Muhteşem Sanat: Kainat

Muhteşem Sanat: Kainat

Allah (c.c) kâinatın tamamını altı günde yaratıp düzene koyduğunu müteaddit ayet-i kerimelerde açık bir şekilde beyan etmiştir.

4- Yeryüzünün Tesviye Edilip Düzene Konulması:

Allah (c.c) kâinatın tamamını altı günde yaratıp düzene koyduğunu müteaddit ayet-i kerimelerde açık bir şekilde beyan etmiştir. Allah (c.c), yerküresi dâhil bütün kâinatı, miktarını ancak kendisinin bildiği bu altı günlük bir zaman zarfında yaratmıştır. Bunlardan ayrı sadece yerküresini ise yine Allah’ın ancak miktarını bildiği, iki gün zarfında yaratıp düzene koymuştur.

Bilimsel araştırmalardan elde edilen verilere göre dünyanın soğuması esnasında yükselen gazlar su buharına dönüşerek yağmur halinde yağmış ve yağan yağmur derin çukurları doldurarak denizleri meydana getirmiştir. Aşağıda sunacağımız ayetlerde de belirtildiği gibi Allahu Teala, Güneş sistemi içerisinde yer kürenin yörüngesini ısı derecesi ve dönüş hızını belli ölçüde düzene koyarak ondaki mevsimleri, gece-gündüzü, ay ve yılları meydana getirmiş ve orada canlıların yaşamı için, hava, su ve toprak gibi unsurlara bugünkü özelliklerini vermiştir. Bütün bu düzenleme hadiseleri, Naziat Suresi’nin ayetlerinde şöyle özetlenmektedir:

“(Ey inkâr edenler!) yaratılış bakımından siz mi daha çok çetinsiniz yoksa gökyüzü mü? Ki, (Allah) onu bina edip kubbesini yükseltmiş de onu nizama koymuştur.”

“Gecesini karanlık yaptı, gündüzünü aydınlığa çıkardı.”

“Yeryüzünü ondan sonra dayayıp döşedi.”

“Yeryüzünden suyunu ve otlağını çıkardı”

“Oraya dağları (sapsağlam) oturttu.”

“(bütün bunlar) siz ve hayvanlarınız için bir yararlanma olmak üzere (yapıldı).” (Naziat: 27–32)

5- Yeryüzünde Yapılan Tesviye Kanunları İle İlgili Kısa Bazı Ayet Mefhumları:

Naziat suresinin 29. Ayetinde geçen, “yeryüzünü ondan sonra dayayıp döşedi” ifadesi lügat bakımından incelendiğinde bunun “elips” şeklinde olduğu anlaşılır. Çünkü buradaki “deha, yani dayayıp döşeme” ifadesi, gayet dakik bir şekilde düzenlemek anlamına gelir. “Deha” kelimesi “devekuşu yumurtası” anlamına da gelmektedir. Bu kuşun yumurtası, elipse en yakın şekil olarak bilinmektedir.

Yine Zümer suresinin 5. Ayetinde: “Gökleri ve yeri gerçekten yaratan O’dur. Geceyi gündüze dolar, gündüzü geceye dolar,” buyrulmaktadır. Bu da, dünyanın yuvarlak oluşuna bir işarettir. Buradaki “dolamak” kelimesi “küre şeklinde sarmak” anlamındadır.

Neml Suresinin 88. ayetinde de “dağları yerinde donmuş gibi görürsün. Oysaki onlar bulutlar gibi geçerler,” denilmektedir. Bu ayette de dünyanın kendi ekseni etrafında dönüşü kesin olarak anlatılmaktadır. Çünkü ilmi bir hakikattir ki dağların bulutlar gibi yürümesi yeryüzünün dönüşüne bağlıdır.

Nahl suresinin 15. Ayetinde de “Sizi sarsmaması için Allah (c.c) yeryüzünde sağlam dağları meydana getirdi,” buyrulmaktadır. Bilimsel incelemeler de göstermiştir ki, dağlar kaynamakta olan bir kazanın kapağı gibidirler. Bu sayede yeryüzünün merkezindeki alev yığınları yukarı çıkmamaktadır. Üstelik dağların ağırlığı depremlere karşı da paratoner gibidir. Şayet dağlar olmasaydı yeryüzü devamlı bir sarsıntı geçirecekti. O haliyle de şehirlerin kurulması mümkün olmayacaktı.

