Mesuliyet

Mesuliyet

Hepiniz çobansanız ve hepiniz idareniz altındakilerden sorumlusunuz. İdareci (emir) çobandır, erkek ev halkının çobanıdır ve kadın, kocasının evi ve çocuklarının çobanıdır. Hasılı, hepiniz çobansınız ve hepiniz idareniz altındakilerden sorumlusunuz.

İbn-i Ömer’den rivayet edilmiştir (Allah (cc) ikisinden de razı olsun). O da Peygamber Efendimiz  (sav)’den rivayet etmiştir:

Peygamber Efendimiz (sav)  buyurdu ki:

“Hepiniz çobansanız ve hepiniz idareniz altındakilerden sorumlusunuz. İdareci (emir) çobandır, erkek ev halkının çobanıdır ve kadın, kocasının evi ve çocuklarının çobanıdır. Hasılı, hepiniz çobansınız ve hepiniz idareniz altındakilerden sorumlusunuz.” (Riyaz’üs Salihin: 653)

Bu hadis-i şerif ‘Muttefakun aleyh’tir. Yani İmam Buhari ve İmam Müslim üzerinde ittifak etmişlerdir. Ayrıca bu hadis-i şerif’i İmam Ahmed, Ebu Davud ve Tirmizi de rivayet etmişlerdir. -Allah (cc) hepsinden razı olsun-(Delil’ül Salihin)

İmam Buhari’nin rivayetinde her ne kadar bazı ziyadeler olsa da mananın umumiyeti yönünden bir farkı yoktur.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hidayet Rehberimiz (sav) bu hadis-i şeriflerinde; her Müslüman’ın çevresine ve alakadar olduğu kişilere karşı, Allah (cc) tarafından belirlenmiş bir mesuliyeti olduğunu beyan eder. Bunu beyan ederken; İnsan’ın tüm hareket ve davranışlarının gözetim altında olduğunu, yapılan en ufak haksızlığın, ihmalin ve haddi aşmanın hesabının sorulacağını belirterek bir nevi tüm insanların can ve mal emniyetini güvence altına alıyor.

Evet, İslam toplumunda; güçlü-güçsüz, yerli-yabancı her ferdin malı, canı, namusu, dini ve dünyası güvence altındadır. Bu güven ve emniyette, İslam toplumunda yaşayan herkesin, her kesimin kendine göre hissesi vardır ve ondan mesuldür. Yani yarın huzur-u ilahide herkes kendi hissesine ne kadar sahip çıktığına dair hesaba çekilecek, azaları ve yaptığı amelleri de söylediklerine karşı lehte veya aleyhte şahitlik edecektir.

Şimdi bu mesuliyetin bir kısmını daha bariz görebilmek için hadis şerhleri ve İslam âlimlerinin beyanatları ışığında hadisimizin cümlelerini tek tek ele alalım:

Hepiniz çobansınız ve hepiniz idareniz altındakilerden sorumlusunuz:

“Yani siz ey mü’minler! Ey ‘Ben Müslüman’ım’ diyen herkes! Hepiniz çobansanız ve hepiniz idareniz altındakilerden mesulsünüz.” Görüldüğü gibi Resulullah (sav)’ın bu hitabı umumidir. Yani sahabelerin şahsında tüm mü’minleri kapsar. Zaman, mekân, ırk, soy-sop, uğraş ve meslek farkı yoktur. Kişinin mü’min olması muhatap olması için yeterlidir. Kâfirler ise ilk önce imanla mükellef olduklarından bu hitabın dışında kalıyorlar.

İşte Resulullah (sav) tüm mü’minlere hitaben buyuruyor: “Hepiniz çobansınız!” Yani başıboş değilsiniz, keyfinizin istediği gibi hayat sürdüremezsiniz, bazı görevleriniz var ki onlara sahip çıkmanız gerekir. “Her birinizin emanetine bırakılmış bazı şeyler vardır. Onları korumanız, haklarında adaletle davranmanız ve yararlarına olan şeyleri yapmanız hususunda emin kılınmışsınız. Bu görevi yerine getirip getirmediği, emanetin hakkını eda edip etmediği konusunda her biriniz sorguya çekileceksiniz” diyor. (Delil’ül Salihin)

Bu genel mesuliyet bildirildikten sonra hadis-i şerif, öneminin büyüklüğünden dolayı bazı özel mesuliyetleri beyan ederek devam ediyor:

Emir, Çobandır:

