Sizden Gelenler

Sizden Gelenler

Hicret Penceresinden Kürdistan

Hicret ayrılmaktır, terk etmektir, göç etmektir, bırakmaktır. Ama Rasulullah a.s.v.’ın Mekke’den Medine’ye hicret etmesiyle hicret kelimesinin anlamı genişlemiş ve bir ıstılah olarak kullanılmaya başlanmıştır. Hicret bir kaçış değildir. Davanın artık verim almayacağı yerden verim alabileceği yere taşınmasıdır. Hakikate karşı direnen ve bir türlü onu kabule yanaşmayan güçlere karşı yapılan bir manevradır. İnsanların hidayet bulması için geliştirilen tüm taktiklerin neticesiz kalması sebebiyle pozisyon değiştirmek ve yeni taktikler geliştirmektir. Davanın daima sıcak gündem konusu olması için hareket halinde olmaktır. Tevhit inancının kalplerde kökleşmesi için bütün imkânları seferber etmektir. Mallardan ve canlardan feragat ederek Allaha doğru yol almaktır. Hicret, gaye değil, esas hedefe ulaşmak için girilen yeni bir planlama dönemidir. Okun hedefe ulaşması için yayın gerilme anıdır. Fert olarak gidip devlet olarak dönmektir.

Kişinin kendi memleketini oradaki şer güçlere terk etmesi manasında başka diyarlara gitmesi anlayışı İslami bir anlayış değildir. Bundan amaç cahili manadaki vatanperestlik değil, Allahın verdiği halifelik emanetine sadık kalarak hak ve adalet adına vatanı imar edip korumaktır. Bu manada, Kâbe ile Mescid-ı Haramın Mekke’de bulunması, haccın İslam dininin şiarlarından birisi olması ve İslam dünyasının kalbi niteliğinde olması Mekke’ye ayrı bir önem vermenin gerektiğini bize öğretiyor. Bu sebepten Rasulullah a.s.v ona özel bir ilgi göstermiş, hicretten on yıl sonra oraya yaptığı bir sefer ile fethederek putlardan temizlemiştir.

Rasulullah a.s.v.’ın hicretinin şartlarını oluşturan en büyük sebeplerin başında miraç hadisesi gelmektedir. Miraçta Allah Resulü a.s.v. ferdi ve toplumu ilgilendiren ve ancak toplumsal halde yaşanabilen ilkelerle dönmektedir. Buna binaen şartlar her ne zaman oluşursa İslam’ın yaşanamadığı gayri İslami bir memleketten İslami bir memlekete hicret etme gereği doğmuş olur. Bir yerde İslam yaşanamıyorsa ve Müslümanın hicret edip İslam’ı yaşayabileceği bir yer varsa hicret etmesi gerekir. Nitekim Yüce Allah C.C. şöyle buyuruyor: “Melekler, kendilerine zulmeden kişilerin canlarını aldıklarında, onlara, "Ne işte idiniz?" derler. Onlar da: "Biz yeryüzünde zayıf kimselerdik." derler. Melekler: "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi, siz de orada hicret etseydiniz ya?" derler. İşte bunların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü gidiş yeridir.” –Nisa: 97-

İslam tarihinde bu, hüküm olmuş ve gelmiş geçmiş İslam önderlerinin hayatında hicret önemli yer tutmuştur. “Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, biz dünyada mutlaka onları güzel bir yere yerleştiririz. Hâlbuki bilirlerse ahiretin mükâfatı elbette daha büyüktür.” –Nahl: 41- ayeti mucibince de hicret ettikleri yer ve zamanlarda Allahın lütfuna mazhar olmuşlardır. Fert, cemaat ve devlet bazında biz hicretlerin güzel neticelerinin izlerine İslam tarihi boyunca rastlamaktayız.

Hicretin bereketinden faydalanabilmek için memleket değiştirmek şart değildir. Hz. Peygamber a.s.v. “muhacir, Allah’ın haramlarından kaçınan kimsedir” der. Yeni hicri yılı aklen ve bedenen idrak ederken ancak bu şekilde bir nebze nasibimizi alabiliriz. Sadece menhiyatı değil, masivayı terk etmeye çalışa çalışa O büyük Peygamberin manevi bereketi yanında azıcık da feraset ve dehasından nasiplenmeyi belki Yüce Allah bize de nasip eder.

