Ramda Vadisinde Feryatlar Arşa Yükselir-1

Ramda Vadisinde Feryatlar Arşa Yükselir-1

Gözlerimizin nuru Sevgili Peygamberimiz (sav)’in Safa Tepesindeki açık tebliğiyle başlayan yeni süreçte

Gözlerimizin nuru Sevgili Peygamberimiz (sav)’in Safa Tepesindeki açık tebliğiyle başlayan yeni süreçte; Peygamberimiz (sav) ile birlikte imanlarını izhar eden sahabeler de şiddetli işkencelere tabi tutuldular. Artık inananlara sözlü sataşma ve karalama dönemi bitmişti. Müşrikler, karanlık ruhlarının tüm çirkinliklerini izhar ediyorlardı. Aklın, tefekkürün ve ilmin olmadığı yerde cehalet, barbarlık ve kaba kuvvet vardı. Henüz bir avuç olan Mü’minlere yönelik tüm karalama ve tehditlere rağmen, İslami davetin günbegün kabul görülmesi ve Mü’minlerin sayılarının gittikçe artması, şirk düzenini dehşete düşürüyordu. Ne yapıp etmeleri gerekiyordu ki, bu tevhidi direnişin önünü almalıydılar. Bunun için de Darünnedve de sık sık toplantılar düzenleniyor ve yeni icraatlar için kararlar alınıyordu.

Şirk meclisi oybirliğiyle yeni bir yasa çıkarmıştı. Artık inananlara fiili işkence yapılacaktı. Bunun için de herkes ilkin kendi yakınından, kölesinden ve toplumun zayıf bırakılmış kesiminden işe başlayacaktı. Bu sistematik işkenceleri, başta müşriklerin ekabirleri icraata koydular. Bunun için de Mekke’nin sıcak bir vadisi olan Ramda’yı merkez edindiler. Bu zulüm merkezinde Mü’minlerin feryat ve iniltileri arşı titretiyordu. Vahşi işkencelere rağmen, müşrik liderleri çıldırtan bir direniş ve kahramanlık vardı. Mü’minlerin direnişiyle kuduran müşrikler, aralıksız olarak işkencelerini sürdürüyorlardı. Mekke’nin her köşesinde Mü’minlerin inilti ve feryatları yükseliyordu. İnsanlık namına ruhlarında hiçbir eser bulunmayan işkenceciler; ancak yoruldukları zaman işkence seanslarına ara veriyorlardı. Tarih tekerrür ediyordu. Bir daha her tarafta Uhdud Ashabı’nın yakıldığı çukurlar kazılmış ve “Rabbim Allah’tır” dedikleri için Mü’min kadın ve erkeklere korkunç işkenceler reva görülmüştü.

Hz. Resulullah (sav) ve Ashabı için Mekke’de kendilerine reva görülen işkencelere karşı artık sabır ve sebat silahından başka bir şeyleri yoktu. Hem onları ve hem de onlara vahşice işkenceleri yapan karanlık ruhlu müşrikleri murakabe eden ve gözeten Cabbar olan Allah (cc) vardı. Şüphesiz Rableri onları terk etmemiş ve onları sahipsiz bırakmamıştır. Onlardan önce gelen ümmetlerin tabi tutuldukları imtihana kendileri de tabi tutulmuştu. Onlar da bunun şuurunda olarak zalimleri çileden çıkaracak bir direniş sergiliyorlardı.

Semanın birer ruşen yıldızları olan bu huşbaht insanlar, kadın ve erkekler olarak kıyamete kadar sürecek bir direniş örneğini sergilediler. Bunların her biri bir yönden misal olmuşlardır.

Burada maruf olan birkaç örneği zikretmekle iktifa edelim:

Bilal-i Habeşi, Mekke’de imtiyaz sahibi olan Ümeyye b. Halef’in kölesiydi. Ümeyye, zalim, gaddar bir kişilikti. Mekke’de yükselen ilahi nura gözlerini kapatan kör ruhlu bir yaratıktı. Mü’minlere işkence etmekten zevk alan sadist bir yapıya sahipti. Hz. Bilal (ra)’in imanını izhar etmesinden sonra Ümeyye beraberindekilerle beraber, onu en sıcak vakitte Ramda vadisine götürür ve kızgın kumlara yatırır. Sonra çok ağır kayaları getirip göğsüne koyar ve gittikçe işkence’nin dozunu arttırırlar. Ümeyye, çıldırırcasına Hz. Bilal’e:

“Vallahi, ya ölünceye kadar böyle kalırsın, ya da Muhammedi inkâr eder, Lât ve Uzzâya taparsın!” derdi. Hz. Bilal-i Habeşî ise, bu acılara rağmen kahramanca onların yüzlerine şu kelimeyi haykırırdı:

“Ehad! Ehad! (Allah birdir! Allah birdir!)” derdi. Hz. Bilal’in bu kararlı direnişine şahit olan müşrikler kudururcasına işkencenin dozunu artırırlardı. Hz. Bilal (ra) de ya bu işkencelere dayanamaz ve bayılırdı ya da bu tevhidi kelimeyi söyleyerek zalimleri çileden çıkarırdı. Kahramanlık timsali Hz. Bilal bu durumunu anlatınca:

“Vallahi, onları kızdırdığım, bundan daha ağır bir kelime bilseydim, muhakkak onu söylerdim!” dediği de rivayet edilir.

