Birlik Konferansı mı PKK Kongresi mi?

Çözüm süreci çerçevesinde Abdullah Öcalan’ın direktifleri doğrultusunda  “Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı”   düzenlendi. 15-16 Haziran’da Amed’de yapılan konferans iki gün sürdü ve 200 civarında delege söz alıp konuştu, tebliğler ve öneriler sunuldu.

Konferansın hazırlık komisyonu ile bireysel ve kurumsal bazda katılımcılar listesine bakıldığında PKK’nın legal siyasetini yürüten BDP/DTK ve türevlerinin belirleyici konumda, başat rolde oldukları açıkça anlaşılmaktadır. PKK çizgisi dışında siyaset yapan Kürdi oluşumlardan HAK-PAR konferansa katılmazken katılım gösterenlerin ise kahir ekseriyetinin ulusalcı Kürtçü-sol  tandanslı olduğu görülmektedir. Ermeni, Asuri-Süryani, Alevi, Ezidi  gibi halk, inanç ve mezhep topluluklarına ait temsilci ve örgütlerin de PKK siyasetine angaje olmuş olanlar arasından seçildiği gözden kaçmamaktadır.

Anlayacağınız konferans PKK gölgesinde ve vesayetinde yapıldı. Senaryosu ve başrol aktörleri  belirlenmiş bir oyunda yer almanın en hafif tabirle figüranlık olacağı belli iken birkaç İslami yapının konferansa dahil edilmiş olması konferansın genel havasını, rengini değiştirmemiştir. Siyasal etkileri ve toplumsal tabanları olmayan bu  yapıların vitrinlik olarak kullanılmasıyla beraber  sözkonusu yapıların iddia ve söylemlerinin ciddiye alınmayacağı da belli idi. Zaten bunların öneri ve tebliğleri de konferansın sonuç bildirgesine yansıtılmamıştır. Tabii olan, İslami referanslarla hareket eden, düşünce üreten kişi ve yapıların öncelikle diğer İslami oluşumlarla  diyalog ve istişareye yönelmeleriydi.  Kürdistan’da faaliyet yürüten İslami yapılar bu bilinçle hareket edip mazlum Kürd halkının karşısına özgün projelerle çıkmadıkları sürece ulusalcı-laik egemen anlayışa eklemlenmekten, yaranma psikolojisinden kurtulamayacaklardır. 
Gelelim konferansın sonuç bildirgesine…

Abdullah Öcalan’a övgülerle başlayan, özgürlüğünü talep eden, PKK’nın terör örgütleri listesinden çıkarılmasını isteyen,  Suriye Kürdistan’ındaki  PKK politikasına sahiplenen ifadelere  bakıldığında bu bildirgenin klasik PKK söylem  ve çizgisinden milim şaşmadığı görülecektir.

PKK/BDP/DTK kendi çalıp kendi oynamıştır. Kürd toplumunun temel dinamiklerine dayanmayan, değerlerine yabancı bir anlayışın tezahürü olan bildirge için söylenebilecek en iyi söz budur. Bu bildirgede mazlum Kürd halkının mazlumiyetinin en önemli sebebi olan ve Şeyh Said’den günümüze kadar Kürdistan’ı  kana ve ateşe boğan ulusalcı-laik anlayış mahkum edilmemiştir.  Batılı kafa yapısının ürünü olan “cinsiyet eşitliği” ve “cins çatışması” üzerinde uzun uzadıya izahat yapılırken  başörtüsü zulmünden ve Kürdistan’daki ahlaki yozlaşmadan bahsedilmemiştir. Kürdistan’daki inanç ve ibadet özgürlüğüne yönelik saldırı ve ihlaller “ekolojik tahribat” sorunu kadar bile ilgi görmemiştir. Kürdistan’daki Yahudiler’e bile bildirgede yer verilirken Kürdistan’ın temel dinamiklerinden ve değerlerinden kaynaklanan ve beslenen, güçlü halk desteğine ve tabanına sahip cemaatler, İslami parti ve tarikatlar yok sayılmıştır.

Bildirgede tekçi sistemle mücadeleden dem vurulurken yıllardır tekçi sistemin güce, zorbalığa dayalı olarak rejimle birlikte PKK tarafından ikame edildiği gizlenmektedir. “Ya sev ya terk et” mantığının Kürdistan’da  “ya bize katıl, ya terk et ya da ölüm” şekline büründüğünü özellikle zulmün mağduru olmuş mütedeyyin Kürd halkı ve zillete rıza göstermeyen  Mustaz’af camiası gayet iyi bilmektedirler. Durum böyleyken isminde birlik ve çözüm bulunsa bile tertiplenen bu konferans, ayrıştırıcı, tahakkümcü bir zihniyeti temsilden öte bir anlam ifade etmemektedir.

Bu konferans aynı zamanda devletin çözüm sürecindeki  sakat yaklaşımının da bir tezahürüdür. Devletin, Kürd sorununu İslami, insani ve hukuki bir temelde ele alıp çözmesi gerekirken işin kurnazlığına kaçarak klasik anlayışla meseleyi “güvenlik eksenli”  değerlendirip şiddeti sona erdirme, PKK’yı tasfiye hesapları yapmış ve sadece PKK’yı muhatap almıştır. Bu yanlış temel üzerine bina edilecekler ve atılan adımlar elbette ki yeni yanlışları da beraberinde getirecektir. Gerçekten kangren haline gelmiş sorunlar çözülecekse hem devletin hem de şiddet ve mağduriyetin diğer sebebi olan PKK ve uzantılarının samimi olması gerekmektedir. Kürd sorunu PKK ile başlamadığı gibi sadece şiddet ve terör sorunu da değildir.

Kürdistan ve Kürdlerin menfaati PKK’nın ve Abdullah Öcalan’ın menfaatlerinden daha alidir. Dar örgütsel bakış açısıyla, gelecekteki iktidar ve ikbal hesabıyla atılacak adımlar meseleyi daha da girift hale getirecektir.
Konferans kararlarından biri de bir “yürütme komisyonu” oluşturulmasıydı. Bu komisyon, kararların takibini yapacağı gibi daha geniş katılımın düşünüldüğü Erbil’deki konferansın hazırlık çalışmalarını da yürütecektir. Umulur ki bu konferansta aynı hata tekrar edilmez,  birlik konferansı PKK kongresine dönüştürülmez.


 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.