Menderes YILDIRIM

Menderes YILDIRIM

Ayıptır, zulümdür, cinayettir

Kürt Sorunu’nda, Ulusalcı cephede olmasa da hükümetin samimi duygular taşıdığına inancım fazladır ancak hükümette de işin içinde olup Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakana rağmen durumdan vazife çıkaranlar var gibi.

Ulusalcı Cephe’nin “Çözüm’deki” samimiyeti malum. Bunlar, kendi halkını; “vicdanlarının tercihiyle baş başa bırakmamak için” aynı halkı, sürekli karanlık ellerin sopasına dövdürüyor. Varlık sebeplerini; “can, mal, namus güvenliği” derdine düşürülmüş bir halkın varlığında buluyorlar.

Hükümet cephesine gelince, bunun da geçmişine bakılmalı.

Osmanlı’nın Duraklama Dönemi’nden beri bir Şark Sorunu olagelmiştir. Bu sorun; yarı bağımsız ağa ve beylerin otonom yönetimlerinin karşılaştığı sosyal veya siyasal aksaklıklardan kaynaklanmaktaydı. Osmanlının Bey(ler) diye tanımladığı yöreler, konumlarını “Sultanlık/Hanlık” diye tanımlayabilmekteydiler.

Değişik şekillere büründürülse de bu durum Osmanlı son dönemine kadar sürmüştür. Rus işgalinde; “Batı Dersim Milis Kuvvetler Komutanı Seyyid Rıza (Şehid Şair Şah Haydar’la beraber) yapılan savunma savaşında;  “Osmanlı’dan Bağımsız Çatışma Hakkı” ve Osmanlı’dan da silah alarak Ruslarla savaşması önemli örnektir. Böylece, alan da satan da memnundu.

İslam’ın ötelendiği son dönemin sakat çözümlerine bakalım:

1-Osmanlı, son dönemde Doğu’da problem olabilecek öncülerle sorunlarını; onları, “hudut boylarındaki cihat(!) cephelerine göndermekle…” çözme yoluna gitmiştir.  Bu metotla; inancıyla tamamen bütünleşmiş yöre elitlerini, bir nevi  “kazan kazan“  yöntemine ikna edebilmiştir. Yani ölürse şehit, yaşarsa gazi. Bir de zaferler kazanırsa artık bu millî kahraman, işin hastası olup ehliyle Rum-ellerine yerleşir/yerleşmiştir de.(T. Ünal, Türk Siyasî Tarihi).

2-Osmanlının son döneminde; yörenin ağa, bey, belki de şeyhleri çatıştırılmıştır. Örnek olarak; devlet adına vergi toplama; referans olduğu milisleri devlet nezdinde “askerlikten terhis olmuş” saydırma. Kör Hüseyin Paşa; Elazığ-Palu yöresinde Memanlı Mirza Ağa gibiler, yörelerinde çatıştırılmıştır.

3-Arazi üzerinden; bir ağa veya aşiretin 5-10 köyünün vergi toplama işlemi hatta tapusu; hasım tarafa verilerek çatıştırılmış. Malazgirt yöresinde Hesenan ve Heyderan aşiretleri bu alan taksimatları yüzünden sürekli çatıştırılmıştır.

4-Mezhep üzerinden; Sünnî veya Alevî köyleri “talan” ettirerek, tanışma vesilesi olan farklardan cidal/cedel çıkartılmış. Elazığ-Karakoçan ve Tunceli-Mazgirt yöresinde önce Alevilere Sünni köyleri yaktırılır; akabinde de Sünnî kesime aynı işlemler katmerli yaptırılır. Burada vuku bulan önemli bir vaka; bir mevzideki milisler, “Şeyh ve Molla’ya” küfrederken karşı taraf da, “Pîr ve Seyyid’e” küfrederek restleşirler. (Karakoçan-Mezra Gazê Vakası).

5- Provokatif Olaylar: Hozat kaymakamı, Seyit Rıza’nın oğlunu, Satoğlu ailesine öldürtür. Seyit Rıza da Satoğulları’nın köyü Sin’i yakar.

6-Yok Sayma: Bir tarafı kutsayıp nimete boğdururken diğeri duyulmaz, görülmez; şeytanlaştırılır. Bu tarz, esasen her vesile ile sürekli uygulanmıştır. 6-7 Ekim olayları tam da bu tür uygulamaların sonucuydu. Çözüm Süreci boyunca sessiz çoğunluk olan muhafazakâr kesim; ulusalcı, silahlı, laik statükocuların dayağı ile terbiye ve kurban edildi. Çözüm’de; Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan;  söz ve fiillerinde şüphesiz samimidirler ancak; “alt, yan ve ötelerindeki –kanaatimizce özel ajandaları olan- zevat(Sayın B. Atalay, Y. Akdoğan…) mustaz’aflara karşı hissî davranıyorlar.

Çözüm Süreci’ndeki çözüm; artık komplolardan yorgun düşmüş bölgeyi çatıştırmak olmamalı.  “Zulm ile âbâd olanın/Ahiri berbâd olur!” Ağlama, inleme, gözyaşı gibi her ses;  görülmeyi, duyulmayı;  saygıyı ve şefkati hak ediyor.

Lütfen insanlık onuru ve dünyadaki tüm kutsallar adına! Acının tandırı olmuş anneli yürekler adına!  Irk-mezhep engelinden taşarak oluşmuş aşklar adına; “bir olan aklın ve Hakk’ın yoluna” herkes zinhar uymalı!

Yeni Türkiye’ye dair bizim de düşlerimiz var; hepsi bahar renginde! Uyanmak istemiyorum hazan rengine bürünür diye! “Eti zehir, yağı zehir, balı zehir dünyada/Bütün fanî lezzetlere darılmadan geçilmez!” (NFK).

“Son şanslar,”  heba edilirse; “önce yavrusunun idamı tattırılan Seyyit Rıza gibi boş ve sessiz alana bakarak deriz: “40 liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz…  Evlad-ı Kerbela’yız, bî hatayız; ayıptır; zulümdür; cinayettir!!!” Ciğer-sûz selam ve dualarımla...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.