Yusuf ARİFOĞLU

Yusuf ARİFOĞLU

Allah aşkına birileri 28 Şubat süreci bitti demesin!

Dünya Müslümanları için, Şubat ayına yüklenmiş çok özel bir anlam vardır. Şehadet ayı! Çünkü bu ay, belki de kâinat kışının zorluğuna, iman mücadelesinin zorluğu da eklendiği için Müslümanlar için çok netameli bir ay olagelmiştir.

Birçok öncü insan bu ayda şehit edilmiş; Hama, Elhalil… gibi birçok katliam da bu ayda yapılmıştır.

Türkiye'li Müslümanlar içinse bu özel anlamı belki de daha da özelleştirecek bir anlam vardır bu ay için; çünkü 28 Şubat post modern darbesi dediğimiz bir süreç yaşanmıştır. Peki, neydi bu 28 Şubat?

Bin yıl süreceği iddia edilen bir süreçti, 28 Şubat.

Müslümanlığın somutluğunun değil M'sinin bile hazmedilmediği bir zaman dilimiydi.

Köftecisinden-boyacısına, kadınından-erkeğine, okuyanından-okumayanına kadar bütün Müslümanların fişlendiği, suçlandığı, dışlandığı bir süreçti.

İslamî endişe adına sahada ve mücadele meydanında olanların ise korkunç işkencelerden geçirildiği, kör bir kurşunla katledildiği veya hicret yollarında endişesizliği aradığı bir süreçti.

On binlerce mağduruyla toplumun dayanışma, kaynaşma, eğitim, siyaset, ekonomi adına hiçleştiği/hiçleştirildiği bir süreçti.

Korku senaryolarıyla her gün ekranlarda haberler yapılan, gazetelere manşetler atılan, yargının korkudan ya da yalakalıktan askeri vesayete hazır ol durduğu bir süreçti.

İnsanların Deli Dumrul hikâyesinde geçtiği şekliyle kabul edeninin bile şüphe, zan ve fişlemeyle zararını gördüğü; etmeyenin ise işkence edilerek, hapse atılarak, işine son verilerek, toplum gözünde ötekileştirilerek tüm ailesiyle iliklerine kadar mağdur edildiği bir süreçti.

Bu sürece dair söylenecek o kadar söz var ki ciltler dolusu tutar; dinlenecek o kadar mümin, mazlum, mağdur yaşam hikâyesi var ki sabır taşları dayanmaz…

Tam bizden birileri geldi; alnı secde görüyor, sesi gür çıkıyor, israile ‘One minute!' çekiyor, dindar nesil vurgusu yapıyor… denilip de artık rahat bir nefes alacağımıza inandığımız, bir-iki dönem için hala askeri vesayet etkisi vardır deyip birçok değişmeyen/dönüşmeyen zulüm kalıntılarını sineye çektiğimiz diğer bir süreç yaşadık.

İçinde bulunduğumuz dem de ise hasım adına kimse kalmadı, kalanlar da başını kaldırınca derdest edildi/ediliyor.

Gücün ihtişamı,  ak saraylarda kendini dünya âleme gösterdiği halde hala dindarlar adaletten yana, kardeşlikten yana, hak tesliminden yana, mağduriyetlerinden yana hiçbir artı görmedi; aksine yumuşatılmış söylemlerle ve ehlîleştirilmiş tepkilerle hala mağdur edilmektedir. Aradan geçen 18 yıla rağmen maddi bir kalkınma hariç maneviyat kulvarında hiçbir kazanım yok; hatta 28 Şubatın başa inen sopa/darbeleri direniş ve sabır safını güçlendirdiği için manevi dinçlik tamdı; bugün ise öperek, koklayarak insanlar mayıştırıldığı için maneviyat yönünde elden gideni kurtarma endişesi diplere vurdu.

82'nin meş'um anayasası güçlü bir ‘Evet!' referandumuna rağmen yerinde alnı secdelilerin(!) elinde yamalanarak daha güçlü durmaktadır.

28 Şubat'ın bütün yargı kararları yok hükmünde sayıldığı halde Îslamî davadan mağdurlar hala zindandadır. İşten atılan memur ve öğretmenler ‘Devlete karşı işlenen suç(!)' kapsamında hala görevlerine dönememişler.

28 Şubat'ın mahkeme kararları yok sayıldığı için yeniden yargılanma yolu açıldı; ama bu büyük bir kurnazlıkla 2012 ve sonrasıyla sınırlandırıldı. Dolayısıyla Fikri Boylu, Yakup Köse gibilerin yeniden yargılanma istekleri reddedildi.

Evren, Balyozcu, Ergenekoncu, Jitemci… gibi bu toplumu kene gibi emen, yılan gibi ısıran, akrep gibi sokan zalim ve gasıpları dahi bir paralel(!) fobisiyle düşmanımın düşmanı dostumdur deyip bırakıldı; hatta beraat ettirildi.

Cezaevinde olup da birinci dereceden yakınları ölen kişilerin taziye için götürülmeleri bir hak iken, kudretli(!)  generaller kaynana taziyesine bile korumasız gönderildi; ama İhsan Baran, Abdulkadir Aktaş, Yasin Demir gibileri annelerinin taziyesine boş gerekçelerle götürülmedi.

Elazığ İhya Der, Adıyaman Vahdet Der, İstanbul Doğruhaber ve son olarak Adana İslami STK'lar astronomik rakamlarla bu dönemde cezalar aldı…

Daha neler neler…

Allah aşkına birileri kalkıp da 28 Şubat süreci bitti demesin!

Ha birileri beni döverek imanımdan, dinimden tavize zorladı; ha öperek, sıvazlayarak, adalet vaad ederek(!) imanımı, dinimi onların istediği şekliyle demokrat bir Müslümanlık, laik bir dindarlık olarak kabule zorladı.

Söyler misiniz Kur'an ve sünnet eksenli dini algım değiştirildikten ve dönüştürüldükten sonra bunun hangi şekilde olduğu çok fark eder mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.