En’am Suresinin 125. Ayetinde de: “Allah Teala kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslamiyet’e açar. Kimi de saptırmak isterse göğe yükseltiyormuş gibi kalbini dar ve sıkıntılı kılar,” denilerek hava basıncına işaret edilmektedir. Bilindiği gibi her yüz metre yükseldikçe hava basıncı bir derece azalır ve yükseklere tırmandıkça da nefes almakta güçlük çekilir.

Şu ayet-i kerimelerde de çekim kanununa işaret edilmektedir:

“Gökleri gördüğünüz gibi direksiz yükselten Allah’tır.” (Rad: 2)

“Allah, gökleri gördüğünüz gibi direksiz yaratmıştır.” (Lokman: 10)

“… Göğü de izni olmaksızın yere düşmesin diye Allah’ın tuttuğunu görmez misin? ”(Hacc: 65)

Ayetlerde açıkça belirtilen “denge ile” yükseltilme ve “tutmadan” maksat, itme ve çekme kuvvetidir. Böylece göğün düşmeyecek şekilde korunması, Allahu Teala’nın koyduğu çekim kanunu ile gerçekleşmiştir. İnsanları ve diğer varlıkları yeryüzünde tutan işte bu çekim kanunudur. Bu kanun olmasaydı, insanlar ve diğer varlıklar kâinatın boşluğunda parçalanıp dağılırlardı.

6- Göklerin Yaratılışı Ve Yedi Kat Olarak Düzene Konulması:

Kuran-ı Kerim’in birçok ayetinde göklerin adedi yedi olarak bildirilmekte ve delilleri de izah edilmektedir. Ne var ki bazı âlimler, Yahudi ve Hıristiyanların dini kaynaklarından esinlenerek göklerin sayısının dokuz olduğunu söylemişlerdir. Hatta bazı müfessirler kimi ayetlerin zahiri manalarını onların mezheplerine göre yorumlamışlardır. Kimileri de bu israiliyat kaynaklı fikirlerini misallerle anlatırken gezip gördüğü bir şehri tanıtırcasına Sani’i zülcelâlın bu muhteşem ve kusursuz sanat eseri olan semavatı hakkında basit tasavvurlarda bulunmuşlardır.

Öbür taraftan bazı Fen, Coğrafya ve Astronomi bilim adamlarının ortaya attığı yeni teorilerine göre; feza denilen şu uzay boşluğunda sadece gök cisimlerinin muallâkta olduğu ve şu uçsuz bucaksız boşlukta kimileri mihver, kimileri de, uydu olarak dönüp dolaşmakta olan bu gök cisimlerinden başka bir şey bulunmadığı iddia edilmektedir.

İşte yukarıda sunduğumuz farklı ve birbirine zıt bu iki görüşten biri ifrata kaçmış diğeri ise tefritte kalmıştır. Biri Kuran’ın açık işaretlerini israiliyat kaynaklı rivayetlerle açıklamaya çalışarak yazılmış; diğeri de kör tabiat ve materyalist felsefenin etkisinde kalarak yaratılışını anlayamadığı semavatı inkâr yoluna gitmiştir.

Kâinatın sahibi olan Allah (c.c), semavatın yedi tabakadan ibaret olduğunu ve yıldızların da balık misali o semalar denizinde yüzdüğünü bildirmektedir. Hâkim-i Zülcelâl Hazretleri, insanoğluna göklerde bulunan cisimlerden güneşle ay dışında diğerlerinin fonksiyonları ile ilgili pek bilgi vermiyor. İnsanların akıl erdiremediği ve onları alakadar etmediği semavatın şekil ve yapısına ilişkin pek detaya girmeden sadece ‘yedi gök olarak düzene koyduğunu’ bildirmekle yetiniyor. Biz de semavat hakkında O’nun bildirdiğini esas alarak hurafelere dalmıyoruz. Ancak müsbet bilim ve deneyimler sonucu elde edilen kimi akli ve nakli bilgileri de kısa-kısa burada sunmakta fayda mülahaza ediyoruz:

1- Şu geniş boşluğun esir maddesiyle dolu olduğu fence ve hikmetçe de sabittir.

2- Gök cisimlerinin kanunlarını birbirine bağlayan ısı ve ışık gibi unsurları aktarıp yayan bütün fezayı doldurmuş akıcı ve iletici bir madde mevcuttur.

