Türkiye Alimler Birliği Üzerine

Türkiye Alimler Birliği Üzerine

" De ki: Amel edin Allah amellerinizi görecek rasulü ve Müminler de"

" De ki: Amel edin Allah amellerinizi görecek rasulü ve Müminler de"

(Tevbe:105)

Mehmet Emin Akın`ın yazısı:



İnşallah Ümmete hayırlı olur..

Dileriz ki: Türkiye Âlimler Birliği ( * ) klasik ve taklidçi ve mezhepçi bir daireye hapsolmadan, Milli ve ırki duygularını ön planda tutmadan Hakkı üstün yani Tevhidi üstün kılmayı, şirkten ve küfrden beri olmayı ve Türkiye`de İsrail`in ve Rand Corporation’ın üretmek istediği Kur’an anlayışına ve te’vil fitnesine karşı durmasını bilir.

Dileğimiz, Birlik’in Türkiye’de rejim tarafından susturulan ve yasaklanmış olan “emr-i bi’l-ma’ruf ve nehyi an’il-münker” farzının önemini gündeme getirir.

Türkiye’de yanlış DİN anlayışı yaygın. Bunun, banisi ne Allah’tır  ne de rasulüdür. Gelin görün ki, rejim de bu anlayışın hâkim olmasını istiyor. Bu güne kadar birçok cemaat yahut tarikat, Din ve akide olmayanı bu millete anlattı durdu. Doğru ve yanlış onların izledikleri çizgi üzerinde isimlendirilir oldu. Memlekette uyduruk Kutuplardan ve uyduruk Ğavslardan geçilmez oldu. Neyin kutubları ve neyin Ğavsları oluyorlar bilemiyoruz.

Bunların çoğu daha Kur’an’dan bir ayetin hükmünü bilmezlerken, Kıbrıs’a savaşa gitmişler de pilotlara bombalanacak yerleri göstermişler. İstanbul’daki çok büyük bir Tarikattan bir zatın 1994 yılında çıkardıkları bir dergide bu safsataları anlatıp durdu. 1974 yılında camilerde uçup kaçan evliya hikâyelerini çok duyduk.

Memleket bid’atın ve dalaletlerin sahnesi olmuşken. Bu memlekette;  ‘rakı içen İmamın arkasında namaz kılmaktan imtina` etmeyin diyen âlimler çıktı. Yani İmam rakı içse de arkasında –sanki- namaz kılabilirisiniz deniliyor. ‘Onu uyarın, onu ikaz edin arkasında namaz kılmayın ki bu dalalete ve fıska bir daha düşmesin’ denilecek yerde birşeyler adına akide ve fıkıh feda ediliyor.

Umarız ırkçı ve ulusalcı bir çizgiyi değil, Allah`ı ve Rasulü   (salalllahu aleyhi ve sellem) razı edecek ve rejimin siyasetlerine eklemlenecek olan davranışlardan uzak dururlar ve hiç bir siyasi partinin oyuncağı ve yandaşı olmazlar.

Eğer Âlimler Birliği, demokrasiyi onaylayacaksa ve Anayasal düzen üzerine namus ve şerefeleri üzerine ettikleri yemini bazıları gibi “yemin-i lağv” olarak nitelendirecekse, işin başında ilme büyük bir darbe vurmuş olurlar. İnşaallah bu hatalara düşmezler ve İslam’ın demokrasi ile çok uyumlu bir DİN olduğunu zaten İslam’ın demokrasinin de ilkelerini içinde barındırdığı gibi sözlerden ve ahidlerden uzak dururlar.

“Rasulullah’ın  (salalllahu aleyhi ve sellem) buyurduğu gibi “Hakkı söyle! Yoksa sus” Bu Birliğin düsturu olacak mı acaba? Bizler her ne olursa olsun, böyle bir girişimi tebrik etmekle birlikte mevcud siyasi iktidarın;  İslam’a zarar veren politikalarına da dokunup dokunmayacağını elbette merak ederiz.

Diyanet gibi bir kurum varken, böyle bir Birliğin Diyanet’le nasıl bir diyalog içinde olacağı, Diyanet’in gibi, laik, kontrol altında ve de icazetli bir Din formatını kabul edip etmeyecekleri de merak konusudur.

