"Yemen'de üniter devlet zorlaması savaşın sürmesine yol açacaktır"

"Yemen'de üniter devlet zorlaması savaşın sürmesine yol açacaktır"

"Yemen'de İktidar Mücadelesi ve İç Savaş" başlıklı analiz yayımlayan SDAM, Yemen'de üniter devlet zorlamasının savaşın sürmesine yol açacağını belirtti.

Strateji Düşünce ve Analiz Merkezi (SDAM), "Yemen'de İktidar Mücadelesi ve İç Savaş" başlıklı analiz yayımladı. Analizde, Husî Hareketi'nden önce Yemen'in genel durumu, Arap Baharı sonrası gelişmeleri ve devam eden iç savaş atmosferi ana hatlarıyla değerlendiriliyor.

Husî Hareketi'nden Önce Yemen

İslâm tarihinin ilk döneminde İslâm ordularına asker sağlamak için dışarıya göç vererek nitelikli nüfusunu yitiren Yemen'in, karşıt kabilelerin çatışmayı bir hayat tarzı haline getirdikleri sürekli bir problem odağı olarak kaldığının belirtildiği analizde, "Çatışan kabilelerden bir kısmının daveti üzerine İmam Hâdî-İlelhak Yahyâ b. Hüseyin'in Hicri 280/Miladi 893-894'te Yemen'e yerleşmesi ile Yemen nüfusunun bugün 3'te birini oluşturan bir kesimin Zeydîye mezhebine geçmesi Yemen'de günümüze kadar sürecek bir bölünmeye de yol açmıştır. Bu bölünme Yemen'deki problemin daimi bir tarafını teşkil etmiştir. Yemen bu parçalanmışlık ve istikrarsızlık içinde Osmanlı Devleti öncesinde olduğu gibi Osmanlı Devleti sonrasında da dış işgal tehdidi altında bulunmuştur." denildi.

Analizde, Hindistan'ın keşfiyle Batılılar tarafından istila edilecek stratejik değere sahip ülkeler arasına giren Yemen'in ilkin Portekizlilerin hedefi olduğu ifade edilerek, şöyle denildi: "Portekizliler, 16'ncı yüzyılın başlarında Yemen'i Aden'den başlayarak istila etmeye kalkışmış (1517), bu istilaya karşı Osmanlı desteği Yemen'deki Osmanlı hâkimiyetinin başlangıcını oluşturmuş ama Osmanlılar da Yemen'de istikrarı sağlamayı başaramamıştır. Portekizliler, Yemen'in parçalı yapısından istifade ederek bazı kaleleri kontrol altında tutarken Osmanlı, idaresini Zeydîlerin bir kısmına kabul ettirmekte problem yaşamıştır. 1547'de Sana'nın Osmanlı ordularınca ele geçirilmesi Osmanlı ile Yemen Zeydî imamları arasında yüzyıllara yayılan çatışmalara yol açmıştır. Zeydîlerin Osmanlı idaresi ile mücadeleleri Hindistan'a hâkim olan İngilizleri Yemen'le ilgili emellerinde teşvik etmiş, 1850'lerde Güney Yemen'in bir bölümü İngiliz işgali altına girerek kolonileşmiştir. Yemen'in Osmanlı'ya bağlı kesimlerinde ise istikrar sağlanamamış, I. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Yemen Zeydîlerinin lideri İmam Yahya, Osmanlı ile daha yakın bir iletişime geçmişse de I. Dünya Savaşı Osmanlı aleyhine sonuçlandığından bu iletişimin sahada bir işlevi olmamıştır."

Bu savaşın ardından Yemen'in "İngiliz, İmam Yahya Zeydî İmamlığı ve İdrisîler bölgeleri" olmak üzere 3'e ayrıldığının bildirildiği analizde, Yahya Zeydî ve oğlunun ölümünden sonra Muhammed Bedr'in imam seçildiği ancak Bedr'in 8 gün sonra Albay Abdullah Sallal tarafından askeri bir darbe ile devrilip ülkede cumhuriyetin ilan edildiği belirtildi.

