Terminoloji İçimizdeki Haneler

Terminoloji İçimizdeki Haneler

Fars edebiyatında “nakd-i edebî”, Arap edebiyatında ise nakd, bazan da intikād, tenakkud terimleriyle ele alınmıştır.

Eleştiri (Tenkit)

Fars edebiyatında “nakd-i edebî”, Arap edebiyatında ise nakd, bazan da intikād, tenakkud terimleriyle ele alınmıştır. Bu terimler “madeni paranın gerçeğini sahtesinden ayırmak, sözün güzel ve kusurlu yanlarını ortaya koyup açıklamak” gibi manalara gelmektedir. Eski Yunan, Fars ve Arap edebiyatında ve kültürlerinde eleştiri; insanlara ahlaki erdemlere yönlendirmekle beraber tenkitte bulunan konunun, sadece yanlış ve eksikliklerini değil her yönüyle değerlendirip okuyucunun anlamasını sağlamaktır.

Edep

Edep (edeb) teriminin etimolojisi “Ziyafete davet etmek” anlamındaki edb veya “zarif ve edepli olmak” anlamından gelmektedir. Başka anlamlarda ise “davet, iyi tutum, incelik ve kibarlık, hayranlık ve takdir” şeklindedir. Terim olarak ise “gelenek, görenek, ahlak” gibi sosyal “mekân”larının oluşumunu ifade etmektedir. Yani İslam Kültürünün oluşturduğu unsurlar bağlamında hayatın bütünsel durumunu görüp sosyal dokuyu meydana getiren faal bir işlemdir. Buna binaen ideal örnek kabul edilen Allah Resulu (sav), İslam ahlak ve edep literatüründe “Âdâbü’n-nebî” olarak tanıtılmaktadır.

Edep, hayatın; acı-tatlı, olumlu olumsuz tüm franksiyonlarına karşı hikmetlice cevap verme mekanizmasıdır. Bundan dolayı S. Hüseyin Nasr, Kuzey Afrikalı bir veliden söyle bir cümle naklediyor: “Edep nedir bilir misin? Edep kılıcını son haddine kadar keskinleştirmendir, öyle ki kesmek zorunda kaldığın kol ıstırap duymasın.” (Özdenören 1985)

Elbetteki bu nükte batının zihniyeti altında pek anlaşılmayabilir. Yıllarca süren sömürü ve yıkım politikaları; duygulardaki anlayışı, fedakârlık ve komleks düşüncelere karşı duyarlılığı ve hassasiyeti reddetmektedir.

Şikâyet (Yakınma)

Bencilliğin, ben bilirliğin ve çözümsel düşünmenin olmadığı yapı kurumudur. Başka bir anlamda ise kendi benliğindeki sızlanmayı ve hoşnutsuzluğu dışa atma biçimidir. Rasim Özdenören Müslümanca Yaşamak adlı kitabında şikâyeti şu şekilde tanımlamaktadır. “Duygusal yanı ağır basan bir “tavır”dır. Genellikle eleştiricinin değerlendirici gücünden yoksundur. Eleştirinin müdahaleci, yapılanı değiştirmeye itici faal davranışçılığının yerinin, şikâyette, öznel( sübjektif, enfüsi) bir edilgenlik, bir kendi kendini yeme durumu almıştır.”

Öz Eleştiri

İnsanın içindeki şikâyet kurumunun aksine; kişinin kendi benliğini yargılayıp düşünme ve hareket mekanizmasını oluşturduğu tefekkürün bir hanesidir. Bu bağlamda sosyal varlık anlamındaki “insan” sürekli bir arayış ve araştırma içindedir. Çünkü İslam liteatüründeki öz eleştiri; şikâyet hanesine değil eleştiri hanesine götürmektedir. İlimle bağdaşlaşmış mekanları üretirken aynı zamanda başka dinlere ve kültürlere ait kompleks fikirleri de İslam süzgecinden geçirip öğrenmeye çalışmaktadır. Batının çıkardığı, rasyonalizm, pragmatizm, realizm vb, akımların sonuçlarında çıkan sosyalizm, komünizm, kapitalizm gibi çözümsüz şikayet kurumlarını oluşturmamıştır.

Öz eleştiri, eleştiri mekanizmasının temelini oluşturan soğukkanlılıkla düşünme fonksiyonu ile duygusal bir tavırla kendi içindeki acziyetini dile getiren şikâyet arasında düzgün karar verme, zihni temizleme ve üretme alanı olarak da görülebilir.

