Dr. Abdulkadir TURAN

Dr. Abdulkadir TURAN

Mısır`daki ittifakı kim izah edebilir?

"Mısır`daki geçici yönetim ve geleceğini belirleyecek olan halkla işbirliğimiz devam edecek. Mısır`daki mevcut yönetimin yol haritasını uygulama konusundaki hassasiyetini memnuniyetle karşılıyoruz."

Bu sözler 3 Kasım 2013’teki bir haberden,  ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’e ait. ABD, İslam karşıtı politikasını hiç sapmadan sürdürüyor. Kendisi ekonomik bataklıkta... Ama herhalde cuntaya moral olsun diye ekonomik vaatlerde bile bulunuyor. Bu konuda Körfez’deki emirlikleri ile olduğu kadar Batılı müttefikleri ile de tam bir uyum içinde...

Cuntaya verilen destek ekonomik alanla sınırlı değil. Uluslararası sistem, Mısır konusunda her alanda birlik, bütünlük ve hatta tutarlılık içinde... Geçen hafta BBC’de bir Sisi fotoğrafı vardı: Sisi, Mısırlı bir yaşlının yüzünü okşuyordu. Fransızların haber ajansı ise aynı gün bir tankın önünde Mısırlı bir çocuğun elinden sevgiyle (!) tutan bir askerin fotoğrafını kullanmıştı. Yayın ancak tek merkezden yapılırsa bu kadar olağanüstü uyum yakalanabilir: İki fotoğrafı birleştirin, ortaya Mısır halkına sevgiyle sahip çıkan bir cunta portresi çıkıyor. Halksever ve kurtarıcı bir cunta...

Uluslararası sistem, Mısır’da nerede yer alıyor? Hafta içinde Miyanmar hükümetine 2 milyar dolar kredi vermeyi kararlaştıran Dünya Bankası’nın yeri belirlenebilirse bu sistemin Mısır’da da nerede yer aldığı belirlenebilir. 

Bu müstekbir sistem için zulmedenin kim olduğu önemli değil, mesele zulmedilendir. Zulmedilen Müslüman ise bütün insan hakları denetimleri kalkıyor. Sistem, “Her şey serbest” moduna geçiyor.

Uluslararası sistemi anlamak mümkün... Belli ki “Tarihin sonuna yaklaşılırken son engel İslam’dır” tezi onun ideolojisi haline gelmiş. Hukuk anlayışını da insan hakları kriterlerini de bu ideoloji belirliyor.

Söz konusu İslam’ın iktidarı olunca Batı’nın siyasi güçleri yüzyılların kararıyla ittifaka kolay ulaşıyor. Ama bir de Mısır’da İhvan-ı Müslimin’e karşı bir yerli ittifak var ve o ittifakın İslam dünyasından dış destekçileri var. Onları nasıl anlayacağız, kimin müttefiki sayacağız, yerlerini nerede göreceğiz? Birkaç El Ezher hocası... Bazı tarikat yapılanmaları ve Selefi gruplar... Mısır cuntasını ittifakla besleyen bir uluslararası sistem... Miyanmar’a Müslümanları diri diri yaksın diye 2 milyar dolar veren onun bankası... Suriye’de Esed’in yanında yer alan bir Mısır cuntası... Orta Afrika’da Müslümanların sokaklarda yakılmasını gözetleyen bir sistem... HAMAS’a karşı israil’in yanında yer alan bir Mısır cuntası... Bu yapı içinde onlar kendilerini gerçekten nerede görüyorlar? Haset, fert gibi hareketleri de nasıl berbat ediyor, onların amellerini nasıl da yakıp tüketiyor!

İmam Hasan El Benna’dan önce Mısır’da İslam adına iki akım vardı:

1. El Ezher’in biraz Selefi, biraz modernizme  yatkın enetelektüel akımı

2. Geniş kitlelere açılan tarikat dergahları. Bir de Batı’yı anlamış, İslam’a sevdalı ama ne yapacağını bilmeyen ve organize olmadığı için Mısır’da etkisiz, akım dışı bazı alim ve aydınlar...

İmam El Benna, önce Nakşi, sonra Şazeli dergâhında yer alan, tasavvufu özümsemiş bir önderdir. Oradan aldıklarını El Ezher’den öğrendikleriyle buluşturdu; Batı’yı anlamış, İslam’a sevdalı âlim ve aydınları çevresine çekti, onları organize edip enerjilerini harekete kattı ve Allah’ın yardımıyla İhvan’ı Mısır’ın ana İslamî akımına dönüştürdü. İslam’ın etkisizleştirilip yok edileceği bir laboratuvar olarak düşünülen Mısır’da İslam’ı iktidar adayı yapmakla kalmadı; Mısır’ı bütün dünyadaki İslamî hizmetler için bir tecrübe alanına, bir laboratuvara dönüştürdü. Batı’nın hedeflediğine tam zıt bir netice oluşturdu.

Onun hareketinin “tarihin sonuna yaklaşılırken” İslam’ı kendisine son engel gören müstekbirlerce hedef seçilmesi; o müstekbirlerin, Cumhurbaşkanı Mursi’nin kefenvari bir kıyafetle demir kafeste yargılanmasından haz alması garip değil. Ama ya bu tablonun bu yerli ittifak tarafından da onaylanması?

 İmam El Benna, hareket metodunda “tarikatten cemaate” çizgisini elbette izledi. Ama asla tasavvufa düşmanlık etmedi. Ne Selefi oldu ne de Selefiliğe düşmanlık etti. Orta yolu tuttu. Onlara kardeşlik hukuku içinde yaklaştı. Ama onun hareketinin her kardeşçe yaklaşımı Suudi’nin de hileleriyle ondan birkaç gencin daha koparılıp Selefileştirilmesine, hareketinin genç insan kaynaklarını yitirmesine sebep oldu. 

Buna rağmen İhvan, Selefiliği düşman görmedi, onların düşmanlığına; tutsaklarına ve tutsak ailelerine yardım ederek karşılık verdi. Ve bugün onlar, Mursi’nin bu şekilde yargılanmasının bir parçasıdırlar.  

Ve Mısır dışından kimi Şii yapılar... İmam El Benna, her zaman Şii Müslümanlara İttihad-ı İslam çerçevesinde baktı. Ama bugün onlar da takiyye ihtiyacı bile duymadan cuntaya meyilliler...

Bu farklı yapılar nasıl olur da aynı hedefe saldırır? Vasat olmanın bedeli ağırmış... Bir hareket uçta olursa bir başka ucun hedefi olur; orta yolda olursa bütün uçların hedefi olurmuş.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.