Muhammed Bedr'in darbenin ardından Yemen'in kuzeyine sığındığını ve Suudi Arabistan'ın desteklediği Zeydî kabilelerin başına geçerek cumhuriyetçilere karşı savaş başlattığı bilgisine yer verilen analizde, "Mısır'ın desteklediği cumhuriyetçilerle Suudi Arabistan'ın desteklediği Zeydî imamlar (Mütevekkilî Krallığı mirasçıları) arasındaki 8 yıllık (1962-1970) savaş, cumhuriyetçilerin zaferi ile sonuçlanmış, böylece Yemen'de İmamlar Dönemi son bulmuştur. Aden bölgesini ellerinde tutan İngilizler ve yerel şehir yönetimlerine karşı Güney Yemen'de 'Ulusal Kurtuluş Cephesi' kurulmuş, bu cephe 1967’de güneyi ele geçirerek Sosyalist bir cumhuriyet kurmuştur. Yemen, bu tarihten itibaren Güney Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti ve Yemen Arap Cumhuriyeti (Kuzey Yemen) olarak iki ayrı cumhuriyete bölünmüştür. Bu tarihten sonra Güney Yemen, Yemen Sosyalist Partisi’nde örgütlenen Sosyalist-Komünist bir kadro tarafından idare edilirken Kuzey Yemen, Yemen Genel Halk Kongresi’nde örgütlenen, Mısır, Tunus, Libya, Irak ve Suriye’de olduğu gibi ulusal solcu bir kadro tarafından yönetilmiştir. Sosyalizmin zayıflaması ve Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecine girmesiyle Kuzey ve Güney Yemen 1990’da birleşmiş, birleşik Yemen 2,5 yıl ortak bir yönetimde kaldıktan sonra 1993’te yapılan ilk cumhurbaşkanlığı seçimlerini Kuzey Yemen eski Cumhurbaşkanı ve Yemen Genel Halk Kongresi Partisi adayı Zeydî kökenli ulusal solcu Ali Abdullah Salih kazanmıştır. Seçimlerin ardından Kuzey ve Güney Yemenliler arasında tekrar savaş çıkmış, savaş Ali Abdullah Salih’in zaferiyle sonuçlanmıştır. Ali Abdullah Salih 1999’da yeniden seçilmiş, 2000 yılında ise anayasayı değiştirerek başkan seçilme hakkını 2 dönem daha başkanlık yapabilmek için uzatmıştır." şeklinde kaydedildi.

Husî Hareketi'nin Doğuşu

Bazı tezlere göre, Yemen siyasetinin zorluklarından birinin halkın yüzde 85'ine yakınının 400'ü aşan aşirete mensup olması olduğuna değinilen analizde, İslam öncesinden bugüne toplumsal yapının kabilelerin etrafında oluştuğu, modernleşme sürecinin de kabileciliği ortadan kaldıramadığı ifade edildi.

Analizde, "Zeydî imamların yanında eski Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih de kabile liderlerine değer vermiş, kabileciliğe dayalı toplumsal sistemin parçalılığından yararlanarak ülkeyi yönetmeye kalkışmıştır. Kabilecilik mevcut Yemen çatışmasında da önemli bir yer tutmakta, yine modern dönemde İslami cemaatler ve ideolojiler etrafında Yemen siyasetinde kendisinden söz ettirmektedir. 1990'lı yıllarda Yemen'de geniş bir halk tabanına sahip İhvan-ı Müslimin Hareketi, et-Tecemmü el-Yemeni lil-Islah (Yemen Islah Cemaati) ve iki Yemen'in birleşmesiyle 1990'da kurduğu Yemen Islah Partisi ile siyasi anlamda da en önemli iktidar adayı olarak yükselmekteydi. 2003'te 46 milletvekili çıkaran parti, toplumun her kesiminin kendisini ifade edebildiği bir platforma dönüşmüştü. Öyle ki 2010 yılında aralarında 2011 Nobel Barış Ödülü alan Tevekkül Karman'ın da bulunduğu 13 milletvekili kadındı. Ne var ki 1990'lı yıllarda bu mutedil yükselişe karşı Suudi Arabistan'ın girişimleriyle ve yine bu mutedil hareketin 'kimseyi karşısına almama' müsamahasıyla Selefîlik Yemen'de yayılmaya başlamıştır. Yemen'deki siyasi çatışmalar ve kabile anlaşmazlıkları yerini Zeydîlere yönelik tekfir söyleminin sosyal ve siyasi zemindeki yansımalarına bırakmıştır." denildi.

