Ramazan'da Sünnete İttiba

Ramazan'da Sünnete İttiba

Hakikaten Allah mü’minlere lütufta bulunmuştur. Çünkü onlara içlerinden bir peygamber gönderdi. Onlara (Allah’ın) ayetlerini okuyor, onları (günahlardan) temizliyor ve onlara kitabı ve hikmeti öğretiyor.

“Hakikaten Allah mü’minlere lütufta bulunmuştur. Çünkü onlara içlerinden bir peygamber gönderdi. Onlara (Allah’ın) ayetlerini okuyor, onları (günahlardan) temizliyor ve onlara kitabı ve hikmeti öğretiyor. Hâlbuki (onlar) daha evvel gerçekten apaçık bir sapıklık içinde idiler.”[1]

Bu ayet−i kerimede Allah−u Teala peygamber göndermekle mü’minlere lütufta bulunduğunu belirtiyor. Ancak bizler nimetin içinde olduğumuzdan dolayı bunun ne büyük bir lütuf olduğunu göremiyor, önemini hakkıyla kavrayamıyoruz.

Allah−u Teala’yı bildiği halde, peygamberlerin olmadığı fetret döneminde yaşayan bir insanın durumunu düşünürsek belki durumu daha iyi anlarız. Bu şahıs her ne kadar Allah (cc)’ı bilse de Allah’a nasıl ibadet edeceğini, rızasını nasıl kazanacağını, verdiği bunca nimete nasıl şükredeceğini, Allah (cc)’ın gazabına uğramamak için nelerden kaçınması gerektiğini; Allah−u Teala’yı sevdiği halde bu sevgisini nasıl belli edeceğini bilemeyecektir. Kendimizi böyle bir şahsın yerinde düşünürsek içinde bulunacağımız şaşkınlık ve gariplik hali bize peygamberlerin ne büyük bir lütuf olduğunu yeteri derecede anlatır sanırım.

Nitekim bi’setten önceki Haniflerin durumu da farklı değildi. Onlar tek Allah’a inanıp Allah−u Teala’nın göndereceği elçiyi hasret ve özlemle bekliyorlardı. Çünkü kendilerini çevreleyen müşrik toplum içerisinde azınlık oldukları gibi sosyal hayatta da hiçbir söz ve etkinlikleri yoktu. Bir bakıma yalnız ve çerisizdirler. Bunlardan biri de Hz. Hatice’nin amcası oğlu Varaka’ydı. Zira kendisi ömrünün sonlarında iken Hz. Peygamber (sav)’in anlattıklarını duyunca imanda tereddüt etmemiştir.[2]

Aynı şekilde babasının tüm sevgi ve ilgisine rağmen Mecusilikten Hıristiyanlığa geçip diyar diyar dolaşan ve en son Medine Yahudilerine köle olarak satılıp orada Hz. Peygamber’’in (sav) çıkışını bekleyen Selman (ra)’ın[3] çektiği sıkıntılar da bize, Allah−u Teala’nın peygamber göndermekle mü’minlere ne büyük bir lütufta bulunduğunu apaçık gösteriyor.

Ebu Zer (ra), kabilesi olan Ğıfarileri terk edip putperestlikten yüz çevirmişti. Mekke’de Resulullah (sav)’ın çıkışını duyunca da önce kardeşini göndermiş; sonra da bizzat kendisi gidip tam bir ay boyunca Kâbe avlusunda zemzem suyu dışında hiçbir şey yemeden içmeden Resulullah (sav)’ı görme umuduyla beklemiş ve en son amacına da ulaşmıştı. Ebu Zer’in Resulullah (sav)’ı görme iştiyak ve arzusu o kadar çoktu ki açlık hiçbir şekilde ona tesir etmediği gibi hatta, ‘bu su ile şişmanladım’ dediğini bile rivayetlerden öğreniyoruz.[4]

Nasıl şişmanlamasın ki? Yıllardır tek olarak bildiği, O’nun için akraba ve aşiretini terk ettiği ve gerekirse çok daha fazlasını, hatta uğruna binlerce defa canını feda edebileceği Rabbi, Mâliki ve büyük bir aşkla bağlı olduğu yaratıcısı bir elçi göndermiş ve şu anda da o elçiye çok yaklaşmışken elbette ki şişmanlayacaktı. Elçiye ve elçinin Rabbinden getireceği haberlere duyduğu açlık diğer açlığı bastırmış hatta umut onu şişmanlatmıştı.

