Ya Karib! İbrahimî (as) Sevdaya İsmail'ce (as) Adanmak

Ya Karib! İbrahimî (as) Sevdaya İsmail'ce (as) Adanmak

Adanmak… Ruhu revan kılıp izzetli Rabbinin kudret mezbahanesinde boynunu kader bıçağına teslim ederek aşık olma…

Adanmak… Ruhu revan kılıp izzetli Rabbinin kudret mezbahanesinde boynunu kader bıçağına teslim ederek aşık olma…

Adanmak… İsmail(as) gibi nazenince, İbrahim’i(as) bilgelikle, Hacer’ce teslim olmak…

Belki de sonsuza yürümek… ‘Ya Karib’ nidasıyla, melekçe ufuklara yücelmek

Ve adanmak, Şeytani cemerat çukurlarını kahırla doldurmak için.

Dünya çölünün ücralarından, nefsin dipsiz aşağılıklarından kopup yükselmek, yakınlaşmak ve yakınlaşmak, Ka’b-ı Kavseyn Şah’ının(sav) eteklerine yapışarak adanmak.

Hangi vuslat Ona yakın olmaktan daha sıcak gelir ki? Hele bir de günahlar gurbetinde, yürekleri donduran bozular ülkesi vatan olmuşsa körpe ruhlarımıza

…..

Kurban olmak… Nefsi emmarenin boynunu ubudiyet vadisinde bir çırpıda keskin bıçaklara çalmak.

Kurban olmak. Habilce razı olmak ve imtihanın ilk kanlı adağı olup rıza bahçelerine konuk olmak.

Ve nihayet kurban olmak… Hüseyni aşkın demiyle, kurak çölleri Rahman’ın al gülistanına çevirmek.

….

Şu dünya gurbetinde hayat devşiririz; bir yanı yıkık, bir yanı buruk, bir yanı sancılı diğer yanı acılı… Soğuk ve boğuk bir tenhanın ıraklarında solan bir hayat.

Hayat devşiririz gureba hanının sahipsiz, maliksiz uzletinde. Sonra han devrilir üzerimize. Biz, kimsesizlik diyarında hayat devşirirken devriliriz.

Dünya beşiğinde hayatı uyuturuz can veren dualardan uzaklarda; karabasanlar, gulyabaniler, cadılar bölse de uykusunu biz, umursamaz boşluklara salarız hayatı. Hayat devşiririz… Yuvasız yollar keser önümüzü.

Bir ceylan yavrusu, yolunu şaşırıp düşer sırtlan sürüsü arasına. Biz hayat devşirirken kayboluruz sıcak kucaklardan uzaklarda.

Ne yaman ellere düştük böyle. Puslu, kasvetli, ıssız, kimsesiz bir hayatın acımasız derinliklerinde kaybolurken, yarlar yarından uzaklığın ayazı keser damarlarımızı.

Ne bir yol, ne bir yoldaş; ne bir iz, ne bir rehber bu acaipler beldesinde. Boranlı gazabın üzerimize yağıp durduğu bu garaibler asrında, ne tüten bir ocak, ne sıcak bir kucak ısıtır içerimizi.

İşte adanmak.. Uzaklıklar uzaklığı üşütür de nazenin tenimizi, her şeyi ve her yeri ısıtan şefkat kucağına girmek için adanmak.

“Yakınlar yakını”nın rahmet ağuşuna gözümüz dikilir bir yol. Bir mübarek el ipeksi dokunur mu başımıza? Bir yed-i beyza sırtımızı sıvazlar mı pamuksu? “Ya Karib” nidasıyla mukarrebun bostanına dalmaktır sonra, adanmak.

Bir sultan tanırız yakınlara ve uzaklara hükmeden. Ateşe ve buza boyun eğdiren… Gurbet ve sılanın sahibi, elemin ve lezzetin maliki… Herkese her şeyden daha yakın bir sultan.

Akrabul Karaib sultanın sımsıcak rahmeti bitirir tüm uzaklıkları. Yollar biter, gurbet biter, hasret biter karanlık ve soğuk biter bize her şeyden daha yakın Karib Yar’ımızın vuslatında.

Onu tanımaktır işimiz. Ona ram olmaktır gidişimiz. Marifet pusulası O’nun kıblesine yön gösterince, kaybolmuşluk ve tükenmişlik sona erer. Ruhlar ve bedenler O’nun malı olunca kurtulurlar. Tüm bayramlı sılalara çevirir. Rahmetini indiği yerde dertler, belalar son bulur, nurunun kapladığı mekânlara kabusi karanlıklar elveda eder.

Ve işte adanmak… Sebir vadisinde kurbanlık bir koç gibi İsmailce(as) ruhunu Rahman’a teslim eylemek. İsmailce(as) nefsin boynunu Rahman’a uzatıvermek. İsmaili(as) inancın emelinde yürüyerek aşk şarabını tatmak; nefsiyle, ameliyle, sevdasıyla, umuduyla ve tüm zerreleriyle Karib Allah’a yaklaşmaktır adanmak.

İbrahim(as) gibi ciğerparemizi, göz kırpmadan hayatın ve ölümün Padişah’ına sunamıyorsak da yüreğimizin derin boşluklarından, ruhumuzun buhranlarından, nefis ve heva zincirlerinin acımasızlığından usanarak çalışıp, çabalayıp didinip yaklaşmaktır Kerim Allah’a adanmak.

Elverir de gafletimizin girdaplarından kurtulursak; elim uzaklığın, zemheri ayrılığın ve ciğer dağlayan gurbetin, can bağımızı tufanzede bir viraneye çevirdiğini görürüz.

Ve sonra, zikir fidanlığımızın yapraklarına “Ya Karib” şebnemi düşer tevbenin ılık esintisi eşliğinde.

İliklerimizi donduran firak buzullarını sımsıcak aşk güneşi eritir. Yüreklerimizde çağlayan yakarışlar, Allah(cc)’ın izni ile dirilişe inkılâp ederken biz yiğitçe hayatlar devşiririz.

Sonra Rahmani aşkın melekuti maverasına ter-u taze hayatlar adarız; altın tepsilerde, halis tütsülerle

Ve bozbulanık asrın çehresi değişir. Bahtı kara coğrafyamız rengin baharlar doğurur; biz adanırken çağ değişir.

“Ya Karib” bize yar olur. Muhammed(sav) serdar olur. Müminler Allah(cc)’a ve Resulüne kurban olur.

KURBANIM

Gülrah-ı tayibine kurbanım Efendim

Yetimler sahibine kurbanım Efendim

Miracının ipine kurbanım Efendim

Ab-ı Kevser lebine kurbanım Efendim (sav)

Kurbanım sana bin kere kurban

Ayağının değdiği her yere kurban

Alnından süzülen o tere kurban

Kerim edebine kurbanım Efendim(sav)

Şemsi

İnzar Dergisi

İslam Kuran Haberleri

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.