‘Emir’ yani emir sahibi olan kişi. Buna göre; küçük-büyük tüm topluluklara, bölgelere hükmeden; işverenden, patrondan tutun ta devlet reisine kadar tüm Müslüman idareciler bu cümlenin kapsamına dâhildir (Delil’ül Salihin)

ve emri, idaresi altında bulunanların çobanıdır. Onları gözetmek, işlerini düzene sokmak ve maddi-manevi zararları onlardan defetmekle yükümlüdür. Zira ona emanet edilmişlerdir. Onların hukukuna riayet edip etmediği kendisinden sorulacaktır. İdarecinin idaresi altındaki topluluk ve bölgenin büyüklüğü nispetinde mesuliyeti de büyük olur. Bu konuda Hz. Ömer (ra) ile tencerede taş kaynatmaya çalışan bir hanım arasında cereyan eden mesele ve yine Hz. Ömer (ra)’ın “Dicle nehri kenarında bir kuzuyu kurt kaparsa hesabı Ömer’den sorulur diye korkarım” sözü bu mesuliyetin önem ve büyüklüğünü açıklamak için yeterlidir sanırım.

Erkek; Ev Halkının, Ailesinin Çobanıdır:

Koca olarak hanımından, baba olarak da çocuklarından mesuldür. Durumunun elverdiği kadar onların nafaka, giyim ve sair ihtiyaçlarını karşılar. Onlara maruf’u yani dini vecibelerden yapmaları gereken şeyleri, güzel ahlakı emreder. (Delil’ül Salihin)  Kendisi de doğruluğuyla, dürüstlüğüyle, ibadet ve takvasıyla onlara örnek olmaya çalışır. Eşine ve çocuklarına kaba davranmaz, onlara karşı yumuşak ve güzel huylu olur. Münkerden yani dinde yasak ve sakıncalı olan kötülüklerden onları sakındırır. Kötü yollara girmelerine engel olur. Ayrıca zaman ve durumlara göre ihtiyaç duydukları İslami meseleler hakkında onları bilgilendirir ve eğitir. Allah'a sadık birer kul, İslam’a ve Müslümanlara faydalı birer fert olmalarını sağlamaya çalışır.

Demek aile reisi olan erkek, eşinin ve çocuklarının en az dünyaları kadar dinlerinden ve ahiretlerinden de sorumludur. Midelerini doyurmakla mükellef olduğu kadar ruhlarını doyurmakla da mükelleftir.

Her Müslüman erkek, ailesiyle ilgili bu görevleri yerine getirip getirmediğine dair ahirette hesaba çekilecektir.

Kadın, Kocasının Evi ve Çocukları İçin Çobandır:

Kocasının evini, eşyasını hırsızlardan ve tüm telef edici şeylerden korur. Kocasının razı olmayacağını bildiği bir şeyi sadaka vermez, sevmediği insanları -kadın, erkek veya kendi mahrem akrabaları dahi olsun fark etmez- içeri alıp oturtmaz, bu konuda annemiz Ümmü Habibe (r. Anha)’yi örnek alır, kocasına bağlı olup ona itaat eder, akraba dahi olsalar namahrem erkeklere görünmez, onlarla sohbet etmez ve onlarla yalnız kalmaz.

Aynı şekilde çocuğuna sahip çıkar; onu besler, hizmetini yapar ve terbiye eder. (Delil’ül Salihin)  Hal, hareket ve tavırlarıyla çocuğun davranışlarına, konuşmalarıyla da çocuğun konuşmalarına örnek olur. İyi şeylere sevdirerek teşvik eder, kötü şeylerden tenfir ederek sakındırır. En az dünyası kadar ahiretini de düşünerek İslam dinine ve toplumuna faydalı gerçek bir Müslüman olmasının temelini atmaya çalışır.

Bu hususta kadının yani annenin rolü gerçekten önemlidir, ihmale gelmez. Zira çocuk; doğruyu ve yanlışı, iyiyi ve kötüyü kısacası hayatla ilgili tüm meseleleri, ilk olarak annesi vasıtasıyla tanır ve ondan öğrenir. Annesinden öğrendiği ilk şeyler hayatına yön vermesinde ciddi bir şekilde tesir eder. Buna örnek olarak İmam Şafii (ra) ve onun mübarek annesini gösterebiliriz. İmam Şafii henüz beşikteyken babası vefat etmiştir. Kendisi, ailevi terbiyesini annesinden aldığını, Kur’an-ı Kerim’i hıfzettiğini, daha on yaşındayken annesinin isteği üzerine ilim tahsiline başladığını ve ciddi bir ilim tahsili için Gazze’den Mekke’ye gittiğini ifade etmektedir. Yine Gavs-ı A’zam Şeyh Abdulkadir-i Geylani (ks)’nin annesinin ‘Yalan söylemeyeceksin’ sözüne nasıl da bağlı kaldığı hepimizce malumdur. Üçüncü olarak da bu konuda Üstad Bediüzzaman hazretlerini dinleyelim:

