Ya Cemil

Ya Cemil

Cemil olan Allah’ın güzelliğini ve O’nun varlığa bahşettiği güzelliği gönül tablosuna yansıtabilmek için gönül ressamı olmak gerekir herhalde.

EN GÜZEL KİM?

“Şüphesiz Allah güzeldir, güzel olanı sever”[1]

Cemil olan Allah’ın güzelliğini ve O’nun varlığa bahşettiği güzelliği gönül tablosuna yansıtabilmek için gönül ressamı olmak gerekir herhalde. İlahi güzelliğin varlığın özüne tecelli eden elvanını renk-renk, desen-desen nakşedip parlatmak için gönül aynasını; ressamdan öte ilahi marifetin halisane ve belki de dervişane bir talibi olmak gerekir.

Rabbimizi “En Güzel” bilmek ve “tüm güzelliklerin sahibi ve yaratıcısı” olarak tanımak O’na iman etmenin bir gereği ve marifetullaha giden yolun önemli duraklarından birisidir.

O, her şeyi ile en güzeldir. O zatıyla güzeldir; bütün güzelliklerin kaynağı O’dur. O sıfat ve esmasıyla güzeldir; en yüce ve noksansız güzellik O’nundur. O, fiilleriyle güzeldir; yaptığı her şey en güzel ve en uygundur. Kubh, çirkinlik, noksanlık, arıza O’nun zatına, sıfatlarına, esmasına, fiillerine ilişmez. Her türlü eksiklik ve çirkinlikten münezzeh olan varlık sadece Allah tebarek ve takaddes hazretleridir.

Bütün güzellikleri yaratan ve tüm güzelliklerin menbaı olan zat, elbette ki çirkinliklerden müberradır ve elbette ki noksanlıklardan münezzehtir. Bütün güzelliklerin sahibi güzel olmaz mı? Elbette “En Güzel” O’dur. Cemil O’nun ism-i cemalidir. Bütün cemal sıfatlar O’nundur. Bütün güzel isimler O’nundur. Hiçbir varlığın güzelliği O’nun güzelliğine benzemez. O, zatıyla bir ve tek olduğu gibi cemaliyle de Vahid’tir, Ehad’tır. Hiçbir sıfatında eşi ve benzeri yoktur.

Yüce Yaratıcı’yı “En Güzel Varlık” olarak bilmek ve O’nun cemal sıfatlarını bilip öğrenip iman getirmek, mümin kişiyi sonsuz güzellik bostanına konuk eder; güzellikler diyarının özel ve güzel, saygın bir misafiri olup tüm güzelliklerin seçkin bir muhatabı ve Üstad’ın deyimiyle o güzelliklerin “Âli bir müfettişi” kılınır. En Güzel’e iman etmekle gönül memleketini güzelleştirdiği gibi tüm kâinatın da Cemil olan Allah’ın “Harikulade güzel” ve “Mükemmel sanatlı” bir sanatı olduğunu görür. Ne demişti Üstadımız, “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.” Bu muhteşem vecizeye Risale-i Nur’un bütününden şöyle bir söz damıtılıp eklenebilir kanaatimce: “Ancak Allah’a iman eden, güzel görebilir.”

Güzelliğin kaynağını inkâr eden kişi nasıl güzel görebilir ki zaten. Asli güzelliği ve güzeli göremeyen, fer’i ve dolaylı güzelliği tanıyabilir mi? Dahası, “Güzellik” diye bir mefhumu algılayabilir mi? Güneşi inkâr edip göremeyen zavallı, ateşböceğinin ışığını nasıl fark edebilir? Güneşi inkâr eden kişi ışığı tanımamış demektir. Onun ışık diye sarıldığı şey zifiri karanlıktan başkası değildir aslında. Ömrünü küfrün karanlık mahzenlerinde geçirmiş olanlar, ışığa ve aydınlığa davet edildiklerinde veya gözlerine ışık tutulduğunda onu kötü ve rahatsız edici bir şey olarak algılarlar; gözleri kamaşır, ışığa bakamaz ve hemen gözlerini yumarlar.

