Ramazanı Yaşamak

Ramazan’ın ikinci yarısına giriyoruz.

Tüm fitne ve karıştırma çabaları, rahmet, bereket ve mağfiret ayının güzelliklerini örtemiyor Allah’a şükür.

Kimileri bu ayda kalbini arındırma gayretinde mesafeler alırken, kimileri de yarınları için hüsran balyaları hazırlamakla meşguldür.

Fitne kazanları kaynamaya devam etmektedir.

Birileri, halkın reddedeceği kesin olan ideolojilerini Alevilik ile maskelemek istiyor.

Bir süre önce kapıları işaretleyerek gerginlik oluşturma çabaları tutmayınca, Aleviliğin ayrı bir din olduğu iddiası ile nabız yokladılar.

Ummadıkları bir tepkiyle karşılaştıklarında geri adım atıp başka alanlara göz atmaya başladılar.

Ramazan davulcusundan rahatsız olan bir aileyi bahane ederek yeni Madımak senaryoları yazdılar.

Konunun Ramazan ayında ısıtılması, ortamın gerilmesi manidardır.

Her tutmayan projeden sonra yenileri gündeme getiriliyor.

Gazetemizde haberini okuyacaksınız, Adana Sodes’in yaptıkları mesela…

Resmi sitesinde SODES şöyle anlatılır:

“SODES istihdam, sosyal içerme, kültür, sanat ve spor olmak üzere üç bileşenden oluşmaktadır.”

Ama Adana’da faaliyet alanını biraz daha geniş tutmuş Sosyal Destek Programı.

Madde bağımlılarının topluma kazandırılması için hiçbir şey yapmayan görevliler, İslami derneklere giden gençlerin muhbirleştirilmesi için kaynak aktarabiliyor.

Dünyayı vererek insanların ahiretini harap etmek istiyorlar.

Tüm imkânlarını harcıyorlar.

Fitne devam ediyor.

Hemen yanı başımızda devam eden savaş…

Ramazan’ı kaale almadan insanlar öldürülüyor Suriye’de.

Şehirler harabeye dönüşüyor, insanlar mülteci durumuna düşüyor.

Bir coğrafya yanıyor.

Bir kültür, bir medeniyet tahrip oluyor.

Ulusalcı damarlar kabarıyor, garip ittifaklar içimizi acıtıyor.

Sonra bunlar yetmezmiş gibi birileri inanç kodlarımızla oynamaya çalışıyor.

O kadar pervasız, o kadar haddi aşmış kimselerdir ki, 1400 yıllık İslam kültür ve geleneğini bir çırpıda alıp atabiliyorlar.

Biri çıkıp kaderin imanın şartı olmadığını söylüyor, bir diğeri İmam Ebu Hanife’yi, İmam Şafii’yi diline doluyor, onlarla alay ediyor.

En uygun ayın Ramazan olduğunu düşünüp, esas hamlelerini bu aya saklıyorlar.

Geçen yıl teravihi diline dolayan tahribatçı, bu yıl orucun süresi konusunda kafa bulandırıyor.

Zihinlerde oluşturdukları tahribatın, inanç ve ibadetlerde oluşan yozlaşmalardaki paylarının onları memnun edip etmediğini bilemiyorum; ama bildiğim şey, ilmin insana kazandırdığı tevazunun zerresine sahip olmadıklarıdır.

Şişen ilim depoları, kemal vasıfları kazandıracağına, onları gittikçe düşürmektedir.

Bir projenin adamı olup olmadıklarını bilmiyorum; ama eskiden bir proje kapsamında çalışanlardan daha az tahribata sebep olduklarını düşünmüyorum.

Tüm bunlara rağmen dileyen yine de Ramazan’ın rahmet ve bereket ikliminden faydalanabilir.

Bu buruşuk ayrıntılara takılmayıp ibadetin berrak ikliminde güzellikler bulmaya devam edebilir.

İnsanı yücelten şey, hesapsız ve pürüzsüz bir kulluktur.

Ramazan herkesin önüne bu fırsatı sunuyor.

Sanki durmadan çağırıyor Ramazan.

“Günaha ve isyana dair her şeyi bir kenara bırakıp kendinize dönün” diyor.

“Gücünüze, malınıza, bilginize değil, Allah’a güvenin” diyor.

Ona önyargılarla, sıkıntı ve mazeretlerle yaklaşmamak gerekir.

Ona teslim olduğunda seni kulluğun berrak iklimine taşıyabilir.

Bakışını, duruşunu, öfkeni ve sevgini de kontrol eder.

O yüzden diyorum ki, bırakalım ayrıntıları, esasa dönelim.

Allah’ı ve ahireti her şeyin önüne koyalım.

Hesaplarımızın, modern kavramlarla kirlenmiş algılarımızın, inancımıza yön vermesine izin vermeyelim.

Ramazanı Ramazan gibi yaşayalım.

Rabbim bayramlarımızı, mazlum, mağdur ve mahpus kardeşlerimize kavuşacağımız günlere dönüştürsün.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.