
Sizden Gelenler
Zulüm Yasal Güvence Altında
Hiç kimse Kuran ve Sünnet çerçevesinde düşünen bir Müslüman kadar akıl ve mantık ölçüsüyle özgür düşünceye sahip olamaz. AKP’nin yaptığı şey, İslami bakış açısının verdiği geniş düşünce perspektifine sahip olamayanları bile, “böyle çelişki, böyle zorbalık olamaz” dedirtecek kadar zulümde seleflerini aratmaz oldu, onlar kadar zalimleşti. Kemalist sistemi birebir özümseyen küçücük bir kesim dışında yönetmelikteki bu değişikliği yerinde bulan yoktur.
Dün gece (değişikliğin yapıldığı günün gecesinde) bir televizyon kanalında bu meseleyi tartışan bir programı izledim. Farklı düşünce dünyalarını temsil eden bu kişilerden, tartışma kabul etmez ölçüde kemalizme ve onun çağdaşlık anlayışına iman etmiş iki yaşlı kişi memnuniyetle ve övgüyle yönetmeliğin başörtüsü yasağından söz ederken tek tip kıyafetin kaldırılmasına sıcak bakmıyorlardı. Öbür taraftan Kemalist düşünce sistemine karşı olduğunu değişik vesilelerle belirten ve tarafsız bir şekilde meseleye yaklaşan, İslam’dan da nasibi olmayan diğer konuk ise başörtüsü yasağını şiddetle eleştirerek adeta kemalistlerin nefesini kesiyordu. Akp’liler Müslüman oldukları ve Müslüman bir geleneğe mensup oldukları için her seçim sonrası televizyonlarda sonuçları izleyen Müslüman kitle, kalpten gelen bir sevinç heyecanıyla akp’nin aldığı oy miktarına kilitleniyor, en yüksek oyu aldığını gördüğü anda da şükrediyordu. Gelin görün ki kemalistçe bir icraat yaptı ve bunun karşısında Kemalistler bile onu savunmaktan aciz kaldılar. Evet… Doğrudur, hakkın karşısında kendilerini bile savunamayan Kemalistler, akp’yi ve onun yaptıklarını nasıl savunabilsinler ki?
Bu, Müslüman halkın hisleriyle oynamaktan başka bir şey değildir. Akp lider kadrosu ve kurmaylarının Müslümanlığını tartışmıyoruz. Milletin yararına yaptıkları ileri derecedeki icraatları inkâr edecek kadar nankör de değiliz. Ama tamamen “İslami söylem” ve “Müslüman halk” sermayesi üzerinden iktidar olan bir partinin, İslam dininin temelini oluşturan farzlardan birisini yasaklaması olayı, Müslüman halkla alay etmekten başka ne olabilir? İsrail’in Gazze’ye her saldırısı sırasında yüksek perdeden sarf ettikleri sözlerin ise altının boş olduğunu ve “gazını almak” tan başka bir şey olmadığını icraatları kendilerini ele vermektedir. Kendi içinde, kendi halkına olmazsa olmaz özgürlüklerden olan inancı yaşama özgürlüğünü yasaklayan biri, başka halklar için ise aynı türden hakların savunuculuğunu yaptığı zaman, bu durum karşısında ortaya çıkıp da “hadi ordan” demez misiniz?
Oylarınızla kendisini beslediğiniz, kendi içinizden çıkarıp iktidar yaptığınız biri, bir müddet sonra boğazınızı sıkan sitemin bir savunucusu/parçası olduğunu gördüğünüzde hakkı gasp edilmiş biri olarak kendinizi nasıl hissedersiniz? Kendinizi aldatılmış biri olarak düşünmez misiniz? Demek ki her fırsatta dile getirdikleri demokrasi, insan hakları, özgür düşünce, dindar nesil vesaire, slogandan öteye geçmeyen ve “gazı alınmış” kocaman bir halkın oylarıyla iktidara yürüme ve iktidarda kalma türküleriymiş.
