Siz kimlerdensiniz?

Bu haftaki köşe yazımı bir aile öyküsüyle sürdürmek istiyorum. Evlilik ölçütlerinin değiştiği ve zorlaştırıldığı günümüz dünyasında umarım bu satırlarımız karanlığa çakılan bir kibrit çöpü işlevini görsün. Öyküyü, aile ahvalini yansıtan mesajlar barındırdığı için buraya alıyorum.

Şöyle ki; bir genç evlenme hazırlığına girişmiş ve edep dairesinde kendine bir hayat kurmak istiyordu. Genç adam, yaşadıkları karşısında dertli ve çile yüklü bulutlardan dara çekilmişti adeta... Kolay değildi, çünkü o, henüz küçükken anne ve babasını kaybetmişti.

Sürgünler ve zindanların ardından günler haftaları, haftalar ayları ve aylar da yılları kovalayadursun. Delikanlı genç, bırakılan bir miktar mülkün geliri ve dostlarının yardımıyla zor da olsa üniversite tahsilini bitirmiş, artık kazançlı ve helal bir işin sahibi olmuştu. Ancak, küçük yaşta hem annesini, hem babasını yitirmenin hüzün ve acısını hayatı boyunca hep yanında taşımıştı.

Evlenme kararı vermesinin ardından, bu temiz ahlaklı gencin neşesi artmış, hayat bağları daha da kuvvetlenmişti. Ancak düğünden birkaç gün önce, asık surat ve bozuk moralle bana geldi. Belli ki üzüntüsünü anlatacaktı. Fakat başlangıç kelimelerini bulup söze başlamanın güçlüğü içindeydi. Anlatmamak için kendini epeyce sıktı, ama olmadı. Bir süre sonra, rüzgar yiyip dayanağından kurtulan kapı gibi gümledi.

Meğer o sabah, nişanlısının teyzesi biraz küçümser bir edayla yanına gelip, gence şöyle demiş: "Dostlarımız kızımızın kiminle evlendiğini öğrenmek istiyorlar. Sizi söylüyoruz, ama soruyorlar; acaba kimlerden diye. Ne dememizi arzu ersiniz?"

Çilekeş ve bir o kadar tecrübeli genç, bu soruya da, bu sorunun sorulma biçimine de içerlenmiş olmalı ki cevabı hemen yapıştırmış: "Hanımefendi, 'dürüst, dindar, karakterli, erdemlilerdendir' dersiniz, oldu mu?"

Öykü böyle... Ancak hakikat olan, evlilikte kadının dindar ve saliha olması kadar erkeğin de bu vasıfları taşımasıdır. Hem boğaza kadar harama batmış, gözü haramda, günahkâr erkeklerin dahi, dindar ve iffetli adayları tercih etmek istemesi fıtrattandır. Bu duygu, insanın fıtratında var olan bir duygudur. Evliliğin başlangıcında kadında bu vasıflar aranmalı ve diğerlerinden fazla bu vasıflara itina gösterilmelidir.
Eşlerden her biri, nefislerinin ve namuslarının korunması hususunda -Allah muhafaza- dini ve ahlâki bir zafiyet içerisinde iseler, halk arasında rezil olup tez zamanda aile müessesesini yıkmış olurlar. Üstelik bu durum ailede karmaşaya sebebiyet verip eşlerin muhabbetini yok edeceği gibi onları Allah(c.c)'ın katında da mesul kılacaktır.

Ahlaki ve dini zafiyeti doğan böylesi aileler, rol model ve örnek aile olma vasfını da yitirmiş olur. Kaldı ki evlilikte taraflar, kindarlığı değil, dindarlığı, ahlâkı ve dürüstlüğü ölçüt almalıdırlar. Üstelik eşler güzel ahlâk, dindarlık, sadakat, ahde vefa, saygı ve sevgi vasfı gibi, evliliği ayakta tutan yüce değerlere bağlı kaldığı sürece mutlu olurlar.

Hz. Peygamber(s.a.v), aile binasının sağlam temellere oturması hususunda erkeğe, dindar ve İslam'ı yaşayan bir kadınla evlenmesini şiddetle tavsiye etmiştir. İslam, mümine bir kadının da aynı hakka sahip olduğunu, dindar ve namuslu bir eş beğenme hakkının elinden alınamayacağını da söylemekte fayda görüyorum.

Resul-ü Ekrem(s.a.v) buyurdular: "Kadın, malı, soyu, güzelliği veya dindarlığı için tercih edilir. Sen dindar olan kadını tercih et."

Mutlu ve huzurlu bir aile hayatını sürdürmenin sırrı, Allah'ın (c.c) "Nefsinizi ve ehlinizi ateşten koruyunuz" emrinde gizlidir vesselam!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.