Esra GÜLŞAHİN

Esra GÜLŞAHİN

Şehadet bilincini kuşanmak

 İnsan hayatı yaşamla başlayıp ölümle bitiyor. Nefeslerin her alış verişi ölüme yaklaştırırken, insanın gelecek için beklediği her şey aslında onu bir adım daha ölüme götürüyor. Bayramı, askerliği, evliliği, çocuğun büyümesini bekleyen/isteyen insan aslında bu esnada bu bekleyiş sürecinde ayları/yılları erittiğinin farkında olmaz...

İnsanın ne için yaşayıp hangi amaç uğruna dünya sahnesinde mücadele ettiği önemlidir. Amacı onun hayat alanındaki duruşunu belirlerken, o duruş onun ‘dünyalık' ya da ‘ahiretlik' olduğu kimliğini de verir eline. Elbette kalplerin özünü Allah bilir ancak bazı ameller ve hedefler insanı yüzünden okutabilir.

Çoğu zaman unutsak da en nihayetinde öleceğiz. Bunun için bu ölüm gerçeğini sevmeliyiz. Gerçeği değiştiremeyeceğimize göre sevgimize yakışır bir hayat yaşayıp ‘vuslat' heyecanıyla ölümü beklemeliyiz. Aslında işte tam bu noktada ‘şehadet bilincini' kuşanmak önemlidir. Ölümü baş tacı edip, dualarının başına koyup, ölmek için savaşan destansı hayat ve kişileri gördüğümüzde ‘ölümün' nasılda güzel olduğunu göreceğiz. Bunun altında yatan sebep şehadet bilincine vakıf yüreklerin var olmasıdır.

Şehadet bilinci; ümmetin dirilişine, kişinin duruşu ve azmine, hayatın anlamlı ve yaşanılır kılınmasına vesile olur.

Şehadet bilinci; ahiret için yaşamayı, dünyalığı elinin tersiyle itip hayatını Hakk'a adamayı ve bu uğurda son nefese kadar çırpınmaya vesile olur.

Şehadet bilinci; ölümü Sevgili 'ye kavuşmak, ölümü dirilişle yüceltmek, ölümü öldürmek ve ölümü ölümsüzleştirmeyi ifade eder.

Şehadet bilinci; bir ümmetin dik sağlam temeller üzerine zaferlere doğmayı, ölümü seven bir milletin yenilgiye uğramayacağı hissini verir.

Şehadet bilinci; kulluğa en üst perdeden bakmayı ve her şeyiyle birlikte en kıymetli canı Allah'a satmayı hedefler.

Şehadet bilinci; İsmailvari bir teslimiyet içine girip adanmışlığın en üst raddesini sergileyip 'Ben her şeyimle Senin' im Yarabbi' diyerek bu sözü pratiğe geçirir.

Şehadet bilinci; ölmeyen dirilerin senfonisini çağlar ötesinden bile duyabilmek ve onların ölümsüzlükten doğan hakikat çığlığını her asırda hissedip duyurmaktır.

Şehadet bilinci; galibiyeti, dünyadaki mücadelenin sonu olarak ahiret kazanmışlığını, cennet karşılığında can satmanın aziz alışverişini yansıtır, anlatır ve daha birçok anlamları içinde ihtiva eder...

Şehadet; yani o insanın mücadelesine tanık olmak, ölüme şahitlik etmek, ölümsüzlüğe meydan okuyup sıradan ölümlerin ötesinde 'ölmeyen bir ölüme' şahit olmak... Şehadet bilincini taşıyan toplumlar amaç ve hedefini bilirler. Aksi takdirde o toplum dünyadaki amaca ahiretteki amaçsızlığa sürüklenir. Şehadet ruhunun topluma etkisi bu açıdan büyüktür. Bu ruh kayboldu mu dünyalığın esirliğine girmek kolay olacaktır. Güzel bir ölümü bekleyip şehid olmak için yaşamak mı insanı daha çok kul yapar? Yoksa dünya için yaşayıp öleceğini hiç aklına getirmeyen insan mı? Bu açıdan insanın kulluk yolunda ayağını yere sağlam basması için de şehadet ruhunun ve isteğinin olması gerekir. Bunun için bu ruhun dirilmesi, yeşermesi, dualara konuk olup, genç kalplerin bunun için atması gerekiyor. Bunu sağlayacak olan da elbette bu konuyu işlemek,  günümüz Şehit ve şehadet temalı konularımızın gündemde olmasıyla olur.