Yeni hicri yıla girerken Kürdistan yine gergindir. Kepenk kapatma eylemleri, yakılan lastiklerle yol kapatmalar, araç ve iş yerlerine taşlı sopalı saldırılar, kontak kapatmalar vs. Hakkı gasp eden sisteme karşı yapılması gerekenler bölge insanına yapılıyor. Sistemin görünen yüzü olan polis ve askere karşı yapılanlarsa gölgede kalıyor. Bütün bunlar Kürdistanlının hakkını elde etmek içindir. Kürdistanlının Kürdistanlıya reva gördüğü bu ve daha da beteri olan her şey Kürdistan yararına(!) ve Kürt halkı için olması gerekenlerdir(!). Oysa hak arayışı içinde olduğunu iddia eden bu insanların beslendiği kaynak bu bölgedir ve bu bölgenin insanlarıdır. Her türlü desteği elde ettikleri, barındıkları, sığındıkları ve geliştikleri alanlardır. Kamu veya şahıslara karşı yapılan her türlü eylemin acısını çeken tek taraf Kürdistan ve Kürdistanlıdır. Gaspçıdan hakkını alma mücadelesi içinde cinnet geçirip kendini bıçaklayanlar, yakanlar belki ferdi bazda görülmüştür. Ama bu da “cinnet” olarak değerlendirilir ve asla olumlu netice veren bir yöntem olarak kabul görmez. Ferdi bazda yapılan bu tür taşkınlıkların hakikatteki karşılığı bu iken insanların bu taşkınlığı kendi kavmine yapmasına ne denir acaba? Bu sebepten dilimizde “bindiği dalı kesmek” ve “su içtiği kaynağa taş atmak” ne yaptığını bilmeyen veya nankör olanlara darb-ı mesel olmuştur.

Dost düşman herkes tarafından kabul gören büyük bir hakikat var: Kürtlerin hak talebi uğruna çalıştıklarını iddia edip bunca tahribatı bölgeye reva görenlerce mağdur olan bölge insanı, sistemin gaspçı, faşizan ve zalim olduğuna zaten inanmakta ve bu inancı bedeninin bütün hücrelerinde taşımaktadır. Hiç bir camia, oluşum ve örgüt sistemin zihniyetinde değildir. Herkes bir şekilde bunun değişmesi gerektiğine inanmakta ve bunun için bazı çalışmalar dahi yürütmektedir. Hal böyleyken sistemin merkezinde oluşması gereken bu sinir bozucu, tahrip edici, küçük düşürücü, yok edici ve öldürücü infiallerin Kürdistan’ın merkezinde, Müslüman Kürt halkının kalbinde ortaya çıkması olsa olsa ya sistemin talimatıyla ya da bu halkın iyiliğini istemeyenlerce verimli hizmetleri engelleme amacıyla birilerinin çalıştırıldığını gösteriyor.

Kürdistan’ın ve Kürdistanlının hicretten alacağı bir şey yok mu? Bir hakkı elde etmenin peşinde olan bölge insanı yeni hicri yıla girerken Hz. Peygamber a.s.v’in hicretini düşünürse bu hicretten kendine ilham verecek bir ışık bulamaz mı acaba? Hz. Peygamber a.s.v. Taiflilere Allah’ın dinini tebliğ etmek için Taife hicret ettiğinde Taifliler tebliğini kabul etmedikleri gibi onunla alay ettiler, bununla da yetinmediler onu taşladılar. Oysa Hz. Peygamber a.s.v sadece onların dünya ve ahiret saadeti için onların ayağına gitmişti. Hz. Peygamber a.s.v’ı kabul etmeyip taşladıkları için Taif, Taif olarak kaldı, “medine” olamadı. Kendilerine iki cihan bereketini getiren Zatı kabul edip onu taşlamadıkları için, bindikleri dala baltayla vurmadıkları için Yesrib de medeniyetle tanışıp “Medine” oldu.

Kürdistan’ın geleceği için çalışanlar tahripkar tutum ve davranışlardan, halkın din ve dünya menfaatlerine hicret etmeli, lastik ateşi ve dumanın kurtarıcılığına inanmaktan, halkı ve memleketi besleyen esnaf ve kontağı eve hapsetmekten, üzerine bindiği dalı kesmekten/üzerinde yürüdüğü kaldırım taşlarını söküp parçalamaktan Allah Resulünün sünnetine, medeniyete hicret etmelidirler. Akrep gibi kendine zarar verip intihara hazırlanmaktan insanlığa, Kitaba ve ayete hicret etmelidirler.

“Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, biz dünyada mutlaka onları güzel bir yere yerleştiririz. Hâlbuki bilirlerse ahiretin mükâfatı elbette daha büyüktür.” –Nahl: 41-

“İman edip de hicret edenler ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad edenler, Allah katında en büyük dereceye sahiptirler. İşte bunlar murada ermiş olan mutlu kullardır.” –Tevbe: 20-

Sözlerimizin sonu, hicretin hükmünü baki kılan âlemlerin Rabbi olan Allaha hamt etmektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.