Kimin masası?

21 Temmuz 2015'te Ceylanpınar'da iki polis memuru kaldıkları evde infaz edildiğinde çok kimse olayların bu kadar büyüyeceğini, ilçelerin yerle bir edileceğini, yüzbinlerce kişinin evlerini terk etmek zorunda kalacağını tahmin etmemişti.

Olaylar büyüdü, Kandil defalarca vuruldu ve PKK tarihindeki en büyük kayıpları vermeye başladı.

Oysa 7 Haziran sonrası ortaya çıkan tablo çok farklı hayallerin kurulmasına yol açmış, PKK alanda daha fazla görünür hale gelmişti. Ortada kurulamayan bir hükümet ve bundan dolayı kaosa doğru giden bir ülke vardı. Seçim stratejisini Ak Parti karşıtlığı üzerine kuran ve diğer partilerle “laik ittifak” hesapları yapan HDP, Erdoğan'ın seçim hamlesi ve akabinde gelen 1 Kasım tablosu sonrası büyük bir şok yaşadı.

Ok yaydan çıkmış ve devlet gelişmiş silah ve teknoloji ile PKK'ye yüklenmeye başlamıştı. PKK üst düzeyinden “Devletten böyle yoğun bir saldırı beklemiyorduk” açıklamasının yapılması yaşanan şaşkınlığı göstermesi açısından önemli bir ayrıntıydı. PKK büyük darbeler yiyor, büyük kayıplar veriyordu.

“Sırtını bir yerlere dayayanlar”ın sert üslubu değişmiş “müzakere” ve “masaya dönülsün” çağrıları başlamıştı. Liberal ve solcu gazeteciler de ortada hiçbir şey yokken hayali masalar kuruyor ve masada kimin nerede oturacağını belirlemeye çalışıyordu. Başbakan Binali Yıldırım'ın bir iftar yemeğinde “Terör örgütünün bugünlerde ‘biz görüşebiliriz, silahları bırakabiliriz, konuşalım' gibi doğrudan, dolaylı haberleri geliyor”  açıklamasını alıp müzakere hayallerini ete kemiğe büründürüyorlardı. Ama Başbakanın hemen sonrasında kullandığı “Konuşacak hiçbir şey yok!” şeklindeki ifadesini ve asıl olanın Erdoğan'ın iradesi olduğunu göz ardı ediyorlardı.

Yeni hükümette “Çözüm süreci”nin önemli aktörleri olan Yalçın Akdoğan ve Mahir Ünal'ın tasfiye edilmesinin ne anlama geldiğini okuyamayanlar devletin politikasının nereye yöneldiğini de okuyamadılar.

Kaldı ki, artık ortada birden çok masa olduğu da herkesin malumuydu.

PKK ve siyasi uzantılarının hayalindeki masa, en azından “Dolmabahçe fotoğrafı”nın çekildiği dönemdeki masadır. Suriye kazanımlarının hesaba katıldığı ve Öcalan'ın “dünya lideri” olarak pazarlandığı bir masanın hesabını yapmaktadırlar.

Amerika ve Rusya'nın hayalindeki masa, iki tarafa da projeler sundukları, bölgenin yeniden dizayn edilmesinde rol aldıkları bir masadır. İki taraf da masada siyasetle birlikte aynı zamanda ekonomik alanların paylaşılmasını istemektedir.

Türkiye devletinin istediği masa teslim ve itaat şartlarının görüşüldüğü bir masadır.

İran'ın, Suriye Baas rejiminin, Barzani'nin, Irak hükümetinin, İngiltere ve Fransa'nın istediği masalar da vardır ve büyük oranda birbirlerinden farklılık arz etmektedir.

O yüzden masa kurulması gerektiğinden söz edenlere “kimin masası?” diye sorma ihtiyacı hissediyoruz.

“Masa, görüşlerin birbirine yaklaştırılması ve sorunların çözülmesi içindir” diyorsanız bu konuda fena halde yanılıyorsunuz.

Hiç kimse masaya iyi niyetle ve çözüm amacıyla yaklaşmadı şimdiye kadar. Söylemler bir tarafa kısa süre içerisinde “gizli ajandalar”ın olduğu, her tarafın kendi planları ve hedefleri doğrultusunda çalıştığı ortaya çıktı.

Sahnelenen sürecin aktörleri oyunu usta tiyatrocular gibi oynadılar ve kamuoyu “mutlu son”a doğru giden bir oyun izledi. Toz duman içerisinde “masa kurulması”ndan söz edenlerin de aynı oyunun devamını çekmek istedikleri ortadadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.