Sadi, bu duruma, Bostan’ında bir hikâye ile örnek verir. Hikâyenin hülasası şudur: “Tüm ömrünü lağımcılık yaparak geçirmiş birinin yolu, günün birinde ıtırcılar çarşısına düşer. Orada gezinirken aniden bayılıverir. Civardakiler bu adamı ayıltmak için her ne kadar burnuna esanslar tuttuysalar da bir türlü ayılmaz bu zavallı adam. Onu tanıyan bir arkadaşı çıkagelir sonra… Ve hemen vaziyeti anlar. Gidip bir tezek parçası getirip adamın burnuna tutar. Adamcağız tezeğin kokusunu alır almaz ayılıverir.”

Tabi bu temsil-i hikâyedir. O adam, küfür lağımlarında ve karanlığında ömür geçiren kâfir adamı temsil ediyor. Onun burnuna tutulan esans iman rayihasıdır. O çarşıdaki mallar ve ıtırlar İslam’ın mektebindeki mis kokulu ve gül endamlı irfan ve öğretilerdir. Kâfir bu güzellikleri mide bulandırıcı, yobaz, gerici ve karanlık olarak za’meder. Onun ABC’sindeki yegâne güzellik ise küfür lağımı ve içindekilerdir. Âlemi, o lağımdan ibaret sanır.

Oysa cennet bahçelerinde ruhuyla gezinip iç dünyasını ve dış dünyasını daima güzel ve aydınlık gören kişi mümin kişidir. Cemil olan Allah’a bağlanıp içini ve dışını cemale ve maverai güzelliklere garketmiştir. Ötede, beride, arkada, önde, ezelde ve ebette güzeli görmektedir, güzeli duymaktadır, güzeli koklamaktadır. Mü’min bilir ki kendisi için çirkin olan tek şey Allah’ı tanımamaktır; Allah’ın emir ve yasaklarını tanımamaktır.

Zaten Allah’a nispetle çirkinlik, kubh yoktur. Çirkinlik bize nispetledir. Yani Allah-u Teala’nın çirkini, kötüyü (şeytan gibi) yaratması çirkinlik değildir. Bilakis imtihanın sırrı, hikmeti ve güzelliğidir. Ama kulun çirkin olanı seçmesi ve kötü fiillerde bulunup şeytana uyması çirkinlik ve kötülüktür. Kelamî tabiriyle “Çirkini yaratmak çirkinlik değil; çirkini işlemek ve kesbetmek çirkinliktir.” Nitekim Hz. Mevlana, hikmet dolu Mesnevi’sinde konuya şöyle değinir:

“Kişinin ayıptan başka bir şey görmemesi ayıptır. Gizli ve pak ruh nasıl ayıp görür.

Ayıp, cahil yaratığa göredir. Kabul edici Allah’a nispetle değil.

Küfür de; Yaratıcı’ya göre hikmettir. Bize nispet edersen, küfür afettir.”

Vakıa böyledir… Allah en güzeldir ve en güzel’e nispet edilen her şey en güzeldir…

Buraya kadar anlattıklarımız Allah-u Teala’nın sonsuz güzellik sahibi olduğu ve sonsuz güzelliğin kaynağı ve yaratıcısı olduğu konularında idi. Gelelim şimdi mevzuumuzun en can alıcı noktasına ki Allah’ın güzelliğini, cemalini görme meselesidir. Burada şöyle bir soru akla gelecektir: Bizler bu güzelliği ve cemali nasıl fark edebileceğiz veya algılayabilir miyiz ve hatta görüp seyredebilir miyiz?