Aslında her bir şehidin hayatı bile insanda şehadet ruhunu uyandırır. Zaten o gidenler kalanlara en büyük mesajı verirlerken, gittikleri gibi de kalanların benliklerine dirilişi yayarlar. Mekân ve uzaklığın önemi olmayıp bir şehadet haberi bizi öylesine derinden sarsıyor ve hele ki şehadetinden sonraki o bilmediğimiz hayat ortaya çıkınca bize tam bir örneklik sergiliyor. Kitapların veremeyeceği bilgiyi, ruhu onların yaşantısı ve mücadelesi veriyor. İnsanın öldükten sonra tanınması, öldükten sonra mücadelesinin açığa çıkması şehadete münhasır bir olaydır şüphesiz... Belki de şehitlerin son sözleri insan da devrim etkisi oluşturuyor. Yaşamla söz birbirinden ayrılmaz olduğundan şehitlerin her sözü insana etki edip derin bir anlam ihtiva ediyor.

Hamdolsun ki Allah şehitliği hak edecek insanları içimizde var ediyor. Şubat, şehadet ayı ama artık şehadet tüm aylara yayılmış gibi... Şehadet haberlerini soluduğumuz şu zaman bize derinlemesine bir acı yaşatırken kimi zaman da şehitliklerinden dolayı buruk bir sevince de girebiliyoruz. Bu şehadet haberleri insanı öyle dize getiriyor ki, yaşam boş, dünya boş, dünyayı amaç edindiğin her an boş geliyor insana ve aslında farkında olmadan bir diriliş gerçekleşiyor. Hasan El-Benna'nın şehadetinden sonra o dirilişin Seyyid Kutub'un benliğine yayılması bu anlamda en büyük örnektir.

Son zamanlarda şahit olduğumuz Yasin ve arkadaşlarının şehadeti Türkiye'de öyle bir etki oluşturmuştur ki diriliş bir anlamda gönüllerde gerçekleşti. Tarih bunu kaydetti ve her hatırlandıklarında içe dönük bir silkinme de olacaktır gönüllerde... Ardından Aytaç Baran'ın şehit olması yine o gönülleri diriltti ve o acı olaylarda bile aslında her insan davasına bir kez daha sarılarak, yolunun hak olduğunu görerek daha çok mücadele tohumunu yüreğine serpti. Ve daha bilmediğimiz hidayetlere/dirilişlere vesile olan şehadet haberlerinin topluma ne çok etkisi olduğunu müşahede ediyoruz. Doğu'daki kardeşlerin dualarının 'şehadet' olması nedendir acaba? Geçmişinde çok şehit vermiş ve Şehitlerin hayatlarıyla büyümüş bir gençlikten bahsediyorsak elbette dualarının 'şehadeti' içermesi normaldir. Ve dualara konuk olması bile başlı başına bir diriliştir!

Ölümü hayattan daha çok sevdiğimiz an kurtuluşa erip, zaferlere koşacağız. Ve şehadeti duamızın başına koyduğumuz an cennetleri düşleyebiliriz. Fakat tam tersi bir tavır kaplarsa bizi ve şehadeti bir kere olsun aklımıza getirip düşlememişsek bu bizi korkutmalıdır. Allah için candan geçmek zordur. Fakat bunu en azından bir defa dahi olsa içten düşünmek ve düşlemek her Müslüman'ın yapması gereken bir şey... Şehadet bir nasip meselesi... Hak edebilmek yani öncesinde 'şahit' olabilmek, 'şehit' gibi yaşayabilmek önemli... Şehitlerin hayatına baktığımızda durmamışlar, yorulmamışlar, büyük düşünmüşler, büyük hedeflemişler, dert edinmişler, Allah'a bağlanmışlar, ölümü sevmişler... Hasan El Benna, Malcom X, Metin Yüksel, İmad Muğniye, İskilipli Atıf Hoca, Abbas Musevi, Seyyid Kutup, Abdulkadir Molla, Rehber Hüseyin, Yasin, Hasan, Hüseyin, Riyad, Aytaç vb... Ayrı mekânlarda olunsa da her biri aynı yolun yolcusu, aynı nefesi soluyan aynı derdi taşıyan bir senfoni... Bu şehadet senfonisi! İmam Hüseyin'in şehadet arkadaşları... İlhamlarını sahabelerden alan şehadet yolcuları... Aşkın, dirilişin, kulluğun, teslimiyetin, varoluş hikmetinin, ukbaya en güzel yolculuğun otobiyografisi... Öyle bir gidişle gittiler ki, seslerini daha gür duyduk! Öyle bir şehadet gücü ki, kalanlara dirilişi yayacak kadar...

Allah dünyayı Şehit'siz bırakmasın. Hayatlarından ders almayı, onların dirilişinde ilham bulmayı, bizi de aralarına katmayı nasip etsin. Rabbim tüm şehitlerin şehadetlerini mübarek etsin ve bizleri şehadet bilincinden gafil etmesin!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.