İhtiyacımız var

İtidale ihtiyacımız var.

Sakin, ciddi ve temkinli bir yürüyüşe…

Üç ölçüp bir kesmeye, yarını daha fazla düşünmeye, ilke ve esaslara daha dikkatli ve adaletli bir şekilde bakmaya ihtiyacımız var.

Kendimizi müstağni görmemeye, daha fazla duaya ve tefekküre…

Memleketin kökü dışarıda uzantıları, devşirmeleri, kiralık kalemleri yoğun bir çabanın içine girmiş durumda.

Siyasi iktidara, askeri ve diğer güvenlik bürokrasisine çatmak artık ciddi bedeller gerektiren bir hal aldığı için farklı isimler üzerinden temel değerleri vurmaya çalışıyorlar.

Zaaflardan faydalanmaya çalışıyorlar, polemiklerle ortamı geriyorlar, ellerinde yeterli malzeme yoksa arşivlere giriyor ellerine geçenlerle saldırıya geçiyorlar.

Dine, dinin sorunlara çözüm getirmesine karşı çıkıyor, cezalandırmalardaki caydırıcılıkları reddediyorlar; ama bireysel işlenmiş günahlar üzerinden insanları dinden soğutma çabasına girişiyorlar.

Kara ve kirli yüzleri her ortamda deşifre oluyor; ama sanki hiçbir şey olmamış gibi ortalığı kirletmeye devam ediyorlar.

En büyük sorunumuz tepkiselliğimiz, bilgisizliğimiz ve komplekslerimiz.

“Adil şahitliklerde” bulunmamız gerekirken bazı şeyleri fazla dillendiriyor, bazılarını ise örtüyor ya da görmezden geliyoruz.

Binbir yüzlü şeytanın iğvasına kapılmış kişi ya da grupların “şeytani amaçlı” servisleri karşısında soğukkanlılığımızı kaybediyor, hemen bir “taraf” seçiyor, ardından da “tuttuğumuz taraf”ın haklılığı için sesimizi yükseltiyoruz.

Oysa nasıl davranmamız gerektiği o kadar güzel izah edilmiştir ki…

“İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet/34)

Lokman'ın oğluna tavsiyesi ise düşünenler için hazine değerindedir.

"Ey oğlum, namazı dosdoğru kıl, ma'rufu emret, münkerden sakındır ve sana isabet eden (musibetler)e karşı sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir.” (Lokman/17)

İlmin “rahat bozucu” yolunda sabırla ilerlemek, tefekkürü kullukla beraber götürmek, tevazu hırkasını kuşanmak… Geleneğimiz bize bunları miras bırakmışken, cedel ve inatta ısrar edişimiz bizi zamanın hakkını veremeyenler arasına eklemektedir.

“Asra yemin olsun ki, insanlar hüsrandadır” (Asr/1-2)

İtidale ihtiyacımız var.

Birbirimizi uyarmaya; ama daha önemlisi “uyarıya açık olmaya” ihtiyacımız var.

İnanç ve değerlerimizi komplekslere teslim etmemeye ihtiyacımız var.

Zevklerine ve hayallerine köle olmalarına, bunalım ve çıkmazlarla dolu yaşamlarına rağmen, Allah'a kullukta özgürleşenlere davranış kalıpları çizen zavallılar karşısında Müslümanca bir izzetle durmaya ihtiyacımız var.

Yanlışı savunmama; ama yanlışı gösterip tüm doğruları hedef alanların şeytanlıklarını görecek, gösterecek ferasete ihtiyacımız var.

Emin gözükmeye değil “emin olmaya”, doğru gözükmeye değil “doğru olmaya” ihtiyacımız var.

Tüm alimlerden ve hocalardan önce “Peygamberin örnekliğine” ihtiyacımız var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.