Kent(d)ine sahip çık!

Kent(d)ine sahip çık!

Mekân ve zaman insanın istifadesine sunulmuş iki nimet… Lakin insan, mekânı kısmen yönetebilirken zamanı yönetmesi mümkün değildir.

Bismillah…

Mekân ve zaman insanın istifadesine sunulmuş iki nimet… Lakin insan, mekânı kısmen yönetebilirken zamanı yönetmesi mümkün değildir. Ancak ikisinin de ortak özelliği yalnızca verimli kullanıldığında kişiye fayda sağlaması ve verimsiz kullanıldığında zararının yararından büyük olmasıdır.

Mekânlar/yapılar çoğunlukla yaşamak, barınmak, ihtiyaç gidermek için inşa edilir. Hayat düzenimizin varlığının adeta en önemli nişaneleridir. Göçebe yaşamdan kentleşmeye geçiş araştırıldığında bu, daha da anlaşılır olacaktır.

Günümüzde yapılar genellikle fiziki yönü düşünülerek tasarlansa da bu tasarım insanın iç dünyasını dış dünyasından çok daha fazla etkiler. Yapının mimarisinin, kullanılan renklerin, işlemelerin hatta yapının yüksekliğinin psikososyal ve biyososyal etkileri uzun vadede kendini gösterir. Bu nedenle sosyolojik kopuklukların, buhranların giderilmesi adına çalışanlar, çalışmalarına yapıları/mimariyi de eklemelidir. Kentsel dönüşüm kapsamında mimarisi yapılan yapılar, psişik âlem de göz önünde bulundurularak tasarlanmalıdır.

Şehirleşmede ise merkez şu ayet olmalıdır: “Yeryüzünde kibirlenerek yürüme, çünkü sen ne yeri yarabilirsin ne de boyca dağlara ulaşabilirsin.” (İsrâ, 37)

İslam’ın şehirleşme kültürü tevhid üzeredir. Bunu yaparken de yapılar arasında ayrım gözetmez. Tevhidi mimarinin yalnızca camilere, dini merasimlere ya da mescidlere has olması düşünülemez. Zira İslam, belli bir alanda yaşanılan bir ideoloji değil mensuplarının her anını kapsayan bir yaşam biçimidir. Bu yüzdendir ki İslam, mimari de dâhil kişinin her anına müdahildir.

İslam, her işte olduğu gibi mimariye de: “O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahman’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun?” (Mülk, 3) anlayışıyla yaklaşır. Nasıl ki Allah işinde düzenliyse, kullarından da bu düzeni ister. Şu halde geliniz İslam’ın mimariye bakışına nazar edelim.

İslam’da ev; harem, selamlık ve bir avludan müteşekkildir. Harem kadınların, selamlık ise erkeklerin topluluk olarak kullandıkları bölümlerdir. Avlu ise evi dış dünyadan koruyan ve ev halkının bir nevi nefes aldığı bir mekândır.

Bu evlerde ölçü ihtiyaçlardır.  “Çünkü saçıp savuranlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı nankördür.” (İsrâ’ 17/27) ayetinin tecellisiyle gerek mimari gerekse dekorasyon buna göre şekil alır. “Kıyametin koptuğunu görseniz de elinizdeki fidanı dikin.” hadis-i şerifi vesilesiyle İslam mimarisinden doğa da faydalanmıştır. Doğaya saygı duyarak inşa edilen bu evlerde genellikle insan sağlığını koruyan, enerji tasarrufu sağlayan ve geri dönüşümü kolay olan tahta ya da kerpiç kullanılır. Böylece hem kullanılan malzeme tekrar dönüşebilir hem de ev halkı yazın sıcaktan kışın soğuktan korunmuş olur.

İslam mimarisinde iklim de mimariyi önemli oranda etkiler. Şöyle ki evlerin pencereleri iklimi soğuk bölgelerde ısı toplayıcı olarak tasarlanırken, iklimi sıcak bölgelerde güneşin içeriye girmesini azaltacak şekilde tasarlanır. Buradaki asıl amaç insan sağlığını korumak, israfı önlemek ve gereksiz giderlerin önünü kapamaktır.

İslam mimarisine göre inşa edilen evleri dış cephesinden bakınca tanıyabilirsiniz. Zira kıblesini gönlüne kazımış insanlar, evlerini de bu minvalde inşa etmiştir. Evlerin dışarıya açılan kapıları daima kıbleyi gösterir. Böylece ev, günün aydınlığından daha çok istifade edecek ve evin iç düzeni de kıbleye göre düzenlenecektir. Böyle bir evin banyo ve tuvalet yapıları da yine kıble merkezli dizayn edilirken tuvaletin ve banyonun kişinin kıbleye yan duracağı şekilde tasarlandığı görülür. Kıble dikkate alınarak tasarlanan evlerde Allah’a ve Beytullah’a bilerek ya da bilmeyerek saygısızlık yapmak söz konusu bile olmayacaktır.

İslam mimarisinde yapılar insanlara hizmet ederken modern mimaride bunun tam tersi gözlemleniyor. “Kıyamet alametlerinden biri de, yalın ayak, çıplak, yoksul koyun-keçi çobanlarının binaları yükseltmekte birbirleriyle yarış ettiklerini ve böbürlendiklerini görmendir.” (Buhari, Fiten: 25; Ahmed bin Hanbel, Müsned, II/313) Hadis-i şerifin bahsini ettiği kıyamet alameti sayılan mimari, bugün insana hizmet etmek, yaşamda kolaylık sağlamak şöyle dursun, insanların kendi kıyametlerine sebebiyet vermektedir.

Doğal afetler karşısında gayet güçsüz, insan gözünü ve zihnini yoran, dolayısıyla psikolojik olarak olumsuz etkileri görülen, toplumsal açıdan kopuklukların yaşanmasına temel hazırlayan modern mimari, büyük kıyametten çok ahlak, vicdan ve toplumsal dayanışmanın kıyametine sebebiyet veriyor.

İnsanların dört duvar arasına sıkıştırıldığı bu zamanlar, İslam mimarisine en çok ihtiyaç duyduğumuz zamanlardır. Yüksek binalarda enerjisini boşaltamayan çocuklar teknolojinin beyinlerini esir aldığı varlıklara dönüşüyor. Lüks dairelerde ikamet eden yetişkinler ise çevreleriyle dostluklarını korumanın değil ömür boyu borcunu ödeyecekleri yapılarını olası ziyaretçilerden korumanın derdine düşüyor.

Şimdilerde ne evler mutlu ne de içerisinde barınmaya çalışan ev halkı. Nedeni yalnızca mimari olmasa da büyük oranda mimaridir diyebiliriz. Girişte de değindiğimiz gibi: Sosyolojik, ailevi, sağlıkla ilgili ve manevi sorunların giderilmesi için öncelikle mimarinin değişmesi gerek. Yetkililerin bir an önce bu hususu kentsel dönüşüm kapsamına alması elzem görünüyor.

Sonuç olarak belki de birçok insanın hayalinde adımını kapıdan dışarı attığında toprağa basacağı, kışın gül ekip yazın koklayacağı, çocuklarının çamurdan oyuncaklar yaparak eğleneceği, gelen komşuya bahçedeki portakal ağacından koparıp oracıkta ikram edebileceği mütevazı bir mimari vardır. O günler gelir mi bilemem ama o lezzette ve berekette günler geçirmenizi Allah’tan diliyorum. Selam ve dua ile…

Mine Turhan

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.