Menderes YILDIRIM

Menderes YILDIRIM

Bindiğimiz Gemi

II. Dünya Savaşı Galiplerinin KORSANLARA teslim ettiği Bindiğimiz Gemi Dünyamız; çatırdıyor, SOS sinyalleri veriyor. Günah ve savaş suçları, dünyayı yaşanmaz kıldı.

Dünyamız; “Beyaz Adam, elindeki urgan ve zincirle” Afrika sahillerine çıkmadan önce gayet güzeldi. Teknolojiden yoksun ama “kızıl ile karalar, sarılar, beyazlar..” cümle Allah'ın kulları, elleri tetikte olmadan görüşebiliyorlardı.

Uzaya 1985'te giden ilk Müslüman astronot (Suudî Prens Salman)'ın dedikleri: “..yükselirken ilkin, mekiğin etrafını, sonra Florida'nın semtlerini, sonra Amerika'nın bölgelerini işaret ettik. Sonra herkes ülkesini, sonra kıtaları işaret ettik! Nihayet işte Dünyamız dedik! Küçücük, boşlukta korunaksız dolanıyor. Allah'ın koruması dışında hiçbir güvencesi yok. İşte insanlar.. orada savaşıyor. Başka dünya yok; orası hepimizin..”

Kirletilmiş, yorgun Dünyamız; kâinatın en karışık, gizemli gezegeni! Nice canlıların neslinin tükendiği ama hala canlıların yaşadığı Dünyamız!

İnsanoğlu; “kendisine ilimden pay verildikçe” fesadı büyüttü. Tek yaşam yeri, mahlûkatın yurdu olan Dünyanın dengesini bozdu.

Cadı, gladyatör, vampirler, Drakulaların devrinden ayılıp kendine gelen Batı; Aydınlanma, Sanayi Devrimi'nin -gayri meşru dogmaları olan- tüm -izm'leriyle başta  “kapitalizm ve komünizmiyle” tabiat ve insanın dengesini bozdu.

Zulmü ile payidar olamayan Komünizmin cenazesi, “Dünya Siyaset Müzesi'ne” kaldırıldıysa da Kapitalizm, ona rahmet okudu. Her bir hedefi için milyonlarca can aldı! Milletleri, medeniyetleri, yok etti, ediyor.

Fıtrata inat, insanı köleleştirdi; “kölelik yasalarını” geliştirdi. Geliştirdiği postmodern cahiliye yasalarını da “Uluslararası Kurumlarla” güvence altına aldı. “Adalet, zulüm; barış, savaş; insanî yardım, dilendirme..” oldu. Doğal bir şey bırakmadılar. Halkı, başka “tür” ve “cinslere” zorladılar.

Şairin deyimiyle:  “Şu halk sözcüğü meselâ nedir/ ..kimdir sizi halk eden / millet'tiniz ne güzel siyahlar /sarı ırklar beyaz kırmızı tenler /ansızın HALK oldunuz / ..kırıla kırıla bitmeyen KAVGALARDA/ ..gayrı bakıverseniz hangi yöne /DEMİR AĞLARLA örülmüş bir VATAN' /düdüklü polisler trenciler/ ..kim ne derse desin /kim savunursa savunsun geçmişinizi/ kendi ellerinizle BOZDUNUZ kendi GÜZELLİĞİNİZİ/ …haydi başkalarının kefenine bürün /yaşa, kendin olmayarak /durmadan bir BAŞKASI olarak görün” (M. Ö. Mengüşoğlu, Cila Kül ve Kefen).

İnsanlık; teknolojiye rağmen huzur için geçmişini ararken ‘gelen de gideni aratıyor.'

Kaybedecek bir şeyi kalmamış Müslümanlar, “acılarını daha büyük acılarla bastırıyor. Kaybedecek çok şeyi olan Batı insanı; tarif edemeyeceği korku ve acıları, yaşamının her aşamasında, rüyalarında yaşıyor. Batı insanı agresifleşiyor, hastadır. Kendi doğrularına(!) göre tanımlayamadığı her şey ve herkesten korkuyor, ötekileştiriyor.

Batının fıtratında imha etmek var. Yerlilerin ülkelerindeki “katliam ve sefaletin” sebebi de kendileri. Mahrumların ülkelerinde yaptıkları; bir bumerang gibi kendilerine dönünce de daha çok zulmediyor, “kan üzerine sektörler” oluşturuyor.

Koca koca bissürü besili insanlar; bösbüyük toplantılarda -sözüm ona- “çareler” üretmek için bir araya gelirler. “Makam arabası, elbise, salon; ikili, çoklu görüşmeler; anlaşmalar, zirveler, bağlayıcı olamayacak bildirgeler(!?)” tamamı kamera şakası gibi.

Bilenmiş dişleri maskeleyen suratlar; salonları, görüşme masalarını doldururken ta ötelerdeki yerlilerin ülkelerinde, bizzat Salip Ehli'nin ya da işbirlikçi taşeronlarının elleriyle katliamlar oluyor. Masumlar can veriyor; masumiyetin sertacı çocuk naaşları kıyılarına vuruyor.

