Mescid-i Aksa’nın Geçmişi ve Bugünü

Mescid-i Aksa’nın Geçmişi ve Bugünü

İbadet, kul anlamına gelen "abd" kelimesinden türemedir ve "kulluk" görevinin yerine getirilmesi anlamındadır.

İbadet, kul anlamına gelen "abd" kelimesinden türemedir ve "kulluk" görevinin yerine getirilmesi anlamındadır. Bu sebeple her insanın Rabb edindiğine teslimiyetini ve ona kulluğunun itirafını ifade eden fiiller ibadet olarak bilinir.

Her ne kadar, kulluk gerçeğini inkâr edenler farklı düşüncelere sahip olsalar da insanın yaratılışının başlangıcından bu yana hayatında ibadet vardır. Çünkü insan Allah'a kul olarak yaratılmıştır. Kulluk görevini nasıl yerine getireceği konusunda da kendisine vahiy yoluyla bilgi verilmiştir.

Kulluk görevi ferdi olarak yapılabildiği gibi topluca yani cemaatle de yapılır. İnsan neslinin bir cemaat haline gelmesiyle birlikte kulluk görevinin cemaat halinde icra edilmesi uygulaması başlamıştır. İşte bu uygulama cemaatle kulluk görevlerinin yerine getirileceği binaların inşa edilmesi ihtiyacını ortaya çıkarmıştır ki bu binalara, "ibadetin yapıldığı yer" anlamında ma'bed denmiştir. Tabii farklı dillere göre farklı isimler kullanılmış olsa da bütün dillerde en geniş çaplı ve kapsamlı terim "kulluk görevinin yapıldığı yer" anlamına gelen kelimedir.

Kulluk veya ibadet konusunda dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus da "tevhid" ilkesidir. İnsan "kul" olarak yaratıldı ama bütün kâinatın yaratıcısı olan Allah'a kul olması için. Kendisine kulluk edeceği varlığı kendi elleriyle yapması veya yaratıklar arasından bir seçim yaparak ona kulluk etmesi ya da gerçekte olmayan birtakım hayal ürünü şeyler üretip onlara kulluk etmesi için değil. İşte yaratılış amacına uygun şekilde kulluk görevinin yerine getirilmesine ve inancın buna göre şekillenmesine tevhid, diğer tüm kulluk tarzlarına ise şirk denmektedir. Dolayısıyla bir ibadetin yaratılış amacına uygun olması için tevhid ilkesine göre olması gerekir. Mabedler de esasta tevhid inancına göre ibadetlerin yerine getirilmesi durumunda amacına uygun kullanılmış olurlar.

Yazımızın başında bunu dile getirmekteki amacımız şu hususa dikkat çekmektir: Mabedler, etnik kimliğe göre sahiplenilecek ve yine bu kimliğe göre devralınacak miraslar değildir. Ne amaç için inşa edildiyse o amaç için değerlendirilir. Kim o amaç için değerlendirirse onun üzerinde hak sahibi olur. Bilindiği üzere Ka'be ve Mescidi Haram, Hz. İbrahim (a.s.) tarafından tevhid inancına göre kulluk görevinin yerine getirilmesi üzere inşa edilmişti. Müşrikler içini putlarla doldurdular. Resulullah (s.a.s.), Mekke'yi fethettiğinde onların hepsini temizledi ve Ka'be'yi yeniden gerçek fonksiyonuna kavuşturdu. Mekkeliler, Arap ya da İbrahim oğlu İsmail'in (Allah'ın selâmı her ikisinin üzerine olsun) soyundan geldikleri için Ka'be üzerinde bir hak sahibi değillerdi.

