M. Şerif DURMAZ

M. Şerif DURMAZ

Yolun yolumuz, davan davamızdır

Bir değerdi aziz ağabey. Bizler için, toplum için, ümmet için. Kısa ömrüne çok şey sığdırdı. Daima hareketliydi, daima bir telaş içindeydi. Ömür kısa, zaman az; yapacak çok iş var diyordu. Örnek aldığı yüce şahsiyetler gibi kendini İslami hizmete adamıştı. Dünyevî bir beklentisi, ekonomik bir kaygısı yoktu. Toplumun değerlerinden uzaklaşmış olması en büyük kaygısıydı.

İlden ile, programdan programa koşturuyordu. Kimi zaman gençlere, kimi zaman bayanlara, kimi zaman büyüklere sohbetler veriyordu. Kimi zaman da konferans ve mitinglerde tarihi konuşmalar yapıyordu. Hür ve adil bir toplumun inşasının gerekliliklerini yaptığı konuşmalarda ve kaleme aldığı yazılarda dile getiriyordu. Her daim devletin dininin adalet olması gerektiğini vurguluyordu. Bir saat adaletle hükmetmenin, bir sene nafile ibadetten hayırlı olduğunu yöneticilere hatırlatıyordu.

İslamî hizmetlerden dolayı zindanlarda bulunan Yusufiler için çok yoğun bir şekilde çalışmalar yapıyordu. Onların hürriyetlerine kavuşmaları en büyük arzusuydu. Elinde imkân olanların harekete geçmesi ve adımlar atması için her fırsatta o azizlerin yaşadıkları hukuksuzluk ve adaletsizlikleri dile getiriyor ve çözüm önerilerini sunuyordu. Yakın çalışma arkadaşları, bu konuda yaptığı mücadeleye yakinen şahittirler.

Evrensel düşüncelere ve cihanşümul bir bakış açısına sahip entelektüel bir şahsiyet olan aziz ağabeye Cenabı Allah çok önemli kabiliyetler vermişti, o da bunun gereğini gece gündüz davaya hizmet ederek yerine getiriyordu. Hizmeti canla başla, aşkla şevkle yapıyordu. Bu yolda yorulmadan, zorluklara ve engellere takılmadan hizmetini sürdürmeye devam ediyordu.

Sevecen, mütebessim çehreli, muhatabını dinleyen, karşındakine değer veren vasıflara sahipti. Onunla tanışanlar, ondan memnun kalırdı. Onu dinleyenler, konuşmasının bitmesini istemezdi. Zira sözleri ve tespitleri çok yerindeydi. Hikmet ehliydi. Nerede neyi ve nasıl konuşacağını çok iyi biliyordu. Aynı şekilde dinleyen biriydi, iyi bir dinleyiciydi. İnsanlar ona dert ve sıkıntısını anlatınca araya girmeden dinliyordu. İnsanların ona söyleyecekleri bitince, onları rahatlatacak ve kalplerini mutmain edecek cevaplar veriyordu.

Samimiydi, ihlâslıydı, ibadete çok önem veriyordu. Bir dava erinin Allah ile bağının çok kuvvetli olması gerektiğini dile getiriyordu. Eğer bir iş yapılacaksa, eğer bir adım atılacaksa Allah için olması gerektiğini söylüyordu. Allah rızası gözetilmeden yapılan işlerin ehemmiyetinin olmadığını vurguluyordu. Asıl başarının istikamet üzere olduğunu, asıl kazancın da Allah rızasında olduğunu ifade ediyordu.

Siyasi konuşmalarında İslam ümmetinin yaşadığı acılara ve çektiği sıkıntılara dikkat çekiyordu. Müslüman kardeşlerinin dertleriyle dertlenmeyi görev addetmişti. İslam âleminin birlik ve beraberliğinin sorunların çözümü için çok gerekli olduğunu sürekli söylüyordu. Emperyalistlerin, Müslümanların sorunlarını çözmek gibi bir dertlerinin olmadığını, o yüzden Müslümanların sorunlarının çözümü için emperyalistlerin meselelere dâhil edilmemesi gerektiğini ısrarla dile getiriyordu.

Onunla ilk karşılaşmamız, 2011 yılında Batman’da Dünya Kudüs Günü programı kapsamında düzenlenen kitlesel basın açıklamasında olmuştu. Konuşmacı oydu. Mikrofonu eline alıp konuşmaya başladığında herkes pürdikkat dinlemeye başlamıştı. Çok önemli tespitlerde bulunarak müthiş bir siyasi konuşma yapmıştı. O günden sonra sürekli dillerde o vardı. Danıştığımız, istişare ettiğimiz, fikirlerini ve olaylara yaklaşımını merak ettiğimiz şahsiyetlerin başında geliyordu.

HÜDA PAR’ın 3. Olağan Büyük Kongresi sonrasıydı. Allah kısmet etmişti, kongreden sonra Ankara’da iki günümüz birlikte geçmişti. Gece parti genel merkezinde birlikte kalmıştık. Uzun uzadıya sohbet etmiş, ümmetin ve toplumun geleceğini konuşmuştuk. O bir kanepede, ben bir kanepede yatmıştık. Sabah namazını birlikte kılmıştık. Namaz tesbihatında öyle güzel ve öyle uzun bir dua ederek bizleri mest etmişti. O iki gün boyunca ondan çok etkilenmiş, çok şey öğrenmiştim. Her davranışı, her hareketi, her adımı bir örneklik teşkil etmişti benim için.

O siyasi bir dehaydı, bizlerin hocasıydı, gençler için rol modeldi, aziz davanın gonca gülüydü. Ondaki vasıflar, bir İslam davetçisinde olması gereken vasıflardı. Tüm güzel vasıfları kendinde toplamıştı. Onu anlatmaya kelimeler kifayet etmede aciz kalır. O bizim için numune-i imtisaldı. İslam’ın neferi, davamızın sesi ve savunucusuydu. Genç yaşta aramızdan ayrılışına üzüldük, hem de çok üzüldük. Ancak Rahman onu bizden daha çok sevmiş olmalı ki onu yanına aldı. Biz ona doyamadık, yanımızdayken de doyamıyorduk. Ondan çok razıydık, Mevla’mız da ondan razı olsun inşallah.

Şimdi bize düşen; gece gündüz hizmet ettiği davasına sahip çıkmaktır, o aziz dava için serdengeçti olmak ve davanın sesini ve mesajını kitlelere ulaştırmaktır. “Karşılıksız iyilik yapmaya devam, insanlar bilmese de Allah biliyor” vasiyetini layıkıyla yerine getirmektir. Rabbim senden ebeden razı olsun güzel insan, seni Resul-i Zişan’a komşu eylesin. Seni özleyeceğiz. Aziz davamızın mümtaz şahsiyetlerini unutmadığımız gibi seni de unutmayacağız. Yolun yolumuz, davan davamızdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.