"Sosyal zemindeki dinsel renkliliğin kendisine kalıcılık sağlamasını uman rejim aynı dönemde 'demokratikleşme' adı altında her tür uç yapının Yemen'de yer edinmesinin önünü açmıştır." ifadelerine yer verilen analizde, "Bu süreçte sürgünde bulunan Husî ailesi de Yemen'e dönmüştür. Aralarında Hüseyin Bedredin el-Husî'nin de bulunduğu Şiiler, Sünni kökenli Güneyli sosyalistlerle birlikte hareket ederek Selefi grupların kendilerine yönelik saldırılarına karşı el-Hak Partisi adlı bir parti kurmuşlardır. Yemen'deki klasik Zeydîliğe karşı da mücadele eden Hüseyin Bedredin el-Husî, Selefilerin Şiilere karşı tutumuna yakın bir tutumla Sünni karşıtlığına yönelen Carudiye Zeydîliği'nin önderi olarak öne çıkmış, Selefi grupların silahlandığı bir dönemde parlamentoda mücadele etme çizgisini terk edip Hareketü'l-Şebabi'l-Mü'min (Mü’min Gençler Hareketi) cephesini kurmuş, İran'ın desteğini arkasına alıp Şiilerin yoğunlukta yaşadığı Sa'ada çevresinde Carudiye Zeydîliği'ni yayma yoluna gitmiştir." şeklinde kaydedildi.

Analizde şu ifadelere yer verildi: "Başlangıçta Ali Abdullah Salih etrafında toplanan seküler Zeydîlerin yanında sıradan dindar Zeydîleri de rahatsız eden hareket, Selefi grupların Şiilere yönelik saldırılarından yararlanarak Zeydîler içindeki etkinliğini günden güne artırmış ve Yemen siyasetinin merkezine yerleşmiştir. Kamuoyunda liderinin lakabıyla tanınan Husî Hareketi, Yemen'de Zeydîler azınlıkta olmalarına rağmen iktidarı ellerinde bulundurduklarından en çok kendisi de Zeydî olan Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'in tepkisine yol açmıştır. Ali Abdullah Salih, Husî Hareketinin İran'la kurduğu ilişkiden yararlanarak Yemen siyasetinde hep ortak arayışında olan Suudi Arabistan'la yakınlaşmış, Suudi Arabistan'ın etkisindeki kimi el-Islah liderlerini de yanına çekerek Husî hareketine karşı mücadeleye girişmiştir. Bu mücadele hareketin lideri Hüseyin Bedreddin el-Husî'nin 2004'te Ali Abdullah Salih rejimi tarafından katledilmesi noktasına varmış, yerine o tarihte 25 yaşında olan kardeşi Abdülmelik el-Husî geçmiştir. Abdülmelik el-Husî, İmamiye mezhebine geçip Suudi Arabistan-İran karşıtlığından yararlanarak İran'la ilişkilerini daha da ilerletip Husî hareketini büyütmüştür. Selefî grupların Zeydîleri tekfir edip onlara karşı eylemler yapmaları el-Husî’nin Ensarullah Hareketi olarak da bilinen hareketini büyütmesinde en önemli yardımcı etken olmuştur."

Yemen savaşının süreç içinde Ali Abdullah Salih rejimi-Husîler ve Husîler-Selefi gruplar şeklinde Husîler odaklı üçlü bir boyut edindiğine dikkat çekilen analizde, Yemen Islah Partisi'nin de Salih'in yanında yer aldığını bilgisi verildi.

ABD'nin Yemen el-Kaidesi'ni hedef almasının, Yemen iç savaşının seyrini Husîler lehine değiştirdiği tespitine yer verilen analizde, "Bununla birlikte Ali Abdullah Salih'in yönetim tarzı ve ABD ile yakınlığı Islah Partisi’ni Ali Abdullah Salih'ten uzaklaştırmıştır. Husîler, Sa'ada şehrini ele geçirip Yemen'in bir kısmının fiili iktidarına dönüşünce Ali Abdullah Salih ateşkes çağrısında bulunmuş, bu çağrı Husîlerce olumlu karşılanmış ama cumhurbaşkanı kendisine yakın Zeydî aşiretleri Husîler aleyhine kışkırtmaya devam etmiştir. Husîler ile Selefi gruplar arasında sürmekte olan savaş bu durumla tekrar rejim ve Husîler arasındaki çatışma sürecine dönmüştür. Husîler, İran'ın yanında Sadr grubunun ve Lübnan Hizbullahı'nın da desteğini almıştır. ABD'nin el-Kaide karşıtı savaşıyla birlikte bu destek Husîleri günden güne Yemen'i ele geçirme umuduna sevk etmiştir." denildi.