Mescidi Aksa da Hz. Süleyman (a.s.) tarafından Allah'a kulluk görevinin yerine getirilmesi için bir mabed olarak inşa edilmiştir. Bir siyon mabedi veya Süleyman heykeli olarak değil. Ondan sonraki dönemlerde gelen peygamberlerin hepsinin hayatlarında Mescidi Aksa'nın özel bir yeri vardır. Zekeriyya (a.s.) ve onun oğlu Yahya (a.s.) bu kutsal mabedi amacına uygun bir şekilde değerlendirmiştir. İsâ (a.s.)'ın annesi Meryem bu mabede adanmıştı ve bütün gençliği boyunca ona hizmet etti. Onun oğlu İsâ (a.s.) bu mabede özel değer verdi ve tebliğini bu mabed çevresinde yaptı. Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) isra ve mirac olayında mucizevi bir şekilde bu kutsal mabedi ziyaret etti. Yüce Allah kendisine birtakım âyetlerini göstermek üzere kulunu bir gece Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yürüttüğünü bildirir. Bu âyetlerle kastedilenler ise ondan önceki peygamberlerin bazılarından geriye kalan izler, onların kulluk görevlerini yerine getirdikleri kutsal mabedin ayakta duran işaretleriydi.

Şimdi düşünelim: Biz Müslümanlar olarak her şeyden önce o mabedi ilk inşa eden Hz. Süleyman (a.s.)'ın bir peygamber olduğuna inanıyor ve onun tebliğ ettiği tevhid inancını benimsemiş durumdayız. Yahudi toplumu ise onun peygamber olduğuna bile inanmaz, onu Kral Salamon olarak tanırlar. Şimdi bir soy iddiasından yola çıkarak onun inşa ettiği mabed üzerinde hak sahibi olduklarını söyleyebilirler mi? O mabede yıllarca hizmet eden Zekeriyya (a.s.), "atalarımız" dedikleri ve miraslarına sahip çıktıklarını söyledikleri insanlar tarafından yıllarca eziyete maruz kalmış, sonunda da şehid edilmiştir. Onun oğlu Yahya (a.s.) yine aynı kişiler tarafından kafası yarılarak şehid edilmiştir. Biz ise her ikisine de hürmet etmekte, her ikisini de Allah'ın peygamberi olarak bilmekte ve onların tevhid inançlarını sürdürmekteyiz. Mescidi Aksa'ya adanan Meryem (a.s.) ise yine aynı kişilerin çirkin iftirasına maruz kalmıştır. Biz ise onun Allah katında büyük değer sahibi bâkire anne olduğuna inanıyoruz. Onun oğlu İsâ (a.s.)'yı, yine "atalarımız" deyip de kendilerinin onların mirasçısı olduklarını iddia ettikleri kişiler öldürmeye kalktılar ve Yüce Allah, onu göklere yükselterek kurtardı. Biz ise onun bir peygamber olduğuna inanıyor, insanlara tebliğ ettiği tevhid inancını sürdürüyoruz.

Ayrıca şunu ifade edelim ki, Mescidi Aksa'nın Süleyman (a.s.) tarafından inşa edilmiş olan ilk şeklinin tarihte korunamadığı birkaç kez yıkıma maruz kaldığı bilinmektedir. Ancak bu mabed İslâm'ın fethinden sonra ilk inşa ediliş amacına uygun bir şekilde yeniden inşa edilmiş ve asıl fonksiyonuna dönüştürülmüştür. Bu kutsal mabed üzerinde hak sahibi olan da şu veya bu kavim, şu veya bu toplum değil, tevhid inancıdır. Dolayısıyla tevhid inancına sahip olanların bu mabede sahip çıkmaları kutsal bir sorumluluktur. Tevhid inancına sahip olduklarını söyleyenler o kutsal mabede sahip çıkma konusunda ihmalkâr davranırlarsa samimiyetlerini göstermede de ihmalkâr davranmış olacaklardır.

Bugün Filistin topraklarını işgal altında tutan Siyonist grupların Mescidi Aksa'yla ilgili iddiaları ve planları büyük ölçüde siyasidir. Özellikle dünya Müslümanlarının Kudüs ve Filistin davasıyla irtibatlarını koparmak amacıyla arada önemli bir bağ oluşturan Mescidi Aksa'yı ortadan kaldırmak amacıyla söz konusu iddiaları ortaya atmaktadırlar. Yıkım planlarının siyasi vechesinin bir ciheti de yahudi gruplarıyla ilgilidir. Söz konusu iddiaları kullanarak yahudilerin Kudüs konusunda daha aktif ve duyarlı olmalarını sağlamak, bu çerçevede ortaya atılan planların uygulanabilmesi için aralarında güç birliği oluşturmak istiyorlar.

