Bana yol göster

Vaktiyle Şam diyarında, güngörmüş bilge bir ihtiyar vardı. İhtiyar Tevrat'ta Hz. Peygamber (s.a.v)'in ismine her rastladığında ya siler ya da orasını keserdi. Bir gün gene Tevrat'ı açtı ve okumaya başladı. Bir daha Peygamber(as)'ın ismiyle karşılaşınca silmeye başladı, ama ertesi gün onu tekrar buldu. Bu durum karşısında daralan Yahudi, nasıl davranacağını şaşırmış halde bir gün daha bekledi. Ancak o, kalbini vehimle şaşırtmak ve aldatmak yerine, vicdanın sesine kulak verip doğru karar almasını bildi. Kendi kendine: 'Güneşi balçıkla sıvayamazsınız, hem gözünü kapayan kendine gece yapar' dedi.

İçinden bir ses ona diyordu ki; 'Olsa olsa bu, meydana çıkan yol gösterici gerçekten başkası değildir.' Bu sözler üzerine karar kılıp Medine yollarına düştü. Günler süren bir yolculuğun ardından pek sıcak bir vakitte şehre ulaştı, ancak yol ve iz bilmiyordu. Medine'ye varır varmaz ilk işi, Mescid-i Nebevi'yi sormak oldu. Derken yolda Enes bin Malik'e rastladı. Ona: 'Ey yüreği temiz insan... Uzak yoldan geliyorum, bana yol göster, beni hakikat elçisine götür' dedi.

Hz. Enes(r. a), hüzünlüydü, gözyaşları içinde ihtiyar yolcuyu mescide götürdü. Mescide varınca sahabeyi hayran bir halde oturur gördü. Ridasını sırtına almış Hz. Ebubekir es-Sıddık da aralarında oturmaktaydı. İhtiyar yolcu, onlara karşı oturan Sıddık (r.a.)'ı Hz. Muhammed(s.a.v) sanıp Ona hitaben; 'Ey İlahi dergâhın göz bebeği! Bu yol yitirmiş, ruhunda firkatli gurbetleri yaşayan ihtiyar sizlere selam veriyor. Ona merhamet buyurun. Sizlerden afv-cûyem (af diliyorum), meded-hâhem (yardım istiyorum),dedi.

Sahabe, Allah Resulü' nün adını duyunca bir anda başı kesilmiş kuşlar gibi dönüp çırpınmaya başladı. Hem mescitte kanlı gözyaşları eşliğinde, bir vaveyla ve tufan kopmuştu! Topluluğun arasından bir heyecan kabardı, sanki yüzlerce mum bir anda tutuşmuş gibi oldu. Peygamber aşıklarının bu feryatları karşısında, 'İhtiyarın da' yüreği rikkate gelip hep birlikte ağladılar.

'Garibem, bîkesem, zaîfem, nâtüvânem (çaresizim), alîlem, âcizem, ihtiyarem, şeriattan sorarsanız, bir nasibim yok, çünkü ben bir Yahudi’yim. Dostlar, sizi bu denli ağlatan durum nedir? Acaba haddimi aşarak söylenmeyecek bir söz mü söyledim ya da gizli tutulması gereken bir laf mı ettim ben? Biliyorsunuz, İslam'ın esaslarından da haberim yok ki sizlere bir şey söyleyeyim.

Orada bulunan Hz. Ömer dedi ki; 'Ey ah u zara düşmüş kişi! Bu ağlayışın nedeni düşündüğün şeylerin hiçbiri değil. Hz. Muhammed (s.a.v) 'in bu fani âlemden bâki âleme irtihalinin üzerinden bir hafta geçti. Firakının özlemiyle kimi vakit ateşler içinde yanarken, kimi zaman da zemheriye uğramaktayız. Hakeza, alemi aydınlatan kandilimiz, göz aydınlığımız gittiği günden beri biz, onsuz zerrelere dönmüş haldeyiz. Dahası, ulu bir denizden ayrıldık bizler, onsuz bir damladan dahi çaresiz bir derde düşmüşüz ey yolcu!

İhtiyar meseleye vakıf olunca feryat ederek elbisesini paramparça etti. "Ah ayrılık! Ah musibet! Avazıyla yanıp yakıldılar. Topluluğun coşkusu yatışıp bir miktar acıları azalınca 'İhtiyar' dedi ki; "Dostlar, o yüzü görmek nasip olmadı, bari Peygamberin bir giysisini bana verin de kokusunu alayım ve onunla teselli bulayım."

Hz. Ömer(r. a.),'Bunu Hz. Zehra'dan istemek gerek, dedi. Bütün dostlar birlikte Peygamberin kızının kapısına varıp Hâne-i Saâdetten izin istediler. Hz. Zehra; 'Gündüzümüz geçti, gece gelip çattı. Hüzünlere batmış benim gibi bir yetimin, bir tutsağın kapısını bu vakitte kim çalıyor olabilir? Hem ölüm canıma pusu kurmuşken benden ne istersiniz?

Olayı anlattılar. Hz. Zehra(r. anha) dedi ki, "Peygamber(s.a.v)doğru söyler. Hak sahibi Allah'a can verirken dudağının ucuyla bu halden haber vermişti. 'Uzak yoldan bir aşığım geliyor. Fakat o iyi niyetli kişi yüzümü göremeyecek. Bu hırkayı ona bağışlayın, güzellikle, hoşlukla selamımızı ona iletin' buyurmuştu.

Nihayet hırkayı o adama verdiler, giyindi ancak, Hz. Peygamber (s.a.v)'in kokusunu alınca bir anda kendinden geçti. Öyle ki hırkanın kokusu, gerçekliğine delil oldu. Tereddüt etmeden hemen Müslüman oldu. Efendimiz(s.a.v)'ın kabrine gitmek istedi. Aldılar onu Resulü Ekrem(s.a.v)'in pâk kabrine götürdüler. Orada gönlü taştı, kabardı, o temiz yürekli aşığın... Peygamberin kabrinin kokusunu alınca bir anda yere yıkıldı, tertemiz canını verdi gitti vesselam...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.