Bu şekilde Hz. Bilal günlerce çeşitli işkencelere tabi tutulur. Ama O, kahramanca direnir ve Allah’tan yardım diler. Efendileri artık ona işkence etmekten bıkmış ve yorulmuşlardır. Tam bu arada Hz. Ebubekir (ra) çıkagelir ve Bilal’ı bu ağır işkenceler altında inlerken görür. Ümeyye’den kölesini satın almak istediğini söyler. Kısa bir pazarlığın ardından birkaç kölenin fiyatıyla Hz. Bilal’i satın alıp azad eder.

Yasir ailesi, Mekke’nin ilk günlerinde iman etmiş olan bir aileydi. Şehirde Allah ve Resulünden başka kimseleri yoktu. Ammar ve Abdullah isimli iki Mü’min oğulları vardı. Ammar’ın hidayet bulmasının ardında Onun annesi Sümeyye Hatun, babası Yasir ve kardeşi Abdullah da hidayete nail olmuşlardı. Bu Mesut aile bir süre imanlarını gizleyebildiler; ancak daha sonra müşriklerin takibiyle deşifre oldular. Ebucehil avenesiyle birlikte, onları başka inananların da işkence gördükleri Ramda’ya götürürler. Her birini ayrı ayrı kazıklara bağlayarak işkence ederler. Başta Ammar’ın gözleri önünde annesine ve babasına işkence ederler. Daha sonra da kendisine korkunç işkenceler yapılır. Yasir ailesine ağır işkencelerin yapıldığı bu anda Hz. Resulullah (sav) yanlarına gelir. Onlara fiili olarak yapabilecekleri bir yardımı yoktu. Ancak Kâinatın Efendisi, mahzun bir sesle bu aileye seslenerek:

“Sabrediniz ey Yâsir ailesi. Sevininiz ey Yâsir ailesi. Hiç şüphesiz, sizin mükâfat yeriniz Cennettir!” buyurdu.

Sevgili Peygamberin bu müjdeli tesellisinden sonra bu mesut aile muasırı bulundukları despot zalimlerin yüzlerine tevhidi haykıra haykıra, tek tek şehadet şerbetini içerek Rablerine ak bir suretle vasıl oldular. Başta çocukları Abdullah gözleri önünde okla vuruldu. Ardından Yasir (ra) işkence seansları altında şehid oldu. Onun ardından da Hz. Sümmeyye (ra) de Ebucehil’in yüzüne tevhid kelimesini haykıra haykıra parçalanarak şehid oldu. Böylece ilk şehid erkek ve ilk şehid kadın bu mesut aileden oldu. Ayrıca bu zayıf ve kimsesiz ailenin ismi de kıyamete kadar zikre şayan kılınmış oldu.

Bu kahraman ailenin ilk Mü’min ferdi Ammar (ra) da korkunç işkencelerle inliyordu. Tüm aile fertleri gözleri önünde tek tek şehid oldular. Artık işkencelere karşı tahammülü kalmamıştı. Diğer aile bireyleri gibi ya O da şehid olacaktı. Ya da diliyle istemediği bir şeyi söyleyecekti. O, bu haleti ruhiyesi içinde iken Allah’ın yardım ve inayetiyle şuuru yerinde olmadığı bir anda müşriklerin istediği bir kelime onun ağzından çıkmıştı. Müşrikler buna sevinmiş ve onu serbest bırakmıştılar. Mü’minler de bu acı haberi alınca Resulullah’a gelip durumu haber verdiler ve:

“Yâ Rasûlallah! Ammar kâfir olmuş!” dediler. Peygamberimiz (sav):

“Hayır! Ammar, tepesine kadar, tepesinden tırnağına kadar imanla doludur! İman onun etine ve kanına karışmış, işlemiştir” buyurdu. O sırada, Ammar b. Yâsir, Peygamberimiz (sav)’in yanına gelir. Ağlıyordu, utancından çenesi göğüs kafesine yapışmış başını kaldıramıyor ve gözlerinden sicim sicim yaşlar akıyordu. Peygamberimiz (sav), onun gözlerini eliyle silerken:

“Sana ne oldu? Arkanda ne haber var?” diye sorar. Ammar b. Yâsir:

“Şer var yâ Rasûlallah! Beni sana sövdürtmedikçe, beni senden vazgeçirtmedikçe, Lât ve Uzzâ putlarının da senin dininden daha iyi olduğunu bana söylettirmedikçe bırakılmadım” der. Peygamberimiz (sav):