İşgalci siyonistler Mescidi Aksa'yı ortadan kaldırabilmek için şimdiye kadar muhtelif girişimlerde bulundular. Bu girişimlerin ilki 1969'daki kundaklamadır. Daha sonra muhtelif zamanlarda saldırılar düzenlendi. Bu saldırılarda görünüşte "sivil" yahudiler öncü kuvvet olarak kullanıldılar. Ancak işgalci askerler ve polisler de onlara arka plandan yardımcı oldu, olaylara müdahale iddiasıyla Müslümanlara saldırarak katliamlar gerçekleştirdiler. Ancak biz bu yazımızda işgal süreci içinde, Mescidi Aksa'ya yönelik olarak gerçekleştirilen saldırıların ve bu mabed içinde veya çevresinde gerçekleştirilen katliamların ayrıntılarına girmeyeceğiz. Çünkü bu gelişmelerin ayrıntılarına girmemiz sözü bayağı uzatmamızı gerektirir.

İşgalci siyonist devlete önemli darbeler vuran son Aksa İntifadası da bilindiği üzere Mescidi Aksa'yı hedef alan bir baskın sebebiyle oradan patlak verdi. Siyonist devletin şu anki başbakanı ve o zaman muhalefette olan Ariel Şaron, Mescidi Aksa'yı ortadan kaldırma planlarının önünü açmak amacıyla, büyük bir kalabalığı etrafına toplayarak "ziyaret" adı altında Mescidi Aksa'ya baskın düzenlemeye kalkıştı. Ancak Allah'ın izniyle Filistinli Müslümanlar büyük fedakârlıkları göze alarak onun ve adamlarının kutsal mabede girmesini engellediler. İşte bu olayla patlak veren Aksa İntifadası kısa zamanda geniş bir alana yayıldı ve bugün siyonistleri Gazze'den çıkmaya zorlayan mücadele de bu mücadele oldu.

Siyonist devlet Filistin direnişi karşısında daha fazla tutunamayacağını anladığından Gazze'den çıkmak zorunda kaldı, ama bu çıkışını kâra dönüştürebilmek için muhtelif oyunlar oynamaktadır. Bu oyunların en tehlikelisi ise Kudüs ve Mescidi Aksa'yla ilgilidir. Siyonist devlet Batı Yaka bölgesine inşa ettiği ırkçı ayırım duvarının bir bölümünü de Doğu Kudüs dışına inşa ediyor ve bu duvar vasıtasıyla Kudüs ahalisinden olan Filistinlilerin önemli bir kısmını şehrin dışında bırakmayı amaçlıyor. İşte bu, yahudileştirme planının birinci merhalesini oluşturuyor. İkinci merhalesinde ise Kudüs'ün güneyindeki yahudi yerleşim merkezlerini bu şehre ilhak ederek oralara yerleştirilen yahudi göçmenleri Kudüs nüfusuna katmak, böylece bu şehirde yahudi nüfus oranını bayağı artırmak istiyor.

Bu arada duvar ve geçiş noktaları vasıtasıyla diğer bölgelerdeki Filistinlilerin Kudüs'e giriş çıkışlarını zorlaştırarak yahudilerin herhangi bir saldırı planları esnasında, Kudüs dışındaki Filistinlilerin içeri girip savunma yapmalarını zorlaştırmak için şartları oluşturuyor. Bu arada, aşırı dinci yahudi gruplarının Mescidi Aksa'ya saldırı düzenlemeye hazırlandıklarına dair haberler yayarak dünya kamuoyunu psikolojik yönden hazırlamak, herhangi bir gelişme olduğunda da sorumluluğu "aşırı dinci yahudiler"e yükleyerek işi bitirmek istiyor.

Bu itibarla Mescidi Aksa bugün ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Dolayısıyla tüm dünya Müslümanlarına büyük görev düşmektedir. Unutmayalım ki bu kutsal mabedi korumak sadece Filistinlilerin görevi değildir.

Bu cihetle içinde bulunduğumuz bu mübarek gün ve geceleri vesile ederek, Kudüs’ün asıl sahipleri olan tevhid ehli Müslümanların hakimiyetine geçmesi için Rabbimizden niyazda bulunalım.

Tüm kardeşlerimizin Ramazan-ı Şeriflerini tebrik eder hayır dualarını bekleriz.

İnzar Dergisi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.