Diyanet; Allah’ın dinine bir hudud çizsin ve Dini gelişmeye sınır koysun ve Camilerde İslam’ın yükselişini belli bir düzeyde tutusun diye kuruldu. Aksini söyleyen varsa beri gelsin.

Bu ülkede Dünya Müslümanlarıyla yakından ilgilenmek ve onların dertleriyle dertlenmek asla âlimlerin şiar ı olmadı. (vicdanları hakkında hüküm vermemek şartıyla) Ne Afganistan onları ilgilendiriyor ve ne de Filistin’de Siyoniz’min yaptıkları. Irak’ta olanlara karşı Cihad’ın “C” zamanı kadar Cihad etmeyen devletçi ve AB’likçi ulemamız onlara Cihad dersi vermeye kalkıştılar.

Türkiye’de kendinden icazetli dalalet önderleri; Din, Şeriat, Kur’an, Tefsir ve Te’vil üzerine öyle bir fitne koparıyorlar ki sanırsınız ki, HZ. Muhammed de (salalllahu aleyhi ve sellem) bu Din de hata etmiş.. Sanırsınız ki bunlar Allah’ın yanlışlarını düzeltiyorlar ve Kur’anı daha doğru nasıl anlaşılır ve aslında yazılması gereken gibi nasıl tefsir edilmesi gerektiğini söylercesine Kur’an tefsiri yapıyorlar İsrail’de kına kalmadı Yahudilerin ellerine kına çalmasından ötürü.

Bahaîlerin akidesi ve Kur’an’a bakışları Modern Tefsir anlayışı oldu çıktı. İsmaililik ve Batınîlik TV’lerde başını aldı gidiyor ama âlimlerimiz hep susuyorlar. Şimdi cesaretlerini galiba topluyorlar da bununla mücadele edecekler inşaallah diyelim.

Şimdi hakkı söyleme zamanı mı geldi diyelim? Birlik, Diyanet’in kopyası ve payandası bir örgüt olacaksa bugünden tezi yok kendi idam fermanını vermiş olur. Ama arkalarına iktidarı da alıp iktidarın La Yus’el bir şekilde memlekette at oynatmasına ve İslam Dini gibi bir ulvi dinin meselelerini tahrif etmelerine ve gençliğin heder olup gitmesine göz yumdukları Biglik gerçeklerden gafil ve politikaya etki etmekten ve Hükümetlerin Din hakkında orada burada söylediklerine bir çeki düzen vermesi ve AB ile işliklerinde Kur’an’ı devre dışı bırakıp istedikleri gibi hareket etmelerine göz yumacaklarsa, bunun ne anlamı olacak?

Onun için Birlik derhal bu gibi endişelerin ve soruların zihinleri fazla meşgul etmesinde mahal vermeden bütün Dünyadaki Müslümanlara ve gayri Müslimlerde de bir açıklamada bulunup bunun ne demek olduğunu anlatmalı ve Milleti bilgilendirmelidir. Onlar da bunu düşünmüşler ki böyle bir Birliğin amacı ve hedefleri hakkında bizleri bilgilendirdiler.Türkiye Âlimler Birliği’ni; istese de istemese de çok önemli vazifeler beklemektedir. Özellikle devlet ile Diyanet arasında nasıl bir yerde duracağı çok merak edilecek. Tabii ki Birliğin kuruluş amaçları ve stratejileri arasında Diyanetle rekabet gibi ya da onu tamamen te’yid gibi bir misyonunun olacağını düşünmek muhal olanı düşünmektir.

Ancak bizim Türkiye’deki Din ehlinin politik yapılarla nasıl akidevi bir ilişki içinde olduğunu bildiğimiz için demokratik siyasi ilkelerden arınmamış bir Birliğin faydadan çok zarar vereceğini düşünüyoruz.

