susamışlığıyla muhtaç olanlar biziz.

Öyleyse bu geceleri bir ganimet ve fırsat bilmeli ve de değerlendirmeliyiz. Tüm ömrümüzü öyle bilmemiz gerektiği gibi...

Niyazımızı ve ibadetimizi katılaşan kalbimizin duvarlarını çatlatana kadar ihlâsla sürdürmeliyiz.

Gözyaşlarımızı günahlarımızın kiriyle kapkara kesilen gönlümüze ab−ı hayat pınarı yapıp tertemiz kılmalıyız.

Tevbenin nidasını arş−ı alaya yükseltmeli ve pişmanlık feryatlarını ruhumuzun atmosferine gök gürültüsü gibi işittirmeliyiz.

Rabb−i Rahim’in herkesi kapsayan, kimseyi dışlamayan af çağrısına koşar adımla gitmeli, O’nun sağlam ipine dört elle sarılmalı ve O’nun inayetine mazhar olup bir daha o ipten elimizi koparmamalı veya koparmamanın yollarını aramalıyız.

...

Kadir gecesinin hangi gecede olduğu hususu bildirilmemiş ve kapalı bırakılmıştır. Bu konuyla ilgili kırktan fazla görüş mevcuttur. Bunların en meşhuru ve ümmetçe muteber olanı son on günün veya son yedi günün gecelerinde olduğu görüşüdür ki İbn−i Ömer (ra)’den ve Hz. Aişe (ra) annemizden rivayet edilen hadislere dayanmaktadır.

İbn−i Ömer (ra)’den şöyle rivayet edilmiştir: “Nebi sallallahu aleyhi vesellem’in ashabından bir takım kişiler Kadir gecesinin, Ramazan’ın son yedi gününde (23. ve daha sonraki günlerde) olduğuna dair rüya görmüşler (ve bu rüyalarını Resulullah (sav)’a anlatmışlar)di. Bunun üzerine Resulullah (sav); “Bakıyorum ki rüyalarınız son yedi güne tevafuk ediyor. Kim Kadir gecesini taharri ediyorsa (bulmak ümidiyle arıyorsa) onu son yedi (gün)de arasın” dedi.”[4]

Hz. Aişe radiyallahu anha şöyle demiştir: “Resulullah (sav) Ramazan’ın son on gününde itikâfa girerdi ve ‘Kadir gecesini Ramazan’ın son on gününde arayınız’ buyururdu.”[5]

Yine Hz. Aişe (r. Anha)’den şöyle rivayet edilmiştir:

Resulullah (sav) buyurdu ki; “Kadir gecesini Ramazan’ın son on günündeki tekli gecelerde arayınız!”[6]

Ülkemizde her ne kadar 27. gecenin Kadir gecesi olduğu görüşü yaygınlık kazanmış ve gelenekselleşmişse de Kadir Gecesi için kesin bir şekilde bir gece belirtilemeyeceği konusunda İslam uleması ittifak etmiştir.

Bu nedenle Kadir gecesinin hayır ve bereketinden mahrum olmamak ve bu büyük feyiz kapısına ulaşmak adına hırslı olmalı, üşengeç davranmamalı, olanca gücümüzle Ramazan’ın mümkünse tüm gecelerini kollamalı; özellikle son on günün gecelerinde ise gayretimizi doruğa çıkarmalıyız.

Rabbimizden bolca istemeli, istemede cimrilik etmemeliyiz. Tabi bir de istemeyi bilmek lazım. Bu konuda Hz. Aişe (r. Anha) annemizden şöyle rivayet edilir:

Ben, “Ya Resulallah! Şayet hangi gecenin Kadir Gecesi olduğunu anlarsam ne söylememi buyurursunuz?” Dedim.

Resulullah (sav): “İlahi! Muhakkak sen affedicisin, bağışlamayı seversin. Beni de bağışla” de, buyurdu.[7]

Bağışlanma dilemeliyiz. Çünkü ebedi saadete ulaşmanın tek yolu Allah’ın bağışlamasıyladır.

Onca günah, isyan, nisyan, tembellik, ciddiyetsizlik, saygısızlık... Bağışlanmazsa nasıl cennete gidilir ve nasıl ebedi saadet elde edilir?

Bağışlanma dilemeyi af gecelerinde bolca yapmaz mıyız? Bu Kadir gecesini kesin bir tevbe ve istiğfar ile hayatımızda yepyeni, berrak bir sayfa açmanın vesilesi kılmaz mıyız? Kadir gecesini kurtuluş gecesi yapmaz mıyız?

Kadir Gecesi niyetiyle günahlarından bin bir kere pişman ve mahçup bir avaz ile Rahim ve Kerim Rabbimizden dilerim ki, “Benim, annemin, babamın, akrabalarımın ve tüm mümin ve mümine kardeş ve bacılarımın günahlarını affede ve ayaklarımızı hidayet yolunda sabit eyleye.”

Dilerim ki “Yüce İslam dinini ve tüm Müslümanları ahir zaman fitne ve fesadından koruya”

Dilerim ki “İslam kardeşleri arasında kırgınlık ve dargınlığı kaldıra ve tüm Kur’an-ı Kerim hizmetkârlarının kalplerini Peygamber (sav) sancağı altında birleştire”

Dilerim ki “Hayırlı bir ilmi ve bu ilimle amel etmeyi bizlere nasip eyleye”

Dilerim ki “İstikbârın zulmü altında inleyen mazlum İslam ümmetini kurtara ve dinini yeryüzünün bütün beldelerine hükümrân kıla”

Dilerim ki “Bütün maddi ve manevi hastalıklarımıza şifa vere ve tüm dünya ve ahiret bela ve musibetlerinden bizleri muhafaza ede”

Ve dilerim ki “Bizleri şan, şeref ve mertebelerini yücelttiği şehitlerden, sıddıklardan ve salihlerden eyleye.”

Âmin, âmin, âmin ya Rabbel Âlemin.

Dualarımızın sonu Allah’a hamd etmektir.

Vesselam

İnzar Dergisi

[1] Kadir Suresi: 1−5

[2] Buhari−Müslim

[3] Müslim

[4] Buhari−Müslim

[5] Buhari−Müslim

[6] Buhari

[7] Tirmizi
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.