3- Esir maddesinin yine esir olarak kalmak şartıyla sair maddeler gibi muhtelif şekillenmeleri ve ayrı-ayrı çeşitleri vardır. Buhar ile su ve buzun teşekkül ve biçimlenmeleri gibi…

4- Yeni-yeni oluşan gök cisimlerine dikkat edilirse kendisiyle diğer tabakaları arasında muhalefet görünür. Evet, teşekküle ve oluşmaya yeni başlamış sayısız yıldızlardan ibaret ‘Samanyolu’ adıyla anılan gaz tabakası, sabit yıldızların tabakasına muhaliftir. Bu da güneş sisteminin tabakasına ve hakeza yedi tabakaya kadar birbirine muhalif tabakaların varlığına işaret etmektedir.

5- Araştırmalar sonucunda sabit olmuştur ki, bir maddede teşkil, tanzim ve tesviyeler yapılırsa birbirine muhalif zıt tabakalar meydana gelmiş olur. Bir maddeden kül, kömür ve elmas meydana gelir. Ateşten alev, duman hâsıl olur. Oksijen ve hidrojenin birleşiminden su, buz ve buhar meydana gelir.

Şu müteaddit emareler de göstermektedir ki, göklerin sayısı birden çoktur. Kâinatın sahibi Allah (c.c) da, göklerin sayısının ‘yedi’ olduğunu söylemektedir. Bununla birlikte yedi, yetmiş, yedi yüz sayıları Arap üslubunda ‘çokluk’ ifade etmektedirler.

Bu noktadan hareketle kimi müfessirler, ayette geçen ‘Seb’a semavatin’ kelimesinden, atmosfer tabakalarını anlamışken; kimileri de güneş sistemi içerisinde yeryüzüne benzer hayatın olabileceği küreleri anlamışlardır. Kimileri, bunların dışında yedi gezegeni; Kimileri de, güneş sistemi içerisinde ‘esir’ gazının yedi tabakadan ibaret olduğunu ve bir kısmı da şu bildiğimiz güneş sistemi ile beraber altı tane güneş sistemi bulunduğunu anlamışlardır. Hülasa her bir âlim kendi istidadına göre Kur’an’ın deryasından feyizlenip payını almış ve kendine göre birtakım tesbitlerde bulunmuştur.

Ayrıca Müsbet bilim adamlarının en son kozmolojik araştırmalarının verilerine dayanarak gök tabakaları hakkında yürütülen tahminlere göre şu tesbitlere yer verilmektedir:

Birinci Gök: Yerküresinin güneş sistemiyle birlikte bulunduğu uzay mekânı

İkinci Gök: Güneş Sisteminin bağlı bulunduğu galaksinin uzay mekânı

Üçüncü Gök: Güneş Sistemi galaksinin de bağlı bulunduğu galaksi grubunun bulunduğu uzay mekânı

Dördüncü Gök: Galaksi gruplarının ortaklaşa düşünüldüğü evrenin merkez radyo manyetik mekânı.

Beşinci Gök: Kusarların (yıldız doğuran tohum deposu yıldızlarının) bulunduğu evren mekânı.

Altıncı Gök: Kaçan yıldızların bulunduğu genleşen evren mekânı.

Yedinci Gök: Bunun dışındaki evrenin sınırsız sonsuzluklarını temsil eden mekândır.

Evet, Kur’an’ı Kerim, tüm bu mefhumları kapsamaktadır, diyebiliriz. Bununla beraber Kur’an’ın manaları bunlarla sınırlı değildir. O, aynı zamanda hem bu manalara, hem de bundan sonraki buluşların neticesinde ortaya çıkacak manaları da kapsamaktadır. Zira evrenin sonsuz oluşu gibi Kur’an’ı Kerim’in manaları da sonsuzdur. Şüphesiz teknolojik ilerlemelerle elde edilecek kozmolojik sonuçlar, bizi Kur’an-ı Kerim’in işaret ettiği manaları anlamaya daha da yaklaştıracak, ve daha sağlıklı bilgileri edinmeye ulaştıracaktır. Dolayısıyla yapılan keşifler, Kur’an’ı azimüşanın daha da kolay anlaşılmasını sağlayacaktır.

İnzar Dergisi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.