“Evet, insanın en birinci üstadı ve te’sirli muallimi onun validesidir. Bu münasebetle, ben kendi şahsımda kat’i ve daima hissettiğim bu manayı beyan ediyorum;

Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve manevi derslerdir ki o dersler fıtratımda adeta maddi vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinatı, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde bir çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.” (24. Lem’a birinci nükte)

“Fakat bazı kötü cereyanlar sebebiyle annenin veledine karşı duyduğu şefkat kahramanlığı ya görünmez ya da sui istimal edilir, kötüye kullanılır. Bunun yüzer numunelerinden bir küçük numunesi şudur:

O şefkatli valide, çocuğunun dünya hayatında tehlikeye girmemesi ve fayda görmesi için her fedakârlığı göze alır, onu öyle terbiye eder. ‘Oğlum paşa olsun’ diye bütün malını verir, hafız mektebinden alır, Avrupa’ya gönderir, fakat o çocuğun hayat-ı ebediyesinin tehlikeye girdiğini düşünmüyor. Dünya hapsinden kurtarmaya çalışıyor. Cehennem hapsine düşmesini dikkate almıyor. Fıtri şefkatin tam zıddı olarak, o masum çocuk ahirette ona şefaatçi olmak lazım gelirken onu davacı ediyor. O çocuk ‘Niçin benim imanımı takviye etmeden helaketime sebep oldun’ diye şikayet edecek. Dünyada da İslam terbiyesini tam almadığı için annesinin o harika şefkatine layıkıyla karşılık veremez. Belki çok kusur eder.

Eğer o hakiki şefkat kötüye kullanılmadan, o çaresiz çocuğunu Cehennemden kurtarmaya çalışsa, o çocuğun dünyada ettiği bütün iyilikleri kadar o annenin amel defterine de yazılacak. Ahirette de değil davacı olmak bütün ruhu canıyla şefaatçi olup ebedi hayatta ona mübarek bir evlat olur.” (24. Lem’a birinci nükte) İşte her bir kadın bu görevleri yapıp yapmadığına dair sorgulanacaktır.

Hâsılı, Hepiniz Çobansınız ve İdareniz Altındakilerden Mesulsünüz:

Hâsılı; kadın olsun, erkek olsun insan olma hasebiyle hepiniz çobansınız. O zaman sürünüz; azalarınız, zahiri ve batıni hisleriniz ve vücudunuza yerleştirilen değişik kuvvetlerinizdir. Fiil, söz ve itikada dair emredilenleri yapacak, nehyedilen, yasaklanan şeylerden de sakınacaksınız ve bu görevleri yerine getirip getirmediğiniz hakkında sorguya çekileceksiniz.

İbn-i Ömer (ra)’in rivayet ettiği bu hadis’in bir benzeri de Hz. Enes (ra)’ten gelmiş ve sonunda şöyle bir ziyade vardır: “Artık bu sorguda sorulacaklara cevap hazırla” diye buyurmuş ‘Cevap nedir? diye sorulunca ‘Cevabı iyi amellerdir’ buyurdu. (Delil’ül Falihin)

Sonuç olarak tüm Müslümanlar hatta tüm insanlık, genelde toplumun birer ferdi olarak özelde de idareci, baba, anne ve eş olarak bu hadis-i şerif’in hükmüne riayet ederse hem fert hem toplum olarak -Asr-ı saadette olduğu gibi- dünya ve ahiret saadetine nail olacak, emniyet ve huzura kavuşacak. Aksi takdirde ebedi hayatı kaybedeceği gibi toplumunda, ailesinde hatta kalbinde rahat yüzü göremeyecek ve dünyası da harap olacak. Hal-ı alem buna şahittir.

Hadis-i şerif’in ifade ettikleri:

-İlahi mesuliyet geneldir, herkesi kapsar.

-Dünyada yapılanların hesabı ahirette sorulacaktır.

-İdarecilerin, anne ve babaların sorumlukları daha büyüktür.

-Eşlerin birbirleri üzerine karşılıklı hak ve görevleri vardır.

-Sorumluluklar ve haklar yerine getirilmelidir.

-Dünya ve ahiret mutluluğu ilahi mesuliyetin gereğini yerine getirmekle mümkündür.

-İslam toplumunda her şey güvence altındadır.
 

İnzar Dergisi

İslam Kur'an Haberleri

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.