Resul-i Ekrem (SAV) gibi yaşamak

Bereket dolu bir mevsimin arifesindeyiz. Allah-u Teâla’nın insanlığın içinden seçtiği, kâinattaki bütün mahlûkata büyük bir numune ve olgu olsun diye en güzel ahlakla yetiştirdiği ve hayatımıza müdahale edip ideal ve onurlu bir hayat yaşamamız için rehberimiz kıldığı Resul-i Ekrem (SAV)’in doğumunu milyonlarla birlikte kutladığımız bereketli bir iklime bir kez daha adım atıyoruz.
Bize Allah-u Teâlâ’nın kelamıyla gelen, bir taraftan Onu bize anlatırken diğer taraftan nasıl yaşamamız gerektiğini öğreten Resul-i Ekrem (SAV)’in doğumunu kutlamakla, Ona karşı sevdamızı, muhabbetimizi, yolunun yolcuları olduğumuzu, bütün işlerimizde Onun safında yürüyeceğimizi ve Ondan başka ölçü kabul etmeyeceğimizi ortaya koyuyoruz.

Onun doğumunu kutlarken göğsümüzü gere gere yolunda olduğumuzu haykırıyoruz. Ancak, yüzbinlerle ve milyonlarla birlikte bunu dile getirirken verdiğimiz sözün gereği olarak kendimizde ve etrafımızda Hz. Resul-i Ekrem (SAV)’in istediği ve yaşadığı gibi bir yaşam şekli oluşturup büyük bir değişime önayak olmamız gerekirken bu değişimin toplumsal boyutta gerçekleşmediğini acı acı müşahede ediyoruz. Oysa bu sevda toplumsal bir dönüşüme ve inkılaba dönüşmeliydi. Hayatımızı Resul-i Ekrem (SAV)’e uydurmalı, Onun yaşadığı gibi yaşamalıydık.

Hz. Peygamber (SAV) Mekke’de orta bir hayat yaşarken Allah-u Teâla tarafından aşama aşama peygamberliğe hazırlandı. Otuz beş yaşından sonra Mekke’nin etrafındaki tepelere, özellikle de Nur Dağı’na çıkıp Allah-u Teâlâ’nın ayetlerini gözetleyerek tefekkür etmeye başladı. Gökyüzünü, yıldızları ve yeryüzünü derinden derine gözden geçirdi. Farklı şekillerde yaşayan varlıkları inceledi. Allahu Teâlâ’nın yaratmadaki kudretini müşahede etti. Zikretmeye başladı Allah-u Teâlâ’yı. Ruhen ve zihnen büyük bir olgunluğa erişti. Araplar Hz. Resul-i Ekrem (SAV)’in peygamberlikten önceki durumunu anlatırken “İnsanların en akıllısı ve en onurlusu” ifadesini kullanırlar. Kırk yaşına basınca zihin, kalp ve ruh olarak en mükemmel bir seviyeye ulaşmış, kemalin en üst seviyesini yakalamıştı. Vahiy alma ve insanlara yol gösterip hidayete çağırma ruhiyesine erişince Allahu Teâla kemalin en üst noktasına erişmiş Resulüne vahyini göndermeye başladı.

Hayatımızın her alanında bize numune olacak bu kâmil insan, peygamberliğinin ilk merhalesinde kapsamlı bir mücadele başlattı. İnsanlık tarihinin en numune günlerini oluşturan bu büyük mücadele 23 yıl sürdü. Onun mücadelesi insan hak ve hukukunu çiğneyen zalimlere, müstekbirlere ve tağutlara karşıydı. Günümüzde olduğu gibi fitnelerin insanları kuşattığı, zulüm ve zorbalığın kâbus gibi çöktüğü ve ahlaksızlığın büyük bir felakete dönüştüğü bir ortamda davetini sürdürdü. Davet yoluna döşenmiş devasa engeller ve acımasız düşmanlar mücadelesini zorlaştırırken Allah-u Teâla’dan gelen vahiy Onu büyük bir güçle donatıyor ve azmini zirvelere çıkarıyordu. Büyük değişimi gerçekleştirmek için bütün gücünü kullandı, azimle çalıştı ve zor olanı başarıp yeryüzü semalarına İslam’ın bayrağını dikti.

Onun yorulma bilmez çabalarıyla peygamberliğinin 13 yıllık sıkıntılı Mekke döneminde bir grup ashabı bütün zorlukları göze alarak ellerindeki her şeyi feda etmeye hazır bir ruhiyeyle İslam binasının temelinin sarsılmaz sütunlarını diktiler. Hz. Resul-i Ekrem (SAV) cehaletin ve zulmün dalga dalga yayıldığı bir toplumda büyük bir inkılâp gerçekleştirdi. Zihinleri aydınlatıp iradeleri güçlendirerek İslam medeniyetinin temellerini attı.

Davet ettiği toplumun dayandığı cahili değerler, kör taassup, boş ve anlamsız şeyler uğruna mücadele, derin kin beslemeler, katı yüreklilik, sert tabiatlar, zulüm ve şehvet düşkünlüğü gibi özellikler insan hayatını çıkmaza sokarken dikenli ve nüfuzu mümkün olmayan katı taşlar arasından yemyeşil fidanlar yükseldi. İhlâs ve takva ruhuyla gelişen bu fidanları hiçbir fırtına yerinden koparamadı. On üç yıllık zor bir mücadele sonunda İslam toplumu ve İslam medeniyeti bu temeller üzerinde inşa edildi.

Hz. Resul-i Ekrem (SAV)’den bu yana temelde birçok şey değişmezken eşya ve araçlarda büyük değişiklikler gerçekleşti. Ancak karşımızda yine yaygın bir cehalet yine şehvet düşkünlüğü ve zulüm, farklı şekillerde de olsa ortalığı kasıp kavuruyor. Bütün bunlarla mücadele edip tertemiz bir toplum oluşturma ve cahili hayattan İslam’a adım atma çabasında Hz. Resul-i Ekrem (SAV)’in yaşayarak ortaya koyduğu mücadele ve davet birikimiyle karşı karşıyayız. Onun gibi, insanlarla birebir ilgilenip davetimizi her tarafa ulaştırırsak büyük değişimi mutlaka yakalayacağız.

Bundan böyle yapmamız gereken sadece Resuli Ekrem (SAV)’in kutlu doğum günlerinde değil, hayatını ve mücadelesini her alanda numune olarak önümüze koyup onun gibi yapmak zorundayız. Hayatımızı sünnet-i seniyyesiyle şekillendirmezsek muvaffak olamayız. Olaylara Onun bakışıyla bakmalı, hayatı Onun yaşadığı gibi yaşamalıyız. Bütün zamanlarımızı Hz. Resul-i Ekrem (SAV)’in emrine vermeliyiz. Onun, Allah-u Teâla’dan bize getirdiği Kur’an ve Kur’an’ın yaşayan şekli olan Sünneti hayatımıza yön vermelidir. Büyük değişimin ve İslam’ın hayata hükmetmesinin biricik yolu budur.
 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.