 Yıllardır Türkiye’de bir “başörtüsü” kavgasıdır sürüp gidiyor. Bunun İslam Dinindeki yeri nedir ne değildir. Hiç devleti ilgilendirmedi. Ama bu devletin namazı yasaklayan generallerinin, siyasilerinin ya da Müslümanların çocuklarının okullarda İslam’ın bir gereği olarak ve Dinin bir ahlaki müeyyddesi olarak neden serbest bırakılmadığını özellikle İlahiyat Hocalarının büyük bir kısmı hep susarak geçiştirdiler. Bununla kavganın Dindeki hükmünü söylemediler. İslam’la kavgalı birçok düşünür, siyasi ve sanatçı sanki cennetu’l-a’la’da imişçesine öldüklerinde namazları kılındı ve arkalarından Allah’ın kitabı ve Rasul’ün  (salalllahu aleyhi ve sellem) sünneti hiçe sayılarak cemaat ticareti ve stratejileri için diller döküldü.“kör ölünce badem gözlü” yapıldı.

 Türkiye âlimleri susarken, hep meydanlarda gençler oldu. İsraili onlar kınadı, Afganistan’da Nato’nun işlediği cinayetleri ve katliamları hep onlar protesto ettiler. Diyeceksiniz ki protesto ettiler de ne oldu? Hiçbir şey olmadı ama kalplerindeki iman açığa vuruldu dünyadaki mazlum kardeşlerimize sesleri ulaştı.

Emma, ulemamız Üniversitelerdeki makamlarına zarar gelmesin ve devlet kendilerini suçlamasın diye, partileri ve cemaatleri üzülmesin ve dışlamasın diye hep sustular.

TV’lerde Müslüman kardeşlerimiz olan Taliban’e nerdeyse ahmak ve teröristler denildi, hem de ilahiyatçılar tarafından kimse bir şey demedi. Bir zamanlar bir büyük asker; Müslümanlar için “şerefsiz Şeritaçılar” diye bir söz sarfetmişti ama kimse buna karşı sesini çıkaramadı.

Bu ülkede 28 Şubat denen bir süreç yaşandı. Bir çok Müslüman gibi ki, terörün “T”siyle bile hiçbir ilgisi olmayan bu fakir gibi adamalar “TERÖRİST” OLARAK YAFTALANARAK VERMEK İSTEDİĞİMİZ İSLAMİ MÜCADELEMİZ CHP-MHP İKTİDARI TARAFINAN DARBE YEDİ. Ama âlimlerimiz bizim hakkımızda hayr olan bir amelde bulunmadı.

Hatta hapishaneden çıktıktan sonra bile terörist yaftası yediğimiz için yanımızdan geçmez oldular. Biz içerde zindanda gün doldururken onlara dışarıda normal hayatlarını sürdürdüler. Bu biz ve bizim gibi, birçok ilim ehli için de aynısıyla söz konusuydu.

Bu ülkenin vicdan sahibi savcıları dahi bizim” siyaseten ceza aldığımızı” söyleyebiliyorken, ben ve arkadaşlarım Ergenekon davasına kadar taciz ediliyorduk; ama kibarca, ziyaret adı altında hakkımızda raporlar tutuluyordu. Ne zaman askerin diktası kırıldı, o zaman biraz nefes aldık. Zira bizim hakkımızdaki raporları doğrudan en süt askeri makamların istediğini biliyorduk.

Irak’taki Müslümanlara Cihad Dersleri veren İlahiyatçı çokbilmiş prof.lerden bazıları onları kınıyorlardı Amerika ve rejiminin elinde bahane olsun diye. Suriye’de kadınlarımıza yapılanları bir tek âlimimiz kınadı mı? Ya da bir araya gelip seslerini yükseltebildiler mi?

İslam alemi kan gölü.. Suriye’deki soykırım ve Batınîlik savaşının bütün acımasızlığına rağmen, ne Diyanet ve ne de   kendilerine İslam’a nisbet ulema ve cemaat önderleri ortaya çıkıp bir şeyler diyemediler dediler. Erdoğan ve Partisinin hatırını incitmemek için ya da başka bir sebep için .

Evet, İslam âlemi kan gölü, yüzbinlerce Müslüman katlediliyor, kadınlarımızın ırkları ayaklar altında, insanlar cayır cayır yakılıyor. Bir yanda ABD, İsrail, İran ve Nusayri zulmü diğer yanda Budistlerin zulmü.

