LEZZETİN VE SEVİNCİN SEBEBİ YAŞANAN SIKINTI VE ZORLUKLARDIR

Başlığı okuyanlar delirdiğimi düşünebilirler. Acele etmeyin. Şöyle bir düşünün… Delirmediğimi göreceksiniz.

Güzel bir özdeyişimiz vardır: “Allah fakir kulunu sevindirmek için önce eşeğini kaybettirir sonra da buldurur.”

Yüce Allah Hz. Adem’i ve eşini cennete koydu. İkisine cennette dilediğiniz gibi yiyin ve için, gezin dolaşın dedi. Netice ne oldu? Kolaylıkla elde ettikleri cennetten zevk almamaya ve gözlerini başka şeye dikmeye başladılar. Şeytana yenik düşmeleri şeytanın onları kandırma gücünden değil, onların zayıf iradelerindendir. Bu hakikati Yüce Allah şöyle beyan eder: “Biz Adem’i azimli bulmadık.” Onlar cenneti hiç zahmet çekmeden elde etmişlerdi. Bunun için de değerini bilemediler. Sonra dünyaya geldiler. Birçok sıkıntı ve zorlukla boğuştular. Yaşadıkları sıkıntı ve zorluktan sonra girecekleri cennetten artık zevk alacaklar. Oradan bir daha çıkmamak için ellerinden geleni yapacaklar.

Çok acıktığınızda yediğiniz yemekten lezzet almanızın sebebi sadece yemeğin lezzeti değil, sizin açlığınızın da şiddetidir. Aynı yemeği tok karna yiyin aynı lezzeti alamadığınızı göreceksiniz. Kendi pişirdiğiniz yemek size çok leziz geliyor değil mi? Sebebini düşündünüz mü? Bunun sebebi zahmet çekip emek vermeniz olmasın!

Çalışıp didinerek, sıkıntı çekerek, zorluklarla ulaşılan her şeyden lezzet alınır ve sevinç duyulur. Dolayısıyla sıkıntı ve zorluklar göründüğü kadar kötü değiller. Yanlış anlamayın bunu söylerken sıkıntı ve zorluk isteyelim demiyorum. Karşılaştığımız zorluk ve sıkıntılar bizlere diz çöktürmesin diyorum. Çünkü neticesi mutluluk ve sevinçtir.

Çocuk annesine bir insanın yaşayacağı bedensel acının en şiddetlisini yaşatarak gelir. Sonuç? Mutlu son… Hem ayrıca zahmet çekerek, sıkıntı yaşayarak ulaşılan her şey aynı zamanda değerlidir de… Çok zengin bir adamın müsrif bir oğlu varmış. Babasının malını çar çur edip gününü gün ediyormuş. Babasının ikazlarına kulak asmıyor, bildiğini okuyormuş. Babası bakmış olacak gibi değil. Ona para vermekten vazgeçmiş. Kendi paranı kendin kazan demiş. Oğlu rahata alışmış ya… Çalışmak mı? Annesinden bir altın almış ve babasına götürmüş. Babasına bu parayı kazandım demiş. Babası parayı almış ve fırlatıp atmış. Oğlun umurunda olmamış. Babası güngörmüş biri, oğlunun yalan attığını anlamış. Karısına oğluna para vermemesini tembihlemiş. Oğul, annesinden de para alamayınca çalışmak zorunda kalmış. Günün sonunda bir lira kazanmış. Getirip babasına vermiş. Babası aldığı gibi fırlatmış. Parasının atıldığını gören oğul, kıyameti koparmış: “Benim o parayı hangi zorluklarla kazandığımı biliyor musun gibi birçok laf etmiş. Babası: “Kendi emeğinle, sıkıntı ve zahmetini çekerek kazandığın bir lira senin yanında ne kadar da kıymet kazandı. Gördün mü?” Babasının bu ikazıyla aklı başına gelen oğul, müsrifliğinden vazgeçmiş. İşte sıkıntı ve zorluğun yaşattığı sevinçle birlikte bir değeri daha…

Sıkıntı ve zorlukların bir başka yönü de zamanı uzatmalarıdır. Zaman onlarla uzar. Böylece yaşam zamana yayılır. Sıkıntılı anlarda zaman geçmez değil mi? Oysa sevinçli zamanlarda zaman ne kadar da kısa gelir. Alın size zamanı göreceli de olsa uzatmanın kaynağı…Kısacası şunu demek istiyorum; sıkıntılar, gam ve kederler isyan sebebi olmamalıdırlar. Rabbim kimseye sıkıntı ve keder vermesin, verdiğinde de sabredip istifade edenlerden eylesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.