Teknoloji ve Toplum

Teknoloji ve Toplum

Pandemi dönemiyle beraber birçok sorun yeniden açığa çıktı veya tartışılmaya başlandı. Yaklaşık 7 aylık süreç içerisinde özellikle bir konu öne çıktı: dijitalleşme.

Pandemi dönemiyle beraber birçok sorun yeniden açığa çıktı veya tartışılmaya başlandı. Yaklaşık 7 aylık süreç içerisinde özellikle bir konu öne çıktı: dijitalleşme. Hemen herkes dijital bir döneme girdiğimize dair yorumlarda bulunuyor. Tabii bu yorumlar her şeyin bir biçimde uzaktan yapıldığı uygulamalar üzerinden gerçekleşiyor. İlk olarak uzaktan eğitim ve ardından dijital ortamlarda evden çalışma veya internet bankacılığı gibi pandemi önlemleri farklı kehanetlerin sıralanmasına da yol açıyor. Teknolojik aletlerin yaygın kullanımının pandemi döneminde arttığı yadsınamaz bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Ağıt yakmak veya alkış tutmak yerine teknoloji ve toplum ilişkisi üzerine yeniden düşünmeliyiz. Bu açıdan eleştirel bir sorgulama içerisine girmek konuyu gerçekçi ele alabilmeyi mümkün hale getirecektir. Galat-ı meşhur olan ‘bıçak’ kullanımına dair metaforun yani sahibinin eline göre şekillenir anlayışının ötesinde teknolojiye odaklanabiliriz. Çünkü teknolojiyi kullanmak salt bireysel olgu değildir.

İlk olarak, teknoloji ve toplum arasındaki ilişki gerçekten nötr bir ilişki midir? Sıkı bir teknoloji eleştirmeni olan Neil Postman bu ilişkinin nötr olmadığını savunur ve teknolojik değişimlerin ideolojik bir işleve sahip olduğunu hatırlatır. Teknoloji, girdiği kültürel ortamda ona yüklenilen anlamdan ziyade kendi anlamı ile orada bulunur. Kültür ona anlam katmaktan ziyade o kültüre anlam katar ve onu değiştirir. Fakat bu tartışmalar yerine her yenilikte ısrarla fırsatların konuşulmasına karşın ayağı yere basan eleştirel tutum sergilenmez. Ya da komplo teorileri ile tartışılması gerekilen amacından saptırılır. Postman’ın vurgusu ise her kültürün teknoloji ile müzakere masasına oturma zorunluluğu olduğu yönünde; teknoloji neler kazandırıyor veya neler kaybettiriyor?

Her teknolojik değişim özünde toplumsal değişimdir. Yeni teknolojilerin kullanımı kültürden neşet eden kavramları veya kurumsal yapıları yeniden düzenler. Kavramların anlamı değişir. Postman’ın örneği üzerinden gidecek olursak ‘özgürlük’ kavramı teknolojik değişimler ile aynı kalmaz. Alet kullanan bir toplum ile teknolojik yeniliklerin toplumsal yaşamı kuşattığı bir toplum da özgürlüğün içeriği/anlamı aynı değildir. Ya da mahremiyet olgusunu düşünelim. Modernlik öncesi mahremiyet algısının ve anlayışının kitle iletişim araçlarının geliştirildiği modern dönemde aynı olduğu varsayılamaz. Özgürlüğün sınırının ne olduğu veya mahremiyetin neleri içerdiği/içermediği yeniden tanımlanır. Dolayısıyla teknolojinin kültürel alanı ciddi bir şekilde dönüştürdüğü aşikâr bir gerçek. Bu dönüşümü teknolojinin kültürü zorunlu olarak belirlediği bir bakış açısıyla görmenin hatalı olacağını da not edip, niyetimin bu şekilde bir kavrayış olmadığını da belirteyim. Yani teknoloji ile toplum arasında bir ilişki vardır fakat bu salt alt yapı-üst yapı arasındaki ilişki gibi değildir.

