Özün kaderi: ses ve söz

Söz, insanın o anki haleti ruhiyesinin tüm renklerini üzerinde taşır. Lakin ağızdan çıkan sözler de öyle atmosfere karışıp hemen kaybolmaz ve tekrar insana geri döner. Öz, dönen bu sözlerle ya bahar olur ya da kıpkırmızı bir köz.

Güzel sözün muhataba etkisinden çok bahsedilmiştir. Ama acaba söz sadece karşıdakini mi etkiler? Söylediğimiz söz, içeriğine göre bizim ruh âlemimize gül ya da diken cinsinden bir şey ekmiyor mu?  Birine güzel diğerine çirkin söz söylenilen iki su bardağının hikâyesini biliyoruz. İşte, birinin suyu güzelleşirken diğeri kokuşmuş. Bu çarpıcı bilimsel çalışmada da maksat, yine sözün başkasına olan etkisidir. Ağızdan çıkan söz, suyu böyle etkiliyor da kendi sahibini hiç mi etkilemiyor?

Doğrudur, söz, daha çok başkası için söylenir ve evvela onun üzerinde yapacağını yapar. Bu yüzdendir ki güzel söz söylemeye dair ne kadar atasözü, özdeyiş varsa hepsi de onun muhataba etkisini merkeze almıştır. Ama hatırlatmak gerekir ki burada da aslında sözün etkisi başkasıyla sınırlı kalmaz, oradan tekrar insana uzanır. Zira kişiyi, söyledikleriyle, başkasının yüzünde gül açtırmak kadar sevindiren başka bir şey var mıdır? Başkasının yüzünde sözle gül açtıran kişinin gönlü, o mütebessim gülün akisleriyle bülbüllerin şakıdığı gülşen olmaz mı? Anlayacağınız, söz bir bumerangdır, döner dolaşır ama muhakkak sahibini bulur.

“Haberiniz olsun ki kalpler ancak Allah'ı anmakla mutmain olur.” ayeti söz ile özün  hikayesi gibidir. Yani lafzullahı söze dökeceksin, o söz de kalbe merhem olup ona huzur verecek. Aslında zakir de bu yolla kendini  onarıma alan kişidir. Zikir ehlinin defaatle tekrarladığı "Allah Allah"  ya da "estağfirullah" zikirleri, gönle, sözün manasını içirme çabasıdır. 10 defa, 33 defa ya da 1000 defa söylenilen sözler dışarıya değil içeriye söylenir. Bu tekrar, sesteki kelimey-i tayibeleri, mana mana kalbe içirme işidir.

Sonra ses… İlahi hitap: "Muhakkak ki en çirkin ses eşeklerin sesidir." diyor. Sesimiz alçak tonda ve ipek yumuşaklığında olacak. Kurşun gibi milletin kulağına sıktığımız patlamalı sesin evvela gönlümüzü öldürdüğünü unutmayacağız.

Olumlu cümlelerin, nezaketli kelimelerin semasında halelendiği hayır meclislerinde yüzlerin nasıl parladığını hepimiz görmüşüz. Orada yüzler güldür, gönüller kelebek. Onlar, semadan üzerlerine meleklerin indiği meclislerdir, evlerdir. Hani, Yüce Allah: “Ancak güzel sözler Allah'a yükselir.” diyordu ya; işte yükselen o güzel sözler gönüllere, evlere ve meclislere melek yağmuru olur, geri döner.    İçinden kahkahalar, kaba ve galiz sözlerin yükseldiği meclisleri de görmüşüz. Bu meclislerin üzerine kurşun gibi ağır, zift gibi siyah bir hava çöker. Kalp sıkışır, sinirler yay gibi gerilir. İnsanın kendi sözünün kendi kalbine etkisidir bu.

Çünkü sözle kalp, insan içindeki karşılıklı yamaçlar gibidir. Bir taraftan yükselen ses diğer taraftan hemen yankılanır.  Mevlana'nın insanların amellerinin insana etkisi noktasında söylediği amel, dağ ve yankı örneği konumuza da uygundur. Ameli sözle, dağı da gönülle değiştirsek durum şu olur: Eğer güzel şeyler telaffuz edersen, gönül yamacından bülbülün şakırdama sesini duyacaksın. Yok, eğer oradan eşek sesi duymuşsan, çok affedersin arkadaş, demek ki sen...

Unutmayalım ki ağzımızdan çıkan sadece sözümüz, sesimiz değil aynı zamanda kaderimizdir. Onlar çıktıktan sonra gönüllerimize ya asit ya da rahmet yağmurları şeklinde dönerler. Demem o ki evimizin duvarları güzel sözlerle çınlasın, işyerimiz onunla buğulansın. Tekrar okuyalım mı: "Kullarıma de ki sözün en güzelini söylesinler."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.