Yusufiler meselesi

Yüzde yüz haklı olduğunuz bir meseleyi, günümüz şartlarında salt “mağduriyet” üzerine kurulu kampanyalarla bir yerlere vardırıp sonuç almanız neredeyse imkansızdır. İnsanları, hatta toplulukları mensup oldukları aidiyet özellikleri üzerinden hayat boyu mağdur etmenin “kural” haline getirildiği modern toplumlarda bu durum daha da zorlaşmaktadır. Günümüz topluluklarının salt “mağduriyet” tavrına karşı takındığı en belirgin tavır, son model Mercedes’le kırmızı ışıkta beklerken “Suriyeli taklidi” yaparak yanına yaklaşan “yerli dilenciye” karşı “modern beyefendilerin” takındığı küstah tavırdan farksızdır.

Bu genellemeleri burada noktalayarak asıl meseleye geçeyim. Bazen; Gece evinde ailenle birlikte uyursun, eşkiyanın biri evine dadanır, fark edip uyanınca da eşkiyanın mermilerine hedef olursun. Bazen de; Aynı şartlarda evine dadanan eşkıya ile yüzyüze kalırsın, ancak şans senden yana olur, eşkıya sırtına bıçağı saplayamadan sen onu enselersin. İlkinde aile efradınla beraber komşular da cenazenin başında durur, gözyaşları sel olur, eşkiyaya en ağır lanetler yağmaya başlar.

İkincisinde eşkiyaya yem olmadığın için bu kez “cari hukuk” ensene biner, eline kelepçe takılarak kodese doğru yol alırsın. Bu durumda durduk yere ölmemenin cezasını “ömür boyu” hapisle ödersin. Ama en azından ailen, konu komşu senin arkanda durur, “böyle adalet mi olur” der, “cari hukuka” lanetler sıralanır. Aslında Yusufilerin meselesi biraz da bunun gibi bir durum arzetmektedir; Bir farkla.

O da “komşuların” vakti zamanında “eşkiyadan yana” takındığı tavır olsa gerek! Dün; Pos bıyıklı eşkiyanın ölümcül darbesine maruz kalınca “Eyvallah!” çeken komşu… Eşkiyaya direnip yem olmadığın için “Külahlı eşkıya” eliyle kodese tıkılınca “Oh be!” çeken komşu… Bugün yine aynı mahalledesin ve “komşuların” yine aynı komşu! Sen ölmediğin için kodeste zaman eritirken “komşuların” önemli bir bölümü bugün terfi almış, muhkem yerlere yerleşmiş. Ve ilahi kader, bu kez başka şekilde tecelli etmiş, “Pos bıyıklısı” ile, “Külahlısı” ile aynı eşkıya koalisyonu bu kez senin komşularına musallat olmuş.

Komşu bu kez çok farklı. Hızlı ve öfkeli. Pos bıyıklısı, külahlısı demeden eşkiyadan alınan her bir koltuk, her bir ceset, komşuyu keyiften dört köşe yapıyor. “Ev sahibi” ile “komşunun” hikayesini de farazi bir anekdot olarak burada noktalayalım. Son süreçte, özellikle 15 Temmuz darbe girişimiyle beraber şöyle bir gerçek çıktı ortaya. Bu ülkede kanun, hukuk, adalet adına karakoldan üst yargıya kadar işleyen devasa bir mekanizmanın, yine bu ülkenin yaklaşık son otuz yılını çalan devasa bir ahtapotun kollarına teslim edildiği gerçeğiyle yüzleştik.

Bu yüzleşme aynı zamanda şöyle bir gerçeği de afişe etti; Suç isnadlarına karşı kolluk birimlerinden üst yargıya kadar işleyen “hukuki süreçlerin” çok önemli halkaları, gerçekte “suçluları” hedef alıp adaleti tesis etmek yerine, anılan kurumları ele geçiren çeteci yapılanmanın kendi çetevari adalet anlayışını tesis etmenin aracı haline getirilmiştir.

Çetenin yıllar yılı yerleşip kök saldığı adalet mekanizması, devletin tüm yetki ve imkanlarını kullanarak kendisine teslim olmayan herkesi sindirme işlevi icra etmiştir. Amaç çetenin menfaatleri olunca da insanların sindirilmesi için çoğu zaman suç işlemeleri dahi beklenmemiş, hayatın olağan akışında görülebilecek her türlü davranış, gerektiğinde “suç unsuru” olarak tedavüle sokulmuştur. Bu pervasızlık zamanla öyle bir hal almıştır ki, çetenin ilgili birimleri zamanla “kumpas kariyerlerinin” zirvesine yükselmiş, kendi elleriyle ürettikleri yapay suç unsurlarıyla insanları mağdur etmişlerdir.

PKK’nin, “Kürtleri İslamsızlaştırma” aracı olarak Kürtlerin başına musallat edildiği gerçeğini nihayet “zülfü yare” dokunulduktan sonra “bizim mahallenin sakinlerince de” bugün en üst perdeden ve topluca zikredilir olmuştur. FETÖ’nün de bu amaç doğrultusunda PKK ile her türlü kirli ilişki içerisine girdiği gerçeği, yine “bizim mahallenin sakinlerince” “Müttefequn Aleyh” haline gelmiştir.

Bugün PKK ve FETÖ’nün birbirini tamamlayan güdümlü ilişkisini gündemde tutmak, meydan okumak, hatta bu çemberi kırmak için “OHAL’in” bile gerekli görüldüğü bir ortamda bu iki kirli yapının işbirliğiyle kumpas kurulup ömür boyu zindan yaşamına mahkum edilen Yusufilerin maruz kaldığı zulmü görmemek söylem-eylem çelişkisinin zirvesidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.