Egosantrik | Benmerkezcilik | Enâniyet

Fransızca “égocentrique” “benmerkezci” sözcüğünden gelmiştir. Fransızca ego “ben” ve centre “merkez” sözcüklerinin birleşimidir. Arapça’da ise “ben” anlamına gelen ene kelimesinden yapılmış bir masdar-isim olan enâniyyet (bencillik) anlamına gelmektedir. Egosantrizm ya da beniçincilik (benmerkezcilik) her şeyi kendine dayandırmak, kendine bağlamak, kendine indirgemek demektir. Sosyal “mekan”lar bağlamındaki “insan” olgusunu yalnızlaştırma ve milliyetçi kapitalist hareket etme duygusudur. Çünkü egosantrik kişi; her şeyde kendi görüş açısından hükümde bulunmak, her şeyde kendini esas almak ve kendi fikrini, mantığını ve duygusunu hareket noktası, örnek, ölçü ve merkez almak eğilimi olarak tanımlamak ister.

Sonuç

Benmerkezcilik anlayışından uzaklaşan “insan”ların bilinçli toplum yapısını inşa ettiklerini görürüz. Bilinçten kasıt insanın değer ve yargılarını hiçe saymadan, düşünme ve öğrenme pratiğinde ilerlemektir.

Bu bağlamda İslam toplumunda medeniyet inşasının önemli unsurlarından biri sistematik bilgi takibi olmakla birlikte öz eleştirinin etkisiyle dev hikmetli bir şekilde tenkit yapmaktır. Zira şikâyet hanesinin sadece enâniyet olgusunun oluşumuna ve toplumdaki ruhsal bozukluklara neden olduğunu unutmamak gerekir.

Bu bağlamda Müslümanlar bilgiye İslam nazarıyla bakarlar. İsmail Raci Rl-Faruki’ bu konuda  “İslam kendisini bilgiyle özdeşleştirir. Bilginin elde edilmesini ibadet ile eş görür ve teşvik eder.” der.

Müslüman bir şahsiyet bu oluşumu gerçekleştirirken hiçbir zaman gelişi güzel, plansız ve programsız, belli bir hedefi olmayan fantezi bilgilere girmez. Kuşatıcılığından dolayı, bilgiyi temellendirirken eleştirisiz değerlendirmez. Çünkü Kur’an ve Sünnetten edindiği metod doğru ve tutarlı bilgiye dayanmayan zemin üzerinde hiçbir müsbet gelişiminin olmayacağını savunmaktadır. Şöyle bir örnek vermek gerekirse Dini terminolojide Gayb âlemi vardır. Eski Yunan mitolojisinde ise Tanrılar arasındaki bilgi hırsızlığı -Prometheus’un gökten bilgi çalmasını konu edinir-. Bundan dolayı Allah’ın “insan”a verdiği “sınırlı-sonlu” akla ve İslami literatüre dayanarak düşünüldüğünde Prometheus’un durumu tamamıyla hayal ürününden başka bir şey değildir. Her ne kadar aklın, sınırlı-sonlu oluşu bilinse de “hak”kın sonsuz olduğu bilinmelidir. Buna binaen İslami literatürde alınan herhangi bir bilgi Kur’an v Sünnete dayalı eleştiri süzgecinden geçirilmeden kabul edilmez.

İslam için soyut fakat bir yandan da somut gerçek budur. Soyut kısmı, batının zihin yapısının bunu idrak edememesidir. İslam’ın zihin yapısına bakıldığında aldığı bilgiyi sürekli dönüştürmektedir. Kimya, fizik, tıp, astronomi, edebiyat vd. Daha sonraları alınan bu bilgileri geliştiren medrese, rasathane, kütüphane, mescit vb.  “mekan”lar inşa ettiler. Astronomi, matematik, geometri ve tıp gibi alanlarda batılılar özellikle 10. 11 ve 12. yy’larda Müslümanlardan ders almak için doğuya gitmek zorunda kaldılar.

Bundan dolayı batılılar Müslümanların yüzlerce yıl boyunca ürettiği bilgi disiplinlerinin sadece sonuçlarını aldılar. Kendi benliğine öz eleştiriyi, şikâyet bağlamında yapan toplumlar meydana getirdiler. Her ne kadar fiziki açıdan bilimsel gelişmeler olmuş olsa bile toplum mekanizmasındaki, huzur, sevgi, saygı yerine; yalnızlık, zevk, karşıt düşünceyi kabullenmeme gibi dogmalar meydana getirdiler. Hatta farklı zaman dilimlerinde de insanı fıtratından koparan bu duygulara benimseyen ideolojik fikirler ortaya çıkardılar.

Bu kapsamda egosantrik bilincin; kendi iç dünyasında büyüttüğü şikâyet hanesi, toplumda acziyete ve zihinleri açık olmayan, düşünceyi sentezlemeyen bireyler meydana getirmektedir.

Kaynak

Çağrıcı, Mustafa (1994). Edep. TDV İslam Ansiklopedisi. 10.Cilt, s.414

Hökelekli, Hayati (1995). Enaniyet. TDV İslam Ansiklopedisi. 11.Cilt, s.170

Ahmet Şimşek

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.