Bu gelişmenin, halkı kötü yönden etkileyecek olan diğer boyutu da şudur: Akp halkın kendisinden çözüm beklediği sorunlara el atmak için adım atmak, gayret göstermek yerine, kimsenin aklına gelmeyen, kimseyi rahatsız etmeyen meselelerle uğraşıp o meseledeki istikrarı bozuyor. Kimsenin üniforma, okullarda tek tip kıyafet giymeyle ilgili ne bir şikâyeti ne bir sorunu ne de bir sıkıntısı varken milli eğitim bakanlığına bağlı okullarda “öğrenciler tek tip kıyafet giymeye zorlanmayacak” diye kılık kıyafet yönetmeliğini değiştiriyor. İsmi adalet ile başlayan iktidar partisinin yaptığı bu şey adalet olmadığı gibi kalkınma da değildir, eşitlik de değildir. İşsizlik oranının (resmi rakamlara göre) ortalama yüzde dokuz, yoksulluk sınırı altında yaşayanların da (yine resmi rakamlara göre) yüzde on sekiz oranında seyrettiği ülkemizde hem zengin hem de fakir var demektir. Üniforma veya tek tip kıyafet, ailesi varlıklı olan çocuk, ailesi yoksul olan çocuk ve ailesi yoksulluk sınırı altında olan çocuğun fiziğine yansıyan farkı örterek yok ediyordu. Tek tip kıyafeti çıkaranlar bunu düşünmemiş olsalar bile bu uygulama Türkiye gibi gelir dağılımına göre farklı sınıfların yaşadığı bir ülke için iyiydi ve hatta gerekliydi. Bundan sonra ne olacak? Şu olacak: Kimi öğrenci haftanın beş günü beş ayrı kıyafet giyecek. Kimi öğrenci de seçtiği en iyi kıyafetini koruyabilirse öğretim yılı boyunca aynı kıyafeti giyecek, koruyamazsa daha düşük olanını giyecek. Görünümdeki bu sınıf farkı çocuğun duygularına yansıyacak ve çocuk kendini atılmış, itilmiş, ezilmiş olarak hissedecek ve içine kapanacak. Bu hal kimi öğrencilerin öğrenimini de etki edip onun başarısızlığına sebep olacaktır.
Türkiye’nin güneydoğusunda, Kürdistan bölgesinde bu farklar daha fazla ve daha keskin bir şekilde kendini hissettiriyor. Burada gösteriş namına hiçbir israftan kaçınmayan zenginlerin yanı sıra, dünya metaından çok az bulabilen ve bulduğuyla kanaat ederek geçinenler iç içedir. Hele hele sistemin materyalist anlayışı neticesinde insani anlayıştan mahrum bırakıp maneviyat ve marifeti silip süpürebildiği ve cahilleştirebildiği kimi zenginler var ki, Kürtlerin içinden çıkan ve en az sistem kadar cahil, tabii olarak bir o kadar zalim olan sol düşünce ve yapılarla da derhal ve çok rahat bir şekilde bütünleşmişlerdir. Zıtların bir arada yaşadığı bir coğrafya… Bölgenin bir çocuğu olarak benim de ilk ve orta öğretimdeki öğrencilik yıllarım bu ortamın içinde geçti. Bu farkı hem okul öncesi hem de ortaokul ve lise yıllarındaki öğrencilik hayatımda iliklerime kadar yaşadım. Rencide olduğum birçok durumlardan örnek olarak bir tanesi vereyim: Batman ortaokulu (Allahu e’lem) ikinci sınıftayım. Okula giderken yıl boyunca giydiğim elbisem üzerimde ve teneffüste dışarıda yürüyorum. Sima olarak tanıdığım ve her halinden ailesi zengin olduğu belli olan şarlatan ve kibirli iki öğrencinin yanından geçtiğimde onlardan birisi beni işaret ederek “şuna bak, hep aynı kıyafeti giyiyor” dedi. Öbürü de alaylı ve mağrur bir edayla “başka elbisesi yok ki” dedi. O an içine girdiğim halet-i ruhiyemi bir ben bir de Allah biliyor ki, buna benzer lafları başkasından da işitmemek için hızla uzaklaştım.
Yürüttüğü ekonomi politikasıyla zengin ile fakir arasındaki uçurumu derinleştirmesi yetmiyormuş gibi, hiç gereği yokken milli eğitim okullarındaki kılık kıyafet yönetmeliğinde yaptığı bu değişiklik daha fazla sınıflar arasındaki “mağrur olma” ve “rencide olma” hallerine hizmet(!) edecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.