Sırtını kime dayamış?

Türkiye'nin DAİŞ ve PYD'yi hedef alan “Fırat Kalkanı” operasyonu Suriye coğrafyasında at koşturan birçok kesimi tedirgin etmiş görünüyor.

Kimileri “Suriye bataklığı”ndan söz ederek uzun vadede Türkiye'nin kaybedeceğini ileri sürerken, hükümet yanlısı kimileri ise “Fetih şarkıları” söylemeye başladılar.

Amerika ve Avrupa tedirgin, Rusya endişeli, PKK-HDP-YPG-KCK ise öfkeli…

Öfkelerini yüzlerine ve sözlerine de yansıtanlar var bu arada.

HDP eşbaşkanı Figen Yüksekdağ, herkesi Münbic (ya da Menbic) üzerinden tehdit etmiş.

Hani o sırtını bir yerlere dayayan eşbaşkan var ya, işte o!

“Türkiye'deki demokrasi güçlerinin işgal ve saldırı harekâtına sessiz kalmayacağını belirteyim. Nasıl 6-8 Ekim sürecinde Kobani'nin IŞİD tarafından işgal edilmesi Türkiye'deki Kürt halkını, bizleri, tüm demokrasi güçlerini harekete geçirdiyse, demokratik bir sahiplenmenin yükselmesine vesile olduysa bugün de Rojava'ya dönük saldırganlık muhakkak Türkiye ve Kürdistan cephesi tarafından güçlü bir sahiplenme ile yanıtlanacaktır ki öyle de olması gerekir.”

Demek ki, ne imiş? 6-8 Ekim olayları, vahşeti, vandallığı, yağma ve hırsızlığı zirveye çıkaran, “demokratik bir sahiplenmenin yükselmesine vesile olan” olaylarmış.

Bu arada Figen'in dediğine göre kendileriyle beraber tüm demokrasi güçleri harekete geçmiş!

Demokrasi güçleri, sonrasında “demokratik sahiplenmenin” aşırı yükselmesinden dolayı hızlarını alamayıp “demokratik özerklik” çukurlarında çocukları kurban ederek barışa katkı sundular.

Biz dönelim Figen'e ve ideolojik kökenine.

HDP eşbaşkanı olarak meclise girmeden önce ESP (Ezilenlerin Sosyalist Partisi) genel başkanı idi. Herkes bilir ki, ESP denilen oluşum MLKP'nin (Marksist Leninist Komünist Parti) legal görünümüdür. Zaten Figen Yüksekdağ da MLKP'den bir dönem yargılanmıştır.

MLKP hareketi kendini TKP'nin (Türkiye Komünist Partisi) yolunun asıl takipçisi olarak adlandırmaktadır. 1994'te ana iskeletini TDKP'nin (Türkiye Devrimci Komünist Partisi) oluşturduğu dört grubun birleşmesi sonucu oluşturulmuştu.

TDKP, keskin Marksist çizgisiyle bir dönem PKK'yi eleştirdi ve “Feodaliteden sıyrılamayan, küçük burjuva hareketi” olmakla suçladı.

95-96'lı yıllarda legalleşme ile beraber MLKP adı altında silahlı mücadele başlatan örgüt, büyük operasyonlara muhatap oldu, çok sayıda üyesi ve militanı yakalandı. Bu süreçte diğer sol gruplarca illegal yapılanmanın ne anlama geldiğini bilmemekle, PKK ve DHKP'nin kötü bir kopyası olmakla eleştirildi. Son yıllarda ise Öcalan'ın “çatı parti” projesinde ön plana çıktılar ve HDP çatısı altında meclise girdiler.

Figen Yüksekdağ, yer yer PKK'den bile daha keskin bir söylem kullandı ve bu da HDP'yi pasiflikle suçlayan “Kandil baronları”nın çok hoşuna gitti. Bu arada “Esad lobisi”nden kimi İslamcı kesimlerin de bulunduğu “Emperyalizme ve NATO'ya karşı Eylem Birliği” projesinde de “doğal olarak” yer aldı. “Doğal olarak” diyorum, çünkü ideolojilerinin temeli NATO ve ABD karşıtlığına dayanıyordu.

Süreç bu karşıtlığın sadece sloganik kaldığını ortaya çıkardı.

Suriye iç savaşı devam ederken Rojava'da PYD'nin hormonlu yükselişiyle yeni bir “çatı askeri yapılanma” ortaya çıktı. MLKP de hemen silahlı güçlerinin önemli bir kısmını Rojava'da YPG'nin kontrolüne verdi.

YPG, DAİŞ karşısında yenilmeye başlayınca devreye Amerika girdi. YPG bu destekle DAİŞ'i geriletti.  Amerika “YPG bizim kara gücümüz” açıklaması yaptı.

Şu anki tabloda PKK, MLKP gibi Marksist ve “Antiemperyalist” olduklarını söyleyen örgütler, emperyalizmin en somut hali olan Amerika'nın şemsiyesi altında emperyalizme karşı bir savaş veriyorlar. Sıkıştıklarında yardımlarına Amerika yetişiyor.

Sanırım bu kadar ayrıntıdan sonra Figen ve dostlarının “sırtlarını nereye dayadıkları” konusu artık anlaşılmıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.