Âlimler bu dünyada Allah-u Teala’nın cemalini görüp seyretmenin muhal olmadığını söylemekle beraber, adetullah gereği görmenin gerçekleşemeyeceğini belirtmektedirler. Ama ahiret yurdunda, mahşerde ve cennette, Allah-u Teala’nın cemalini Mü’minlere gösterip seyrettireceği (rüyetullah) konusunda ehl-i sünnet âlimleri ittifak etmişlerdir. Allah-u Teala’nın müminlere yaptığı en önemli vaatlerden birisi de budur. Hatta bazı âlimler, kâfirlerin de Allah-u Teala’yı Kahhar sıfatıyla göreceklerini (mahşerde) rivayet etmişlerdir.

Biz bu fazlasıyla kelamî olan konunun bu yönünü erbabına bırakarak, Allah-u Teala’nın âleme tecelli eden cemalini algılayabilme ve belki de seyredebilmenin irfani yollarına bakalım.

Marifetullah mektebinin en cilvesiz, göz kamaştırıcı olanı hiç şüphe yok ki cemalullah konusudur. Bahsinin dahi ehlullah âşıkları kendilerinden geçirdiği bu mevzu, aslında her Mü’minin algılayıp aşina olabileceği belki de kalbi melekeleriyle duyup seyredeceği ve bir nebze Allah’a yakınlaşma iklimini teneffüs edebileceği, ettiği bir alandır.

Allah azze ve celle, bize bildirdiği-bildirmediği bütün esma ve sıfatlarıyla âleme tecelli eder. Her isminin özel bir tecelligâhı var olmakla beraber, her bir şeye bütün esma bir cihetle tecelli eder. Bu tecellileri görmek, duymak, hissedip algılamak çok mümkün ve çok kolay bir amel-i insanidir. Tabii ki her güzelin nazlanma hakkı vardır. İlahi Nur’un güzelliğinin nazını azıcık gayret ve heves kırar. Bununla beraber insanların pek de heveskâr ve gayretli olmadıkları ortadadır.

Evet, Allah Tebarek ve Teala varlık âlemindeki her şeye tecelli etmektedir. Kalbini hüşyar tutabilenler bu tecellilerin en efsunkâr ışıltılarını ve en cezbedar televvünlerini gönül aynalarına aksettirebilirler. Âlemdeki tüm güzellikler O’nun nurunun çeşmesinden akan bengisuyun eseridirler. İsm-i Cemil’in tecellilerini kelebekte binbir rengiyle seyretmek mümkün olduğu gibi, milyonlar ve milyarca milyarlar cilvelerle bezenmiş gülistanda, bahçede, ormanda, kırda, dağda, nehirde, güneşte, ayda, papatya bahçesini andıran yıldızlarda ve âlemin her bir köşesinde görülebilir ve doyumsuz seyranına dalınabilir. Hatta insanlar her aynadan kendilerine baktıklarında kendilerindeki bu mükemmel güzelliğin ve kusursuz yaratılışın nereden geldiği üzerinde azıcık dikkatle tefekkür ederlerse bir solukta cemalullah ufuklarına yanaşabilir, âlemin üzerindeki gizem perdesini bir çırpıda kaldırıp iki cihanı da kendileri için cennete çevirebilirler.

Allah-u Teala’yı Cemil ismiyle ve Cemal sıfatlarıyla tanıyıp iman eden kişi Cemalullah aşığı arif bir kişi olur. O ism-i Cemil’in gönlüne ve ruhuna vereceği bir hediye vardır ki artık o arif kişi güzeli görür, güzeli duyar, güzeli koklar; bu dünyada “Güzeller meclisinde” En Güzel’in güzel bir misafiri olur. Ötelerde ise güzelliği hayal dahi edilemeyen cennet bahçelerinde Cemalullah’ın en mümtaz bir seyircisi olarak sonsuza değin ağırlanır inşaallah.

Allah, gönlümüzü nurunun güzelliğine açsın. Âmin.

İnzar Dergisi

İslam ve Kur'an Haberleri

[1] Müslim

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.