Barış, tek cümleleriyle mümkünken; dünyanın en güçlü “kişi” ve “kurumlarında” ölüm sessizliği. Yere batsın! Avrupa aydınlanması! Sanayi ve -izm'lerinizle insanlığa kazandırdığınız her şeyiniz batsın; “yasalarınız” başınızı yesin!

ORMAN KANUNLARI; en çaresiz canlıya hayat hakkı tanırken Zenginlerin yasaları, sadece “güçlüye” hayır, “en güçlüye” hayat hakkı tanıyor. “Tüh!” içine; “yuh!” sizlere! En güzel şeyiniz neyse; işte onu başınıza çalın!

Bre bu yasaları, içinize sinmiş hangi “hayvan” yaptı, hangisi uyguluyor? Orman Yasalarını taklit etseniz ya! Orda; “sürüngen, omurgasızlar, dört ayaklılar, uçanlar, kaçan hayvanların” tümüne hayat hakkı var!

Baştaki koyun, sürüsünü selamete çekerken; dünyanın en etkin kurumlarının başındakiler,  insanları “köleliğe, esarete, mayınlı tarlalara” ne de güzel çekiyor! Cahil; tamir değil, tahrip eder. “Bir makinalı tüfeğin, saniyede kaç mermi attığını; füzelerin, ölüm yerlerine hangi açıyla gitmesi gerektiğini..” pek bilirler.

BM'nin Dünyadan Büyük Beş BEYAZI; İnsanlığı “özünden, vahiden” kopardı, koparmakta! Facia; sadece Müslümanın sorunu değildir. İnsanlık onuru taşıyan; İsa ve Musa (as)'a saygı duyan; Peygamberlerin atası İbrahim (as)'a itibar eden tüm semavî din takipçilerinin sorunudur.

Kur'an'da; “..Onlardan, inananlara sevgice en yakın «Biz Hristiyan'ız» diyenleri bulursun. Bu, içlerinde bilginler ve rahipler bulunmasından ve büyüklük taslamamalarındandır.” buyruluyor. (Maide:82) İnsanlık onuru, çiğnenemez! Birlikten güç doğar. Nerde o “Hristiyanlar, bilginleri ve böbürlenmeyenleri?”

Müslümanlara:

Nebî (as); İran kisrası Nuşirevan için “Ben adil bir kral zamanında dünyaya geldim” der. Eziyet gören Mü'minlerine, Habeşistan kralı Necaşi'yi göstererek; “Gidin, Orda adil bir kral vardır!” der. “Güzel insanlar, iyi atlara binip gittiler” mi? “İnsanlık sancağı” yerde, kaldırabilecek “kahramanını” bekliyor! Gelin insanlık yapın, tarihler sizi yazsın! 

Kaleler yıkıldı, Hudutlar örüldü. “İnsan Yorgunu muhacirler; demir ağlara, tel örgülere, eli tetikte askerlere takılıyor. İnsanlık hiç bu kadar düşmemişti! Dünya, Cahiliye Devrinin; inananlar da “Vahyin” gerisine düştü.

Kâinatın sahibi buyuruyor: “Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan sakının...”(Enfal-25). Demem o ki hala fitne ateşinin ölümcül yakmadığı diyarlarımız ve şanslarımız var.

ŞU DURUMDA; Müslüman için “birlik, temkin ama mutlaka teçhiz olma” zamanıdır. Şerri, hayra yormak; gafletten değilse kesinlikle ihanettir. Müslüman; gördüğü, idrak ettiği her olumsuzluk ve kanayan yaralara karşı derman olmakla mükelleftir.

Dünya halkları, özellikle de bölgemiz; “basit, azınlık ama Emperyalizmin taşeronu muannit paramiliter güruhların” mustaribidir. Hemen yanı başımızda, “ev, köy, mahalle, ilçe hatta şehirlerin kimi semtleri” boşalıyor...

Kimse kendini kandırıp -tarafsızlık adına- “şirinleri(!)” oynamışın! Rabbimiz; “bela” için; “sadece zulmedenlerinize dokunmakla kalmaz!” derken aslında, müminlerin duyarsızlığını uyarıyor.

Şunun muhatabı kim, Seriul Hisab  aşkına?  “Size ne oluyor ki Allah'ın yolunda ve ‘Ey Rabbimiz! Halkı zalim olan bu beldeden bizi çıkar; katından bize bir velî, bir yardımcı gönder' diyen zayıf ve aciz(Mustaz'af) erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmıyorsunuz?(Nisa 75).

Günümüzde; Şarkın iman, aşk ve vefası; Batının felsefe ve kapitalizminin mağdurudur. Dünyanın tüm kurum, kurul ve kararları yalancı, samimiyetsiz. Kulun; pula kulluktan kurtulması için zenginlerin fakirlerle; güçlülerin de zayıflarla oturabilmesi lazım. Bundan da geçtik; kendi otlak ve meralarında semirsinler lakin “Gariplerin Mülküne”  zinhar dokunmasınlar!

Haramla beslenen Dünya Büyükleri; Küçüklerin yakasından düşsün! Kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan; kaybettirir biline! Dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.