“Sana bunlar söylettirildiği zaman, kalbini nasıl bulmuştun? Söylemiş olduğun sözlerden, kalbin ferahlı mıydı; değil miydi?” diye sorar. Ammar b. Yâsir:

“Hayır! Ferahlı değildi! Kalbimi Allah’a ve Resûlüne imanın ferahlığı ve rahatlığı içinde ve dinime bağlılığımı da demirden daha sağlam bulmuş durumdayım!” der. Bunun üzerine, Peygamberimiz (sav):

“Öyle ise, sana bir vebal yok! Ey Ammar! Eğer onlar bir daha bu söylediğini tekrarlatmak için seni zorlarlarsa, tekrar et!” buyurur. Bunun üzerine Allah (cc), Resulünün bu sözünü teyit ederek şöyle buyurur:

“Kim iman ettikten sonra inkâra saparsa, -kalbi imanla dolu olduğu halde baskı altında kalanın durumu başka- ama kim kalbini inkâra açarsa işte Allah’ın gazabı bunlaradır; bunlar için çok büyük bir azap vardır.” (Nahl: 106) mealli âyetteki istisnanın Ammar b. Yâsir hakkında nazil olduğu rivayet edilir.

Mekke döneminde inananlardan bedel ödemeyen kimse kalmamıştı. Her birisi ya malıyla ya da canıyla bedel ödemişlerdi. Mezkûr zatların dışında fiili işkenceye maruz kalanlardan bazıları ismen şunlardır: Hz. Ebubekir, Hz.Talha b.Ubeydullah, Hz.Zübeyr b.Avam, Hz.Osman, Hz.Musab b.Umeyr, Hz.Zinnire, Hz.Ümmü Ubeys, Hz.Nehide ve kızı, Hz.Lübeyne, Hz. Amir b.Füheyre, Hz.Fükeyhe, Hz.Mikdat b.Amr, Hz.Ebuzer, Hz.Süheyb b.Sinan ve Habbab b.Eret (r.anhum). Ayrıca burada isimlerini zikretmediğimiz nice kahraman Mü’min erkek ve kadın, müşriklerin işkence merkezlerinde işkence görmüş ve bu uğurda kimisi de can vermiştir.

Bunlardan Hz.Habbab b.Eret (ra)’e yapılan işkence aşırı bir boyut almıştı. Habbab’a müşrik bir kadın olan Ümmü Enmar beraberindekilerle birlikte işkence etmekteydi. Habbab demirciydi. Bu kadın ocaktaki ateşi yere serer ve Habbab’ı onun üzerine yatırır. Öyle ki, bu ateş, Hz.Habbab’ın yağ ve kanıyla sönene kadar onun üzerinde tutulur. Hz.Habbab bu işkence seanslarından birinden kurtulurken direk işkence izleriyle birlikte, Kabe’nin gölgesinde uzanan Hz. Resulullah (sav)’ın yanına varır. Ve ona:

“Yâ Rasûlallah! Bizi dinimizden döndürmelerinden korktuğumuz şu kavme karşı bizim için Yüce Allah’tan yardım dilemez misin? Bizim için, Allah’a dua etmez misin?” der. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimizin yüzü kızarmış olarak doğrulur. Ve Hz.Habbab’a hitaben:

Allah’tan korkunuz! Hiç şüphesiz, Allah sizin için fetih ihsan edecektir! Vallahi, Yüce Allah bu işi muhakkak tamamlayacaktır! Bu iş muhakkak tamamlanacaktır! Bu işin hükmü muhakkak yerine getirilecektir! O kadar ki, hayvanına binmiş bir kimse, San’a’dan çıkıp Hadramevte kadar gidecek de, Yüce Allah’tan başka, hiçbir şeyden korkmayacak; ancak (varsa) koyunu hakkında kurt saldırmasından kaygı duyacaktır! Fakat, siz acele ediyorsunuz!” buyurur.

Yolumuzun yıldızları olan bu zatların, şirk düzeninin cellatlarından çektikleri bununla sınırlı değildir. Bundan sonraki süreçte de topyekûn bir saldırıyla çirkin emellerine ulaşmak istemişlerdir. Ancak Allah (cc) zalimleri abad etmemiştir. Buna karşılık İslam’ı ve Müslümanları aziz kılmıştır.

Devam edecektir…

KAYNAKLAR

-İslam Tarihi: M.Asım Köksal

-El Esas Fi Sünne: Said Havva

-Fukhu’s Siyre: Dr.M. S. Ramazan El Buti

-İslam Peygamberi: Prf. Dr. M.Hamidullah

-Peygamberimizin Hayatı: İmam Şibli

-Siret-i İbn-i Hişam

-Tarihü-l İslam: İmam Zehebi

-Muhammed Aleyhisselam: İmamüddin Halil

-Hz. Muhammed’in Hayatı: Mustafa Sibai

Son Peygamber Hz. Muhammed: Prof. Dr. M. E.Zehra

İnzar Dergisi

diyarbakır haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.