Arap Baharı ve Yemen

Analizde, "2011'deki Arap Baharı sürecinde Ali Abdullah Salih ile problemli görünmeyen kesimler, Arap dünyasındaki genel havaya kapılarak rejime karşı gösterilere başlamışlardır. Husîlerle mücadele halinde olan Ali Abdullah Salih, göstericilere taviz vermek durumunda kalmış, 2 Şubat'ta bazı din adamları ile birlikte yaptığı açıklamada 2013'teki başkanlık seçimlerinde kendisinin ve Cumhuriyet Muhafızları Komutanı General Ahmed Ali Abdullah Salih'in aday olmayacağını açıklamış, başkanlık seçimlerinde dönem sınırlamasını kaldıracak anayasa değişikliğini yapmaktan vazgeçmiştir ancak bu bildiri gösterileri durdurmaya yetmemiştir. 18 Mart 2011'de Sana'da gösterilerde 50 kişi ölmüş, Ali Abdullah Salih'in sert tutumu rejimde fikir ayrılıklarına yol açmış, 21 Mart'ta Kuzey Bölgesi ve 1. Zırhlı Tugay Komutanı General Ali Muhsin rejimden ayrılarak muhaliflere katılmıştır. Arap Baharı süreci Ali Abdullah Salih'in sağlık sorunlarını gerekçe göstererek ülkeyi terk edip önce Suudi Arabistan'a, ardından ABD'ye gitmesiyle neticelenmiştir." diye belirtildi.

Ali Abdullah Salih'in, BM ve ABD tarafından malvarlığına el konulma tehdidiyle karşı karşıya kalınca malvarlıklarına el konulmaması karşılığında görevinden istifa ettiğinin ifade edildiği analizde, şöyle denildi:

"Fakat yönetimi de yine kendi partisi Genel Halk Kongresi'ne mensup olan Devlet Başkan Yardımcısı Abd Rabbuh Mansur el-Hadi'ye devretmiştir. Birleşmiş Milletlerin ilgili raporuna göre 'Yeni Cumhurbaşkanı Mansur el-Hadi, Halk Komiteleri adı altında büyük bir milis güce ulaşan Husîlere karşı başarısız olmuştur. 9 Haziran 2014'te Halk Komiteleri, Sana'nın Kuzeyindeki Amran şehrini zapt etmiş, 18 Ağustos 2014'te on binlerce Husî yanlısı gösterici başkent Sana'da hükümete karşı protestolar düzenlemiş, sokak ve caddeleri ele geçirmiş, aynı anda diğer şehirlerde protestolar artmış, bazı şehirler Husî hâkimiyetine geçmiştir. Paniğe kapılan el-Hadi, hükümeti feshedip Husîleri hükümet ortağı olmaya çağırmışsa da başarılı olamamıştır. Eylül 2014'te Devlet Başkanı Mansur el Hadi ile birlikte Husî delegeleri ve büyük siyasi partileri arasında 'Ulusal Ortaklık Antlaşması' imzalanmış ve taraflar çatışmaların artık son bulmasını deklare etmiştir. Bu antlaşmayla yeni bir teknokrat hükümet kurulmuştur.' Umut verici bu gelişme Husîlerin itirazı ile son bulmuş görünürken aslında ABD de savaşın bitmesine ikna olmamıştır. Yine BM raporuna göre '7 Ocak 2015'te Anayasa Taslak Komitesi Yemen Devlet Başkanı el-Hadi'ye yeni Anayasa taslağını sunmuştur. 17 Ocak 2015'te Devlet Başkanı Personel Daire Başkanı ve Ulusal Diyalog Konferansı Genel Sekreteri Ahmed Awad Bin Mubarek, Ulusal Birlik Organizasyonu tarafından düzenlenen yeni anayasa çalışma ve tanıtım toplantısı için seyahat ettiği sırada Halk Komiteleri tarafından kaçırılmıştır. 19 Ocak 2015'te cumhurbaşkanı taraftarları ve Husî taraftarları arasında şiddetli çatışmalar yeniden patlak vermiştir. Buna misilleme olarak Husîler, Devlet Başkanlığı Sarayını ve Devlet Başkanı el-Hadî'nin konutunu ele geçirmişlerdir.'"