 Ümmetin durumu hiç de iç açıcı değil. Ümmetin imha ediliyor. Gençlerimiz yok ediliyor. Suriye’deki savaş çok yönlü bir soykırıma dönüşmüş. Dünya devletlerinin; (Şia İran ve laik Türkiye’de buna dâhildir) BM yasaları gereğince yapmaları gerekeni Müslümanlar yapınca, TERÖRİST oluyorlar. Hakkı ve adaleti onlar ayaklar altına alınca ve kirli amaçları uğruna Suriye’de Yüzbinlerin öldürülmesine göz yumunca bu onlar için acizlik.

 وَمَن يَقْتُلْ مُؤْمِناً مُّتَعَمِّداً فَجَزَاؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِداً فِيهَا وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَاباً عَظِيم


“Kim de bir mümini isyerek öldürürse, onun cezası Cehennemde ölümsüz olarak kalmaktır. Hâlbuki Allah ona gazab etmiş ve onu lanetlemiş ve onun için çok büyük bir azap hazırlamıştır.” ( Nisa:93)

Haydi, ABD’nin stratejik çıkarları ve İsrail’in uğruna Suriye’de savaşan Müslümanları terörist ilan edin ve onları dilediğiniz gibi yargılayın. Vallahi onlar Müslümanların ırzlarını ve canlarını korumak için zalim Nusayri Baas rejimine karşı canlarını verirlerken ne size düşmanlık için ve ne de bu ülkeye zarar vermek için bunu yapıyorlar. Vicdan edebiyatı yapmıyorlar.. İslam’ın ve insanlığın gereğini yapıyorlar. Yani Müslümnaların üzerine düşeni zalimlerin ellerini kırılmasını ve tutulması emreden Rasulullah’ın  (salalllahu aleyhi ve sellem) Sünnetini yerine getiriyorlar.

Suriye’de rejimin halka karşı acımasız katliamı bütün insanlığa karşı işlenen bir suçken; neden BM elleri kolları bağlı durup olanları seyrediyor? Hala öldürülmesine izin verdiği kadar insan mı öldürülmedi? Suça teşvik nasıl ki tıpkı suç işlemek gibidir. Beşşarı destekleyen Rusya’ya,Çin’e ve İran’a karşı seslerini çıkaramayanlar şimdi Suriye’deki Müslümnaları ABD’nin yeniden  elleri ve yakları kelepçeli olarak ve tıpkı bir av hayvanı gibi sürüklenerek Guantanamo’ya götürülmelerine göz mü yumacağız ya da onlara yardım mı edeceğiz. Hayır, bu olamaz..! Vallahi Allah katında bunun cezası çok çetin olur ve Allah’ın hesabı ağır olur.

Başbakan Erdoğan bile dayanamayıp BM’i ve ABD’ni ve Batılı devletleri eleştirmedi mi?

PKK’nin çekilmesinde ABD’nin hiçbir rolü yoktur ya da Suriye’de İslamî cephelerin -ki bunun aslını Suriyeli savaşçılar teşkil ediyor- İsrail için şimdilik oluşturdukları tehlike aslında yok ama Colan’ın esareti sebebiyle Batı bu lokmanın İsrail’in elinden çıkmasını istemiyor. Şimdi bizler onları cellâdın kanlı ellerine, zalim ve canavarlaşmış vicdanına terk etmişken, yüzbinlerce insanı katleden ve hiçbir vahşi hayvanın bir diğer hayvana yapamayacağını yaparcasına; kadın, çocuk, yaşlı demeden öldüren ve heryeri yakıp yıkan bir zalime karşı Suriye halkının yanında savaşan Müslümanları TERÖRİST ilan edeceğiz diye öyle mi? Niçin acaba?

BM neden Irak’a ve Libya’ya -bununla küffar müdahalesini istediğimiz için bunu söylemiyoruz- müdahale ettiler. Bundan maksadımız uluslararası çatışmalarda kendine görev edindiğini söylediğini bile yapmayan bir kurum, şimdi ABD’nin baskısıyla İsrail’in hatırı için Müslüman Suriye halkını terörist ilan edecek.