Çekilen bu sıkıntıları düşündüğümüzde içinde bulunduğumuz nimeti daha iyi anlarız: Gerçekten de Allah−u Teala peygamber göndermekle bize lütufta bulunmuştur. Bununla beraber Allah−u Teala gönderdiği elçisini bize en güzel örnek olarak ve kendisine olan muhabbetin alameti olarak Resulüne (sav) tabiiyeti göstermiştir.

“And olsun ki sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok zikreden kimseler için Allah’ın Resulü’nde güzel bir örnek vardır.” (Ahzap:21)

“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız o halde bana tabi olun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Ğafurdur, Rahimdir.” (Al−i İmran:31)

“Ve muhakkak ki sen, gerçekten yüce bir ahlak üzerindesin!” (Kalem:4)

“Ve (o, nefsinin) arzu(sun)dan konuşmuyor! O (söyledikleri), bildirilen vahiyden başka bir şey değildir” (Necm:3−4)

Bugün artık bize düşen, Allah−u Teala’nın bu yüce vasıflarıyla vasfettiği Resulullah (sav)’ın sünnetine, tüm kuvvetimizle yapışmamızdır. Çünkü İslam ancak Hz. Peygamber’in örnekliği, önderliği ve yönlendiriciliği ile hakkıyla yaşanabilir. Aksi takdirde sünneti bırakarak İslam’ı yaşayamayacağımız gibi Kur’an−ı Kerim’i de tam olarak anlayamayız. Çünkü Kur’an’ın tefsiri Hz. Peygamber (sav)’in örnek yaşayışı\Sünnet−i seniyyesidir. Örnek nesil olan sahabe neslinin de en öncelikli vasıfları sünneti yaşamakta gösterdikleri hassasiyet, devamlılık ve gayrettir.

Sünnete ittibanın önemini Üstad Bediüzzaman şöyle dile getirmiştir: “Madem dost ve düşmanın ittifakıyla Zât−ı Ahmediye Aleyhisselatü Vesselâm, mehâsin−i ahlakın (güzel ahlakın) en yüksek mertebelerine mazhardır. Ve madem bil−ittifak nev−i beşerin içinde en meşhur ve en mümtaz bir şahsiyettir. Ve madem binler mucizatının delaletiyle ve teşkil ettiği âlem−i İslamiyetin kemalatının şehadâtıyla ve mübelliğ (tebliğ edici) ve tercüman olduğu Kur’an−ı Hâkim’in hakaikinin tasdikiyle, en mükemmel bir insan−ı kâmil ve bir mürşid−i ekmeldir. Ve madem semere−i etbaıyla (ona tabi olanların neticesi olarak) milyonlar ehl−i kemal (kâmil insanlar) meratib−i kemalatta (kemal mertebelerinde) terakki edip (yükselip) saadet−i dareyne (iki dünya saadetine) mazhar olmuşlardır.

Elbette o Zat (asm)’ın sünneti ve harekâtı, iktida edilecek (tabi olunacak) en güzel numunelerdir ve ta’kib edilecek en sağlam rehberlerdir ve düstur ittihaz (kabul) edilecek en muhkem (sağlam) kanunlardır. Bahtiyar odur ki, bu ittiba−ı sünnetle hissesi ziyade ola! Sünneate ittiba’ etmeyen, tembellik ederse, hasaret−i azime (büyük bir zarar); ehemmiyetsiz görürse, cinayet−i azime; tekzibi işmam eden (yalanlamayı hissettiren) tenkid ise, dalalet−i azimedir.”[5]