Bu tarihten sonra başkent Sana'nın Husîlerin eline geçtiği ve Cumhurbaşkanı el-Hadi'nin güneye çekildiğinin bildirildiği analizde, Yemen'deki savaşın artık gerçek anlamda bir iç savaşa dönüştüğü tespiti yapıldı.

Suudi Arabistan'ın Yemen'de operasyonlar yapan ABD'nin desteğini almak suretiyle Husîlere karşı uçaklarla bombalamalar yaparak savaşa hava gücüyle katıldığına yer verilen analizde, "Ekim 2016'nın başında Suudi uçaklarının savaşa katılması bir günde yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği katliamlara yol açmıştır. Husîler, kendilerine karşı hiçbir zaman doğrudan operasyon yapmayan ABD'yi Suudi Arabistan üzerinden savaşın içinde bulunmakla suçlayıp 'Kahrolsun ABD ve İsrail' diye slogan atarken ABD, Yemen'de zaman zaman el-Kaide ve DAEŞ'le mücadele adı altında doğrudan operasyonlar yapmaktadır. 29 Ocak 2017'deki hava saldırısında olduğu gibi ABD'nin bu operasyonları söz konusu örgütlere mensup oldukları iddia edilen onlarca kişinin yaşamını yitirmesine yol açmaktadır. Mevcut Devlet Başkanı Yemen Genel Halk Kongresi Üyesi Mansur el-Hadî, Yemen’in güneyinde Aden’de yerleşik hükümetin başında bulunup Suudilerin desteğiyle Husîlere karşı savaşı yönetirken Eski Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih ise ABD’deyken bir süre önce saf değiştirmiştir. Ali Abdullah Salih, 2004'te kurucu liderlerini katlettiği Husîlerin tarafına geçmiş, bir süre önce Yemen'e geri dönmüş ve başkent Sana'da kendisi için coşkulu karşılama törenleri yapılmıştır. Mansur el-Hadî, Güney’deki hükümetin başı olarak uluslararası güçlerle iletişim kurarken Ali Abdullah Salih, ülkenin geleceği konusunda Husîler adına Batılı heyetlerle görüşmeler yapmaya devam etmektedir. Yemen savaşının son dönem fiili aktörü haline gelen Suudi Arabistan ise Yemen üzerindeki hegemonyasının son bulmaması için yeni yol arayışına girmiştir. Daha önce mesafeli durduğu Yemen kabileleri ile temas kurmaya başlayan Suudi Arabistan, güney kenti Aden’de yerleşik Mansur el-Hadî hükümetinin milis gücü olan Halk Direniş Güçleri ile kabile savaşçılarını buluşturarak Sana’ya yeniden hâkim olma planları yapmaya başlamıştır." denildi.

Yemen'deki çok taraflı savaşın, grupların fırsatçı yaklaşımları nedeniyle sürekli saha değiştirdiğinin vurgulandığı analizde, "Dış güçlerle kurdukları ilişki ve dış güçlerin kendilerine verdiği umut yüzünden süreklilik arz etmektedir. Bu savaşın mezheplerle ilişkisine rağmen bir mezhep savaşı olarak adlandırılması doğru değildir. Yemen'deki asıl problem kabile asabiyetine dayalı, siyasal yaşam gibi sosyal yaşamı da düzenleyecek güçlü bir devlet hiyerarşisinin oluşmasını engelleyen parçalanmışlıktır. Yemen'deki parçalanmışlık farklı mezheplerin benimsenmesine yol açmış, mezhep farklılığı grupların kendilerine alan bulmaları için imkân oluştururken dış güçlerin de müdahalesini kolaylaştırmıştır. Tarihsel deneyim ve mevcut koşullar Yemen'de hâlihazırda üniter bir devletin kurulmasının imkânsıza yakın olduğunu göstermektedir. Bu nedenle Yemen'de üniter devlet zorlaması savaşın sürmesine yol açacaktır. Güney Yemen'deki bazı yapılar dışında Yemen'de üniter devlet bütün grupların kendilerini merkezine aldıkları bir hayal olarak durmaktadır. Bu durum söz konusu iken Yemen'in nasıl bir yol alacağı ise meçhuldür ancak Yemen'de farklı mezhep ve meşreplerden İslami yapıların birbirlerinin değerlerine saygı duymayı öğrenmemeleri durumunda -uluslararası güçlerin de umut ettiği- seküler eğilimin güçlenmesi muhtemeldir." ifadeleri kullanıldı. (İLKHA)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.