Arifin maksadı; Hak Teâlâ

İslam kültüründe Allah'a yakınlaşma maksadı taşıyan ameller ibadet sayılır. Allah'a yakın olma, ibadetin temel hedefidir. Maide Suresi 35. Ayette şöyle buyuruyor.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَابْتَغُواْ إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُواْ فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

“Ey iman edenler, Allah'tan korkun, O'na yaklaşmaya vesile arayın, O'nun yolunda cihat edin ki, mutluluğa erebilesiniz.”

Arif, en iyi olanı talep edendir. Arif, en iyi mahbuba âşık olan âşıktır. Ve o en değerli maksadı hedef seçmiştir. Allah'tan daha iyi bir mahbup, Hazreti Hak'tan daha güzel bir talep ve Rabbe ulaşmaktan daha yüce bir maksat olmadığına için arifin Likaullah 'tan başka bir isteği olmaz.

İnsan geçip giden sürekli göç eden bir yolcudur. İlkin bu yolculuğu Allah'a doğru olmalıdır. İkinci olarak her göç eden ve yola çıkanın bir azığa, bir gıdaya ihtiyacı vardır ki maksadına ulaşabilmek için yoluna devam edebilecek gücü bulabilsin. Ve Allah'a doğru yola çıkan biri için en iyi azık, Allah'tan başka hiçbir şeye gönül bağlamamada ve sadece Allah'ı seçmede azimli bir irade sahibi olmadır.

Allah'a ulaşma kabiliyetinin farkında olmamanın kendisi büyük bir gaflettir. Ve eğer bir insan lika dışında bir şeye kalbini bağlıyorsa kendi gücünün farkında değildir.

Allah'a yakın olmanın tadını tadanlar marifeti bulurlar. Onlar –yani arifler- öyle kimselerdir ki bu marifet kendileri için hâsıl olmuş ve bu yüzden Allah'tan başka bir şeye gönül bağlamazlar.

“Kurb” yakın manasına gelir. Allah'a yakın olmak zamansal ve mekân açısından bir mana taşımıyor. Zira zaman ve mekân maddi âlemin özelliklerindendir. Öyleyse Allah'a yakın olma sıfat ve derece açısından yakınlıktır. Onun en üst noktası ve nihayeti de Likaullah'tır. Likaullah'ın devamında da visal gelir.

Arif Allah'ı sadece Allah için isteyendir. İbn-i Sina arifi tarif ederken diyor ki:

“Arif ilk olarak Hakk'ı ister, Hak dışında bir şey için değil. Ve Hakkın marifetine hiçbir şeyi tercih etmez. O'na sadece O'nun için tapar. Zira O tapılmaya layıktır. İbadeti kendi haddi zatında şerefli bir iş olarak görür. Ve arifin bu isteği korku ve ya ümitten dolayı değildir. Eğer korku ve ümit hedef olsa o zaman ümit için de korku için de bir şeyin onu motive etmesi lazım. Burada Hak hedef olmaktan çıkar. Aksine Hak bir şeyi elde etmek için vasıta durumuna düşer ki o şey maksat ve talep edilendir.”

Hedef olmayan her ne varsa ancak hedefe ulaşmada bir vesile olabilir. En yüksekte yer alan hedef, maksat için aşağıda duran ise vesile olur. Bu yüzden ariflerin ibadeti diğer ibadet edenlerin ibadetinden farklıdır.

Hz. Ali (k.v) şöyle buyuruyor:

“Bazıları, (mükafat) isteyerek Allah'a ibadet eder; bu tüccarın ibadetidir. Bazıları, korkarak Allah'a ibadet eder; bu kölelerin ibadetidir. Bazıları ise şükrederek Allah'a ibadet eder; bu da hürlerin ibadetidir.”

Başka bir yerde de: “(Allah'ım) sana cezadan korku veya cennete tamah nedeniyle ibadet etmiyorum. Bilakis ibadete layık olduğun için ibadet ediyorum." diye buyuruyor.

Bir de şirin dilinden anlatalım bu önemli noktayı. Yunusun şu meşhur dizelerini bilmeyen yoktur.

“Cennet cennet dedikleri, birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver anları, bana seni gerek seni.”

Bir de Mevlana'ya kulak verelim:


ای دوست قبولم کن و جانم بستان

مستم کن و از هر دو جهانم بستان

با هرچه دلم قرار گیرد بیتو

آتش به من اندر زن و آنم بستان

“Ey Dost! Beni kabul et ve canımı al!

Beni mest et de, iki cihanı da benden al!

Sensiz meylettiğim her ne varsa,

Ateş yapıp canıma sal ve o anımı benden al!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.