Kendini ve Düşmanını Tanımak

Emperyalistlerin fiili işgalinden kurtulan İslam coğrafyası bir türlü rahat yüzü görmedi. İç çatışmalar, ekonomik sıkıntılar ve geri kalmışlığın pençesinden kurtulamadılar. Dış düşmandan kurtulduk derken yerli diktatörlerin despot yönetimlerinde daha fazlasını çektiler. Birlik ve beraberliği sağladık derken ummadıkları yerlerden isyan ve fitnelerle boğuşmak zorunda kaldılar.

Bunun böyle olduğunu anlamak için şöyle bir İslam coğrafyasına bakmak yeterlidir. Türkiye coğrafyasında her gün onlarca insan öldürülmekte, en ağır silahların kullanıldığı çatışmalar yaşanmakta; komşu olan Müslüman Irak, İran ve Suriye ile suni krizler devam etmekte, sınırda askeri birlikler, tatbikatlar yapmakta. Acaba Bulgaristan, Rusya veya başka bir ülke ile neden krizler çıkmamakta. –illa savaşılsın demiyoruz- Aynı durum Mısır, İran, Sudan, Tunus, Irak, Libya ve diğer tüm İslam coğrafyaları için de geçerlidir. Büyük umutlar beslenen Muhammed Mursi’nin Mısır Cumhurbaşkanlığına gelir gelmez Mısır’ın 16 güvenlik görevlisinin henüz anlaşılmayan bir komployla öldürülmesi ne ile açıklanabilir?

Ümmetin bu durumu -haşa- İslam ve öğretilerinden mi kaynaklanıyor? Hayır asla… İslam dini kadar kardeşliğe, birlik ve beraberliğe; insan hayatını, malını, namus ve onurunu güvence altına alan hiçbir ideoloji ve fikir akımı yoktur. Tüm Batı değerlerini toplasanız, sözüm ona tüm erdemli, bilge insanlarını bir araya getirseniz bir Bilal, bir Ammar, bir Sümeyye ortaya çıkarılamaz. Tüm Batı tarihi, didik didik edilse Ensar ve Muhacir arasındaki kardeşlik sahnesinden tek bir sahne görülemez. Bir Muyhyiddin-i Arabi, Mevlana, Sadi’yi Şirazi, Halidi Bağdadi, Yunus, Ahmed ê Xanı’lerin dengi, eşi ve benzerini bulamayız.

Peki, Müslümanların elinde Kur’an gibi bir ışık, bir nur, bir hidayet rehberi, Muhammed aleyhisselatu vesselam gibi bir şahsiyetin hayatı ve mücadelesi, bu kaynaklardan beslenip neşet eden binlerce âlim ve salih insanın tecrübe, birikim ve parlak zekâlarının ürünü olan yazılı eserleri elimizde iken neden bu haldeyiz? İslam düşmanları nasıl oluyor da bizi birbirimize böyle rahatlıkla düşürebiliyor, fitne ve şeytani planlarını böylesine rahatlıkla uygulayabiliyor? Aynı kıbleye yönelen, aynı Allah’a ibadet eden, birbirinden kız alıp vermiş, tarihte dedeleri omuz omuza savaşmış insanların torunları arasına tel örgüler, mayınlı tarlalar, nasıl örülebiliyor?

Allahu Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de en büyük düşmanımız Şeytan ve avenesinin oyun ve hilelerini uzun uzun anlatır. Münafıkların psikolojik durumlarını, aralarındaki ihtilafları, zaafiyetlerini,  kıyamet günü aralarında geçecek konuşma ve diyalogları, bizlere haber verir. Bunun yanında insanın yaratılışını, zafiyetlerini, fıtrat ve eğilimlerini de anlatır. Peygamberimiz aleyhisselatu vesselam “Kendini bilen Rabbini bilir” Hz Ali ‘batılı tanımadıkça hakkı tanıyamazsınız’ diye buyurmuşlardır.

2500 yıl önce yaşamış ve yazdığı ‘Savaş Sanatı’ adlı kitapla siyasetçi, komutan, ekonomistlere büyük ilham kaynağı olan büyük savaşçı Sun Tzu, bir savaş ve mücadeleyi kazanmanın kuralını şöyle ifade eder.  “Kendini ve düşmanını tanıyan bir ordu için zafer muhakkaktır. Kendini tanıyan, düşmanını tanımayan bir ordu için galibiyet de mağlubiyet ihtimaldir. Kendini ve düşmanını tanımayan bir ordu için savaş felakettir.”

Bu ferman ve tavsiyeleri kulak ardı eden her kim olursa olsun yenilmeye ve yok olmaya mahkûmdur. Bu Allah’ın bir sünnetidir ve değişiklik bulamazsın. Bugün bu sünnete Müslümanlar uyması gerekirken maalesef düşmanları uyguluyor ve semeresini alıyor. Bugünkü dünya düzeninin kurucusu olan İngilizler, kendi ajan ve misyonerleri ile birlikte yerli işbirlikçilerle İslam âlemini iyi tanıyıp etüd ettiler. Medreselerde kendi ajanlarını okuttular, yetiştirdiler, öyle ki fetva verebilecek, kendi bölgelerinde kanaat önderi olabilecek seviyeye geldiler. Bunlar vasıtasıyla Müslümanların zihinlerini, akıllarını ifsat ettiler.  Ümmet içerisindeki zaafiyetleri, güçlü yanlarını, geçmişte yaşanmış savaş ve çatışmaları, siyasi, ekonomik, coğrafik, mezhepsel ve kültürel ihtilafları araştırıp ortaya çıkardılar.  Öyle ki hangi ailenin hangi ailelerle husumeti olduğunu öğrenip kayıtlara geçirdiler. Bugün de aynı araştırma ve takipler devam etmektedir. Bir israil’de İran, Suriye, Türkiye ve diğer İslam coğrafyası üzerinde araştırma yapan binlerce uzman var. Bu, kesinlikle sevgiden değildir.

İngilizler yenidünya düzeninde her Arap aşiretine birer devletçik kurduruken İslam ümmetinin Arap, Türk ve Farslardan sonra en kalabalık kavmi olan Kürtleri devletsiz bırakarak fitne unsuru olarak kullanmak üzere dört parçaya böldüler. Bu ihtilaf ve fitneleri patlamaya hazır bomba misali yeri ve zamanı geldikçe patlattılar ve patlatmaya da devam ediyorlar…

Peki, bundan kurtuluş reçetesi ne olacak derseniz; Allah’ı bilmek, gönderdiği vahyi ve Resulünün öğretilerine sarılmak,  kendimizi ve en büyük düşmanımız olan İblis ve avenesinin taktik ve hilelerini öğrenmek, tedbir olarak da vahiy membaındaki reçeteleri uygulamaktır. O zaman şeytan, avenesini savaş meydanında bırakıp gerisin geriye dönerek şöyle diyecektir: “… Ne zaman ki, iki topluluk birbirini görür oldu (karşılaştı) o, iki topuğu üstünde geri döndü ve: ‘Şüphesiz ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğinizi görüyorum, ben Allah`tan da korkuyorum’ dedi. Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.” (Enfal: 48)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.