Takva...

Takva Arapça kökenli ve özü itibariyle korku ve endişe duygusu ile hareket edilmesi, duygu ve davranış dünyasına hata yapma korkusu ve endişesinin hâkim olması ya da Allah’a duyulan derin sevgi ve sadakatin neticesi olarak aykırı duygu ve davranışlara meyletmekten dolayı sevgiliden uzaklaşma ve onu kaybetme hissiyatının yaşamın her alanına yansımasıdır. Ancak sıradan bir korku ve endişe veya muhabbet değildir. Bu her şeye gücü yeten ve sonsuz kudret sahibi olanın emir ve yasaklarına aykırı bir pozisyona girme endişesinden kaynaklanan Allah korkusu ya da Maşuk’a duyulan sevgiden mahrum kalma tasasına düşmektir. Bu korkunun ve sevginin yerleşkesi insanın kalbidir. Bu alanda mücadelenin karşısındaki tek güç ise şeytan ve Ben-i Âdemin nefs-i emaresidir. Bu iki unsurdan(korku/sevgi- şeytan/nefis) hangisi insan kalbine hâkim olursa akla ve toplumsal yaşama da o güç egemen olmaya başlayacak ve bireyin düşünce, davranış dünyasını dolayısıyla da toplumu yönlendirmeye başlayacaktır.  

Bu Kur’an-i kavram; birey ve toplum üzerinde etki bırakan, bireyin düşünce ve eylem dünyasını ve dolayısıyla toplumu şekillendiren iki boyutlu bir kavramdır. Birinci boyutu bireysel gelişim ile alakalıdır. İkinci boyutu ise bireylerin iç dünyasında meydana getirdiği değişim ve gelişime paralel olarak sosyal hayat üzerinde oluşturduğu olumlu etkidir. Birey Allah’a olan sevgisi ve korkusu oranında kendini oto kontrole tabi kılmakta ve ahlaki melekelerini ona göre şekillendirmekte; bireysel yaşamını, toplumsal ve ekonomik ilişkilerini Allah’ın koyduğu sınırlar dahilinde bir düzene tabi tutma çabası içine girmektedir. Allah’ın koyduğu sınırlara uzaklık ve yakınlık, takvanın derecesini de belirlemektedir. Ayrıca Allah’u Teâla zaman zaman kullarını çeşitli vesilelerle imtihana tabi tutmakta böylece iyi ve kötü kullarını ya da ödüllendireceği ve cezalandıracağı kullarını birbirinden ayırt etmektedir. Bu imtihan vasıtaları bela ve musibetler olabileceği gibi nefsin hoşuna gidecek fırsatların karşımıza çıkması şeklinde de tecelli edebilir. İşte takva dediğimiz şey tam olarak böylesi zamanlarda daha fazla önem arz etmektedir. Zira böylesi anlarda takva sahipleri şüpheli şeylerden bile kendilerini uzak tutmak suretiyle olması gereken davranışlar sergileyerek azaptan kurtulmakta ve ödülü hak etmektedir. Takvaca zayıf olanların ise hiç de arzulamadıkları hallere düşmeleri ve cezaya müstehak olmaları an meselesidir. Yani takvaca zayıf insanın şeytana ve nefsine uyması pamuk ipliğine bağlıdır.

Takvanın bir diğer boyutu ise toplumsal yaşam ile olan ilgisinden kaynaklanmaktadır ki; bu, günümüz toplumları için hayati ve çok büyük bir önem arz etmektedir. Aslında gönümüz dünyasında yaşanan felaketlerin, acımasızlıkların, insanlık dışı davranışların, çalıp çırpmaların, haksız öldürmelerin, açlıktan ölenlerin ve can çekişenlerin yanında, safahat ve israf içinde yüzen sayısız insanın varlığı ve yardımlaşma duygularının zayıflığı insanların, Allah’ın koyduğu hudutları aşması veya Allah’a karşı olan sevgi ve korkuları ile doğru orantılıdır. Çünkü Allah cömerttir ve merhametlidir. Bundan dolayı cömert ve merhamet sahibi kullarını daha çok sever, Allah doğru söyleyenleri ve dürüst davrananları sever. Allah kullarının birbirlerini aldatmalarını ve kandırmalarını sevmez. Allah haksız yere bir insanı öldürmeyi bütün bir insanlığı öldürmekle eş tutmuştur. Allah zinayı, içkiyi, kumarı, faizi ve diğer kötü alışkanlıkları günah saymış ve yasaklamıştır. Bu fiilleri işleyenleri tövbe etmemeleri halinde cezalandıracaktır. Takvalı insan ise Allah’ın övdüğü vasıflara sahip olmayı ve men ettiklerine yaklaşmamayı gaye edinmiş mümin insandır. Böylesi vasıflara sahip yani muttaki bireylerden oluşan toplumların huzursuzluk ve mutsuzluk katsayılarının oldukça düşük olacağı muhakkaktır.