Diğer bir konu ise teknolojik araçlara sahip olmanın, bilgi ile güç arasındaki bağlantıyı açığa çıkardığıdır. Teknolojik üretimle elde edilen bilgilerin (enformasyon/araçsal bilgi) toplumsal alanda kullanımı birilerini siyasi ve ekonomik olarak güçlendirir. Dolayısıyla bilgiye ve bilgeliğe olan bakış açısını da değiştirir. Bilgi tekellerinin oluşmasına sebep olur. Bilgi tekelleri ise bilgeliğin dönüştürür ve bilge olmayanların haksız bir şöhrete ulaşmasını kolaylaştırır. Postman bu konuda öğretmen örneğini vermektedir. Öğretmenlerin, televizyon karşısında duydukları sevince şaşırır. Öğretmen, kısa vadede televizyonu sevinç ile karşılasa bile uzun vadede teknolojinin onun eğitici olma rolüne son vereceğini farkında değildir. Aynı şekilde uzaktan eğitim sürecini daha güncel bir örnek olarak bu çerçevede düşünebiliriz.

Sorulması gereken asıl soru, teknolojik yenilikler kimlerin gücünü arttırıyor? Ya da kimler kazanıyor? Kimler kaybediyor?  Bilgisayar teknolojisi büyük şirketlerin gücünü arttırmakta ve insanların özel yaşamlarını gözetim altına olarak herkesi ulaşılabilir, izlenebilir ve hatta işlenebilir kılmaktadır. Özgürlük ve güç kazananlar kimler? Ve özgürlüğünü kaybedenler kimler? Yapay zekâ teknolojisinin geliştirildiği ve topluma olası etkilerinin konuşulduğu bugünlerde bu ilişkiyi yeniden düşünmek gerekiyor. Bu teknolojilerin insan faydası için kullanılacağı konusunda emin miyiz? Zygmunt Bauman, gelecek olana hazırlıksız yakalanmamak için saadet öngörüsünden çok sistematik bir kötümserliğe muhtaç olduğumuzu söyler.

İletişim teknolojileri aracılığıyla gündelik yaşamda neleri kaybettiğimizi hiç sorguladık mı? Tarih boyunca hiçbir insan eylemi bu kadar ekrana bağımlı olarak gerçekleşmemiştir. İmajlarla ile kuşatılmış bir toplumda gerçeklikle kurduğumuz bağı sürekli yeniden yapılandırıyoruz. Enformasyon patlaması içerisinde gerçeğin ne olduğuna dair uzlaşı sağlayamıyoruz. Çünkü parçalı gerçeklik anlayışlarına maruz kalıyoruz. Hakikat ve yalanın iç içe geçtiği, yaşamın her gün yeniden tersyüz edildiği görüntü evreninde bir o yana bir bu yana salınıyoruz. Gittikçe belirsizleşen bir evrende toplumsal düzen krizi yaşıyoruz.

Bu gelişmenin diğer bir sonucu ise dünya ile ilgilenme şeklimizdir. Sosyalleşme ve toplumsal ilişki kurma biçimimiz değişiyor.  Her geçen gün dünya ile aramıza mesafe koyuyoruz. İçinden geçtiğimiz pandemi dönemi de bu mesafeyi arttırıyor. Maddi kısıtlamalardan kaçınmak için kurgusal bir evrende birbirimize temas etmeyi pratik dünyanın temasına yeğliyoruz. Bu yapay evrenin sunduğu yaşam vaadinde dokunuşun yerini görüş alıyor.

Yaşanan olaylara karşı duyarlılığımızı yitiriyoruz. Çünkü ürkütücü olandan uzak duruyor veya onun karşısında nötrleşiyoruz. Risk almaktan kaçınıyoruz. Hassasiyet payı çıkarmadan ilişkiler kuruyoruz. Oysa çevremizle anlamlı bir ilişki kurabilmenin tek yolu hassasiyettir. Dolayısıyla soyutlandığımız ve mesafe kurduğumuz bir dünya bize güvenli bir liman olarak görülüyor.

Teknoloji ve toplum ilişkisinde sorgulamamız gereken nokta her bir teknolojinin kendisine ait bir rolü olduğu ve bu rollerin ekonomik ve siyasi bağlantılara sahip olduğudur. Kim kazanıyor ve kim kaybediyor sorusunun ısrarla sorulması teknolojinin bu mantığından kaynaklanıyor. Bu sebeple eleştirel aklı sürekli diri tutmamız gerekiyor.

Yusuf Fırat

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.