Mehmet İkbal ATAK

Mehmet İkbal ATAK

Ahmo ile Şemo`nun "Karanlık Güç” gösterisi

Uzun süredir gündemden düşerek değer/itibar kaybeden Ergenekon davalarının “Gizli tanıkları”, Şemo’nun kimliğini açıklamasıyla beraber yeniden kıymete binmeye başladılar.

“Gizli tanık Deniz” mahlasıyla belirli aralıklarla ifadeleri “Bomba etkisi” oluşturan şahsın PKK itirafçısı Şemdin Sakık olduğunun ortaya çıkması, diğer gizli tanıkların eline tutuşturulan hazır metnin içeriğinin tekrarlanmasından ziyade, Şemo’nun kimliği bu kez medyanın ilgisini daha fazla celbetmeyi başardı.

Her “Gizli tanık”ın farklı alanlarla ilgili ifadelerinin yanı sıra, bazı ortak alanlarla alakalı aynı ezberleri tekrarlamayı sürdürmeleri, kabak tadı verse de, ezber okutanların, eski sistemin yeni kahyalarından oluşan “külahlı” tayfadan olması, bizim açımızdan daha fazla dikkat çekici görünmektedir.

Hafta içerisinde belki yüzlerce kez farklı tanıkların ağzından dinlenilen aynı cümleler, bu kez Şemo’nun ağzından dökülmeye başlandı:

Öcalan ile Küçük-Perinçek ilişkisi,

33 er olayı,

Bahtiyar Aydın’ın ölümü,

Gaffar Okan’ın ölümü ve tabii ki bununla bağlantılı Hizbullah meselesi…

Evvela belirtelim ki; Öcalan ile Küçük-Perinçek ilişkisinin mahiyeti ne diğer gizli tanıklar ne de Şemo tarafından netleştirilmiş bir muhtevaya sahip değildir. Bu minval üzere sarf edilen gizli/açık tanıkların derinlikten uzak ifadeleri, sadece Küçük-Perinçek ile sembolize edilen eski derin odağa bağlı tutuklu sanıkların gerekli cezalara çarptırılmalarına yarayacak kadar bir ayarlama dozajından ibarettir.

Bu koroya Şemo’nun da eşlik etmesinin ehemmiyetinden ziyade, Şemo’nun gerçek kimliğini açıklaması, aslında Şemo’nun daha ziyade özel beklentileriyle alakalı bir durumdur. Çünkü Şemo, teslim olurken itirafçılık yasasından yararlanarak kısa bir hapis hayatından sonra dağ eşkıyalığından şehir eşkıyalığına terfi etmeyi hayal etmekteydi.
Ne var ki, o dönemde itirafçılık yasasından örgüt yöneticilerinin yararlanamayacağı hükmünün yer alması, Şemo’nun “özgürlük” arzusunu kabusa çevirdi. Oysa Şemo, Hizbullah itirafçısı, namı diğer Ahmo’yu mahkemelere emsal gösterdi, “örgüt yöneticisi” olmasına karşın aynı yasadan yararlandırıldığını gösterdi, ne var ki tüm çabaları boşa gitti. Ahmo’nun statüsüne bir türlü terfi etmeyi başaramadı. “Deniz” kod adından vazgeçerek Şemo olduğunu belirtmesinin altında yatan asıl neden de, hala Ahmo’ya tanınan statüden faydalanma hayalini bir türlü bastıramamasının verdiği hayal kırıklığından kurtulma çabası olarak değerlendirmek mümkündür.

Bununla beraber “33 er” olayının baş aktörü olmasına karşın meseleyi başka mecralara taşıması, Şemo’nun aslında bildiklerini konuşmasından ziyade isteneni konuşma pozisyonu sergilediğini ortaya koyarken, söz konusu Hizbullah olunca devlet içerisindeki “karanlık odak”a sarılması, Ahmo’yu da öttüren iradenin emir kulu olduğunu ortaya koymuştur.
Gerek Ahmo, gerekse Şemo’nun vurguladığı ortak nokta, Gaffar Okan’ın öldürülmesinin Hizbullah’ın yapamayacağı bir eylem olduğu, Hizbullah’ın devlet içerisindeki “karanlık odak” tarafından kurulup desteklendiği teması üzerine kuruludur.
İşin ilginç tarafı, her ikisi de hem daha önce var olan karanlık odağın aktörleriyle, hem de şu anda devir teslimini alan yeni karanlık odağın başrolleriyle teşriki mesai yapacak kadar mahir olduklarını göstermiş durumdadırlar.