Özellikle farklı düşünce ve yolların alabildiğine çoğaldığı günümüzde sünnete ittiba daha da önemlidir. Hadis−i şerifte şöyle buyruluyor: “Ümmetimin fesadı zamanında kim benim sünnetime yapışırsa, yüz şehidin ecrini kazanabilir.”[6]

Bu bağlamda idrak etmekte olduğumuz Ramazan ayını kendimiz için fırsat bilerek ibadetlerin artırıldığı bu ayı sünnete ittiba noktasında da kendimiz için dönüm noktası kılabiliriz. Sadece kuvvetli sünnetlerde değil, fıtri olan yeme, içme, yatma gibi davranışlarda da sünnete uyarak bunları ibadete çevirmemiz mümkündür. Bunu yapabilmek için de öncellikle Hz. Peygamber’in örnek hayatını, yaşayışını ve yüksek ahlakını ayrıntılarıyla bilmemiz gerekmektedir. Bu sebeple bu mübarek Ramazan ayında Hz. Peygamber (sav)’in zikrettiğimiz özelliklerini ayrıntılarıyla anlatan eserler okuyup ibadetinden cihadına, ahlakından tebliğine, ailevî yaşantısından sahabelerle ilişkilerine hatta yemesi, içmesi, giyimine kadar tüm özelliklerini öğrenip uygulama azminde olmalıyız.

Bununla beraber Ramazan’a girmeden, yapmadığımız sünnetlerin bir listesini çıkarıp uygulamaya başlayabiliriz. Daha sonra Ramazan boyunca okuyacağımız eserlerde öğrendiğimiz yeni sünnetleri de bu listeye ekleyerek bunları sabırla ve azimle hayatımıza yansıtmalıyız. İlk dönemlerde bu biraz zor olsa da zamanla bu sünnetler bizde meleke olacağından oldukça kolaylaşacaktır. Zaten bu sünnetleri tabiatımıza yerleştirip huy olarak özümseyerek tadına vardığımızda bunlar hayatımızın vazgeçilmez parçası olacaklardır.

Sünnete ittiba noktasında hiçbir şekilde gevşeklik göstermemeliyiz. Çünkü bir Müslüman için İslam’ı hakkıyla yaşayabilme ölçüsü; İslam’ı Sünnet−i Seniyyeye uygun olarak yaşayabilmektir. Zira Allah−u Teala’nın istediği ve razı olduğu kâmil İslamî yaşantı Hz. Peygamber (sav)’in örnek yaşantısıdır.

Son olarak Hz. Ali (ra)’den rivayet edilen aşağıdaki hadis−i şerif ile yazımızı noktalıyoruz:

“Resulullah’tan sünnetini sordum. Buyurdular;

Marifet benim sermayemdir.

Akıl dinimin esasıdır.

Sevgi temelimdir.

Şevk bineğimdir.

Allah’ın zikri enîsimdir.

Güvenmek hazinemdir.

Mahzun olmak arkadaşımdır.

İlim silahımdır.

Sabır abamdır.

Rıza ganimetimdir.

Âcizlik medâr−ı iftiharımdır.

Zahidlik sanatımdır.

Yakîn gıdamdır.

Doğruluk şefaatçimdir.

Taat sevgimdir.

Cihad ahlakımdır.

Gözümün nuru namazdır.”[7]

Duamızın sonu Allah’a hamdetmektir.

İnzar Dergisi

[1] Al−i İmran:164

[2] İslam Peygamberi,  Muhammed Hamidullah, C:1, Sh:82

[3] Sahabe Hayatından Tablolar,  Dr. A.Rahman Re’fet el−Bâşa, C:1, sh:87

[4] İslam Peygamberi,  Muhammed Hamidullah, C:1, Sh:94

[5] Lem’lar, 11. Lem’a

[6] Münzirî, Et−Tergib vet−terhib, 1, 41; Haysemi, Mecmeu’z−Zevaid, 1, 172 (Lem’alar’dan)

[7] Kadı İyad
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.