Yüreklerinde Allah korkusu ve sevgisi taşıyanların, modern dünyanın benimsediği şeytanın hegemonyası altında çarkları dönen bir düzene rıza gösteremeyeceği aşikârdır. Zira takva ile kuşanmış müminlerden oluşan bir toplumda Allah’ın sevdikleri ve sevmedikleri arasında kesin sınırlar çizilmiştir. Allah’ın hoşlandıklarından hoşlanan ve hoşlanmadıklarından sakınmayı asli vazifeleri olarak telakki eden insanların oluşturduğu toplumlarda gayri insani ve ahlaki davranışlar sıradanlaşamayacak ve sıradanlaştırma girişimleri de af edilmeyecektir.

Yukarıda değindiğimiz açıklamaların yanında değinmemiz gereken bir başka yanlış anlayış daha vardır ki oda şudur: Bazı kardeşlerimizin zihninde takva insanın günlük ibadetleri dışında hayatın sosyal boyutundan sıyrılmak suretiyle sadece kendi nefsi ile uğraşmak, yerinde oturup zikir ve nafile ibadetler ile nefsini dizginlemeye çalışmak olarak algılanır iken bazısı da nefsi ile uğraşmayı zikri ve zühdü bir tarafa atıp sadece sosyal hayat içerisinde insanlar ile uğraşmayı tabiri caiz ise dini noktada kendisine göre daha geride kabul ettiği insanları en azından kendi bulunduğu düzeye eriştirmeyi ve ameli noktada kendi yaptığı iyi amelleri onların da gönüllü olarak yapmalarını sağlamayı takva zannetmektedir. Oysa ki bunların her biri tek başına ve birbirinden bağımsız olarak bu kavramı ifade etmekten uzaktır. Aksine takva bu iki anlayışın bir arada düşünülmesi ve bu iki anlayışa dayanan fiil ve çalışmaların bir bileşkesi veya toplamından ibarettir. Yani nefis ile mücadele adına el, dil ve kalp ile gayri şer’i unsurlar ve toplumu ifsada götüren kötülükler ile mücadeleden vazgeçmeye takva demek aklın ve mantığın ön görülerine ne kadar aykırı ise; zikir ve zühde uzak bir nefisten başkalarına yol göstermesini ve toplumu sırat-ı müstakime yönlendirmesini beklemekte takvanın anlam bütünlüğüne bir o kadar aykırıdır. 

O halde ey takvanın zirvesine erişmeyi amaç edinmiş kardeşlerim şunu çok iyi bilmeliyiz ki bu zirveye ulaşmak nefislerimizi iyiden iyiye dizginleyerek ve onu zikir, zühd ve şükür ile terbiye etmek suretiyle insanlara iyiliği emretmek ve onları kötülükten men etmekten geçmektedir. Eğer biz imanımızı takva ve ibadet zırhıyla süsleyerek ihlasla mücadele edersek bilmeliyiz ki zafer pek yakındır. Hiç şüphesiz Allah hiçbir kulunun çabasını zayi etmeyecek ve miskale zerre kadar işlenmiş her hayrın ve şerrin karşılığını verecektir. Bu Allah’ın hak olan vaadidir. Bu vesileyle tüm Müslümanların dünya ve ahiret BERAAT’ larına vesile olması temennisi ile kandiliniz mübarek olsun.

 

SELAM VE DUA İLE

Çınarınsesi.com

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.