En son geçen Ağustos ayında “Ahmo” kimliğini oldukça sevmiş görünen malum şahsın Hizbullah ile ilgili ifadeleri şu şekilde olmuştu: “Hizbullah içerisinde 20-25 yıl kaldım… Hizbullah terör örgütünün, devletin içindeki bir güç tarafından kurulup, yönlendirildiğini ve korunduğunu düşünüyorum… Gaffar Okkan’ın şehit edilmesinin kesinlikle ve kesinlikle örgüt tarafından yapılamayacağını düşünüyorum… Örgütün, devletin içindeki bir güç tarafından kurulup, yönlendirildiğini ve korunduğunu düşünüyorum…”

Şemo ise, Ahmo’dan aldığı ödünç laflarla askeri dehasını şu şekilde birleştiriyor: “Okkan’a yapılan eylem, dünyanın hiç bir yerinde bu kadar yağdan kıl çekercesine, hedefi yüzde yüz vuran eylem görülmemiştir… Cezaevinde yan koğuşumda Hizbullah lideri kalırdı. Havalandırmadan konuşurduk. ‘Bilmiyoruz’ diyorlardı. Bunlar bunun çeyreğini bile yapamazlar. PKK’nın bile bu kadar başarılı bir eylemi olmamıştır. Her faili meçhul cinayet yüzde yüz devlet desteklidir. Gaffar Okkan’a, askeri, siyasi, istihbarat açısından bakarsanız kesinlikle Hizbullah işi değildir.”

Burada ilkin “Derin odak”, ikincisi ise Gaffar Okan üzerinden derin odak ezberinin pekiştirilmesi söz konusudur. Diğer bir husus ise, örgüt içerisinde kendi ifadesiyle 20-25 yıl kalmış bir kişi, iddialarını sıralarken hala “Düşünüyorum” evresinde patinaj yapmayı sürdürmesidir.

Eski derin odak, neredeyse tüm baş aktörleriyle vakti zamanında aynı şarkıyı seslendiriyordu. Odak değişti, yenisi geldi, ama derin odak meselesi yine önemini kaybetmedi. Eski derin odakın beyin takımı Bekaa’da Öcalan’ı Hizbullah’ı tasfiye etmeye ikna ederken de aynı şarkı terennüm ediliyordu; Yeni odak, eski odağı tasfiye ederken yine aynı şarkıyı terennüm ediyor.

Ahmo ile Şemo da, “Derin odak”ın hem eskisi hem de yenisi ile yatıp kalkarken, hala “Düşünüyorum”a hamile kalmayı sürdürmeleri, ileride doğacak “Düşünce”nin babasını meçhule sürükleme tehlikesiyle karşı karşıya kaldıklarını salık vermekte yarar vardır.

Gelelim Gaffar Okan meselesine; Okan meselesini kocaman bir devlet çözememişse benim çözmem tabii ki mümkün değil. Ama havalandırma boşluğundan haber alma stratejisi, Şemo’nun “dahiyane” askeri ve siyasi zekasına hamledilse de, Okan üzerinden yürütülen kirli strateji, bariz bir ceset yeme operasyonuna dönüşmüş durumdadır. Bugüne kadar her kim Ergenekon mahkemesine çıktıysa, Okan’ın failleri arasında yerini almaktan kurtulamadı. Ne Ergenekon kaldı, ne Jitem, ne Yeşil, ne MAK, ne de Malatya’da düşen uçakta ölen özel kuvvetler ekibi…

Eski derinler bu yaygaralarla Okan’ın etini tüketirken, yeni odak da herhalde kemiklerini sıyırma ihalesini almış durumdadır.
Gaffar Okan’ın cesedini paylaşma kavgası bu şekilde sürerken, bugüne kadar Gaffar Okan için yüzlerce sanık dillendirildi, ancak hiç kimseye herhangi bir cezai işlem yapılmadı. Oysa öbür taraftan Gaffar Okan’ın olayına karıştıkları iddiasıyla Hizbullah’la ilişkilendirilerek müebbet hapis cezalarına çarptırılan onlarca kişi, yıllardır hapislerde tutulmaktadırlar.
Gaffar Okan meselesini her dönemde gündeme getirip devlet içerisindeki karanlık grupları işaret edenler ve bunu medyalarına manşet yapanlar, acaba bu meseleyle alakalı müebbet hapis cezalarına çarptırılan onlarca kişinin durumunu neden görmezden gelmektedirler?

Madem devlet, kendi emniyet müdürünü öldürmüştür; o halde bunun cezasını neden başkaları çekmektedir? Neden Ergenekoncu, Jitemci, yamyamcı, bilmem necilerden hiç kimse bu meseleden dolayı herhangi bir cezaya çarptırılmamıştır?

Acaba çok kıymetli itiraflarını “Düşünüyorum”a bindiren Ahmo ile Şemo başka ifadelerinde bunu da “düşünecekler” midir?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.