Günde beş vakit namaz kılanlar, PKK ile barış için Allah’ın kitabının ayetlerini istedikleri gibi kullanırken, sıra Müslümanlara geldiği zaman onları ABD’nin ve Batı’nın ordularının Suriye’ye girip onları kırımdan geçirmesine göz mü yumacağız. Allah bundan razı olmaz ve bizden çok çetin bir intikam alır ve bu kez başımıza bir başkasını musallat eder. Hatta ABD’nin ve İsrail’in bizzat kendisini bela eder. İskenderun’da haince bir saldırı üzerine öldürülen çocuklarımızı kimin öldürdüğünü bu Milletin vicdanı ve basireti görmüştür. Ermenileri bize gösterip; bakın rahat durun ve akıllı olun ha öcüye ham et derim dercesine “özrü”nü; Ermeniler’e “tazminat” ödeme kapısını açmak ve Ermenilerin safında Türkiye’yi vurmak için yapan İsrail’in “özrü kabahatinden büyük” bunun da unutmayalım...

Suriye’de Müslümanları vurmak -kimin eliyle olursa olsun ve hangi vesileyle olursa olsun- akibeti çok vahim olacaktır. Bu, girişim; Türkiye’nin İslam âlemindeki yerini ciddi bir biçimde sarsacaktır.

İşte durum bu merkezdeyken, TAB hükümetin Müslümanlara karşı izlediği politikada daha akıllı ve daha sağlıklı bir biçimdeki iman ettiklerini söyledikleri Kur’an’ın  hükümlerini de hatırlayarak Allah’a dayanmaları gerektiğini ABD’ne ve BM’e değil diyebilecek bir firaseti ve dirayeti gösterip ona nasihatte bulunabilecek mi?

Türkiye’de halkın ve iktidarların âlim gözüyle baktığı kimseler; daha çok Hükümete Allah’ı hatırlatmalıdır. Özellikle Suriye meselesinde bugüne kadar yaptıklarını yıkacak bir girişimde bulunmasının; Suriye halkını ve Türkiye’deki Müslümanları derinden yaralayacağını çok iyi bilmesi gerektiğini söyleyebilecek veya ona nasihatte bulunabilecek mi?

Peki, şimdikendimize soralım: İnsanlık onuru (!) için Sadece ABD mi savaşma hakkına sahiptir? İnsanlık denen gerçeği ancak Amerika’dan mı öğreneceğiz? ABD’nin ve AB ‘nin zoruna giden Suriye’de böyle bir savaşı neden kendilerinin planlayamadıklarıdır. Eğer bir yerde savaş olacaksa, önce dünyanın beş baronunun buna evet demesi ve üzerinde anlaşmaları gerekiyordu değil mi? Suriye savaşı böyle bir anlaşmanın sağlanmasının dışında başladığı için adaletin ve merhametin sevgili süvarisi ABD (!) ve yandaşlarının zoruna gidiyor kendilerinin karar vermedikleri bir savaşın bu bölgede olması

Şimdi bütün bu olanlara karşı acaba “Türkiye Alimler Birliği”ne;“Kim Müslümanların işleriyle ilgilenmezse bizden değildir” hadisindeki akideyi birilerine hatırlatacak mı?

Camilerimizde faiz, örtü ve kadınların sokaklardaki durumuyla ilgili neredeyse tek hutbe okunmaz oldu. Acaba neden?

Tahrif Dinde ifsad ise, acaba Allah’ın hükümlerini kitman nedir?

Bunu Âlimler Birliğini kuranlar da görüyorlar. Birlik kurulunca da bu düzen devam edecek ve bu anlayış sürdürülecek. Acaba Diyanet’in eksiklerini tamamlayabilecek bir misyonu yerine getirebilecek mi? Bizden hayır dua da bulunmak muvaffakiyet Allah’tandır

Bu soruların bazısının cevabını ancak Birlik; yayınlayacağı daha açık bir deklerasyonla halka açıklayabiliri. Her ne kadar Sözcü Ömer Korkmaz’ın Birlik adına söyledikleri; bizleri Birliğin gayesi ve hedefi hakkında bilgilendirdiyse de bu konuda daha geniş bir duyuruya ihtiyaç olduğu ortadır.

Türkiye Alimler Birliği nedir, kimlerden oluşuyor ve bu ilim adamlarının İslam’a karşı bu ülkede yapılan saldırıların ve hükümetlerin de politikaları ve İslam’ı sınırlayan yasalar hakkındaki görüşleri nelerdir bilmek ve öğrenmek isteriz.

Türkiye’yi bazı Müslümanlar, gereksiz bir dini çekişmenin içine çekmek istiyorlar. Bunun açık misali Selefilik, Kevsericilik ya da Selefilik ve tarikat ve tasavvuf çekişmesidir.. Dileriz Birlik Türkiye’de sırf vahdet-i vücudun önderi kabul edilen ve Şeyhi Ekber diye meşhur İbn Arabî’yi savunmak için İbn Teymiyye gibi bir İslam alimini ve müctehidi illa kafir olarak bilelim diye savaş verenleri de görür.. Bu konu ve benzeri konular üzerinde Birlik’te samimiyetlerine inandığımız ve tanıdığımız isimlerin olması sevindiricidir.

Gelecekte Türkiye’deki çekişme; Şia, Kevsericilik, tasavvuf ve Selefilik akidesi üzerine olacaktır. Bunu şimdiden görmek gerekir. Türkiye’de bazı genç âlimlerin ve de bir kısım eski ulemanın katı Hanefilik savunuculuğu; Türkiye’de kendine diğer Ehl-i Sünnet mezheplerden de takip edilecek imam ve Müctehid arayan Müslümanların toplumun önünde dışlanmalarına “ötekileştirilme”lerine çalışılıyor.

Halk, Hanefi Mezhebi hakkında bile doğru dürüst bir bilgiye sahip değil. İmamların ve Hocaların bile çoğu; Mezheplerini hem fıkhen ve hem de akide olarak bilmiyorlar. TV’lerde kendinden zuhur ulema (!) peydahlanmış ve insanları DİN hakkında büyük b,r fitnenin içine çekiyorlar. Halkın kafası ve aklı karışık. Dün Din dediklerine bugün sırt çevirmeye başlamışlar ve artık kaderi inkâr ediyorlar, kabir azabına iman etmiyorlar hem de bunlardan bazıları insanların önünde durup onlara namaz da kıldırıyorlar.

Kendinden zuhur âlimler, TV’lerde ümmetin akidesine ve dinine şiddetle zarar vermekteler ve Müslümanları da Müslüman olmayanları da Allah’ın dini hakkında şüpheye sürüklemekteler. TV allameleri 5000 Dolar gibi paralarla İslami konferanslar veriyorlar, sahabe hayatını anlatıp insanları aşağılıyorlar ve tabiri caizse Din üzerinden ticaret yapıyorlar bizim yapımız da bu bozuluşa hazır olduğu için adamları binlerce Dolara DİN (!) adına konferanslara davet eder olduk.

Çok zavallıyız ama bunun farkında değiliz. Tacirler sahabenin hayatını mı anlatıyorlar? Sahabe gittiği beldelere halkın azığına ve parasına göz dikmek için değil, insanları diriltmeye gidiyordu. Din tacirleri ve paragözlü ulemacık ise, halkı iyice liberal ekonomiye iman etmeye ve fırsatçılığı değerlendirmeye alıştırır oldu.

Şovmenler âlimcilik oynuyorlar. Zavallı ve dininden bezdirilmiş olan insanlar kimseyi tanıyamaz oldular. Tabiri yerindeyse, dine şaşı bakar oldular. Sebep..? Ulemadan olduğunu bildiğimiz adamlar, TV’lerde neredeyse çıplak sayılabilecek kadınların fettanlıklarına baka baka Din anlatıyorlar. Allah bu kitabı bize ne diye indirdi diye kimse kimseye bir şey diyemez oldu.

Devletin âlimlerinin sapmasını, halk Din zannedip onlara uyuyor.

İşte halimiz. Bu anlayışta olan TV’ler Allah’ın dinine savaş açtıklarını ve onunla alay ettiklerini çıplak bacaklarıyla ve göğüsleriyle âlimleri karşılarına alarak onları adeta aşağılamak ve nasıl baskın ve de küstahça üstün olduklarının fotoğrafını veriyorlar da bunların haberleri yok.

Misal mi istiyorsunuz bir programda Cüppeli Hoca’yla alay edercesine cüppesinin düğmelerinin -bilmem- hangi İngiliz şirketinin çok pahalı düğmelerinden olduğunu söyleyip elini onun cüppesine ve düğmesine atan TV programcısı gibi. Âlim dediğin insan, kendisine hakaret edilircesine onu halkın önünde böyle küçük düşürmek isteyen adamın eliyle elbisesiyle oynamasına ve onu teşhir etmesine gereken cevabı vermeliydi. Ama o işi daha magazinleştirerek âlimin kisvesine de haysiyetine de zarar verdi. Sanırım onun İyi niyetini istismar ettiler.

TV’cilerin bir kısmı ilminizle ve dinimizle alay ediyorlar. Sonra da Ramazan programlarında evlerimizi diskolara (!) çeviriyorlar.

Bu Birlik’e hayır olanda yardım etmek, onlara nasihatta bulunmak hepimizin görevidir. TAB diye kısaca anılacak olan Birlik, ne şiş yansın ne kepap yansın anlayışına sahip olmamalıdır. Herkesi kucaklamak diye bir anlayış biraz üzerinde düşünülerek ve içeriğine anlam kazandırılarak dilendirilmelidir. Çünkü Rasulullah (salalllahu aleyhi ve sellem) herkesi kucaklamadı. Toplumda münafıkların ve İslamı inkâr edenlerin de olduğunu unutmamak gerekiyor. Ayrıca Din adına hurafelerden ve bid’atlerden nemalanan ve halk üzerinde Dinsel bir derebeylik ve saltanat kuranların kalabalıklarının esiri olmaksızın ve sermayeye kölelik etmeden, bilakis onların sizden çekinmesi ve heybetinize değer vermeleri gerekir.

Eğer Birlik seyrinde demokratik partilerin hatırını okşamayı ve onlarla ters düşmemeyi hayal ediyorsa kendine yazık eder. Birlik’te birçok isimin akademiysen olduğunu görmek elbette sevindirici. Ancak bu Dinin ve davetin çilesini çekmiş nice ilim ehliyle bu konuda bir istişare yapılıp yapılmadığını bilmediğim için bu konuda ihtiyatlı davranmayı daha uygun görmekle birlikte Doğu’dan Kürt Ulemasından resmi sıfatları olmayanların dışından birilerini de bu Birlikte olmasını çok isterdik. Hakeza değerli Hocamız Hüsnü Aktaş gibi firasetli ve sabır misali bir âlimin bu Birlikte olmasını gönül isterdi. Umarım daha ileriki dönemlerde bir “istişari heyet” adıyla benzeri ilim adamlarına da bu Birlikte katlılarda bulunmaları düşünülür diyoruz.

Allah, Türkiye Âlimler Birliği’ni hayr, maruf ve tevhid olanda maslahatı asliye ve diniyyeden olanı ihya ve Dinde mefsedet olanı deftemede sedid olan yolda yürümelerini kolaylaştırsın ve Türkiye Müslümanlarına İslam adına söylenmesi gereken sözü, yılmadan, ürkmeden ve hiçbir merciin baskısına aldırmadan hakkı ve hakikatı söylemelerinde, Dinde Din adına uydurulmuş hurafelerden ve Din adına işlenen bid`atlerden uzaklaştırmada önemli adımlar atamalarında kendilerine yardım eylesin.

Resmi Din ve Bizantizm’in İslam ve halkımız üzerindeki ifsad edici konumu anlamalarını ve bu minval üzere bizi kardeş kabul etmeden önce Allah’ın Rasulü’nün  (salalllahu aleyhi ve sellem) ve O’nun ashabını kardeş bilip ümmeti de bu akide üzere bir birliğe davet etmelerini candan dileriz.


------------------------------------------------------------------------

( * ) Bkz. Mehmet Emin Akın, Dini Yeniden İkame`ye Çağrı (Beşinci Mektup):s.137-140 Ankara, 2008

 

Vahdet Haber

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.