İdilli yiğitlere selam olsun-1

28 Şubat zulmünün devamı olan dosyam Yargıtay 9.Ceza Dairesince

yılında onandığı için yeniden dört yıllık kesintisiz zindan çilem başlamıştı. Dört yıllık zindan yolculuğu Allah'ın yardımıyla bitmiştiiyor. Zindan hayatından kısa bir süre sonra bu defa nasibimize Nuh'un diyarı Şırnak düşmüştüüyor. Uzak sayılmasa da buralara gidip çalışmak nefse ağır gelmekteydi. Daha önce kitaplardan okuduğum ve medyadan takip ettiğim Cudi Medeniyetinin çocuklarına artık bir muallim olarak ders verecektim. Ne de olsa geldiğim coğrafyada Nuh (a.s.)'ın ayak izleri vardı. Karamsar davransam da buralardaki manevi miras beni teselli ediyordu.

Cudi, Gabar ve Kato dağlarını Karadeniz Dağlarına ne de çok benzetmiştim. 28 Şubat sürecinde Karadeniz Bölgesine sürüldüğüm yıllar aklıma gelmişti. Artık sürgün değildim ancak rahat da sayılmazdım. Bu coğrafya bana, Üstad Bediüzzaman'ın Rusya'ya sürgüne gönderildiği yılları hatırlatmıştı. Üstad, Gürcistan'da bir tepede durup Tiflis'i seyrederken, Rus general Ona:" Hey burası Bitlis değil, Tiflis'dir" deyince O, generale:" Olsun ne fark eder? Ha Bitlis, ha Tiflis, ikisi de kardeş değil midir?" demişti. İçimden şairin şu dizelerini mırıldanmak gelmişti:

Çile yüklü bulutlardan dara çekildim.

Yemyeşil bir yaprak idim, soldum çürüdüm,

Diyarlardan diyarlara sürülmüşüm ben.

Ruhum ile çarmıhlara gerilmişim ben.                             

2012-2015 yılları arasında diğer bir ismi Hezex olan İdil'de çalıştım. Mazlumların gözyaşı ve kanıyla toprağı yoğrulan bir İslam beldesidir buralar. Şırnak'ın İdil ilçesi ve civarına Hz. Ömer'in hilafeti döneminde fetihler vesilesiyle bazı sahabiler gelmiş bulunmaktadır. İslam Ordularının komutanlarından Halid b. Velid  ve İyaz b. Ganem, İslam ordularının başında, Cezire bölgesinde bir dizi fetih gerçekleştirdikten sonra İdil'i de İslam topraklarına kattıklarını tarih kaynaklarımız belgelerle ispatlamaktadır. Sahabenin ayak izlerini taşıması ve kadim bir kültürel geleneğe sahip olması açısından İdil'i bu haftaki yazımın konusu yapmak istedim.

PKK'nın eylemleriyle birlikte bölgeye uzanan Marksist ulusalcı damar, Kürt halkının hafıza kodlarını değiştirip halkın İslam medeniyeti ve kültürüne yabancılaşmasına yol açmıştır. Marksist cenahın yukarıda ismini zikrettiğim Peygamber (s.a.v.)'in yarenlerine “kelleci”, İslam ordularına da “Arap orduları” yakıştırmasında bulunmasının altında yatan saîk PKK'nın İslam düşmanlığından kaynaklanmaktadır. Çünkü onlara göre İslam, halkların kardeşliğini ve vahdetini esas aldığı için, Kürtler'in haklarına kavuşmasının önünde en büyük engel teşkil etmektedir. Bunun için, ideolojilerini benimsemeyen bütün Kürtler, PKK/YPG'nin hedefindedirler.

İdil'in kuzeyindeki heybetli Gabar dağları, Dicle nehriyle birleşince sureta bir harmoni oluşturmaktadır. Kürdistan'ın zorlu doğası, haliyle bölge insanının seciye ve kültürünü de etkilemiştir desek, her halde yanılmış olmayız. Hele bir bahar mevsiminde, bu güzelim doğa harikası dağlardaki renk cümbüşünün seyrine doyum olmaz. 

İdil'de çalıştığım yıllar Gabar Dağlarının eteklerinde, şair ve alim olan Mele Aliyé Fındîki'nin uzaktan köyünü görmüştüm. Fındıké köyü, sırtını Gabara dayamış olup hemen güneyinde; yani Suriye ve tüm İslam coğrafyasında perişan olmuş mazlumların serencamını yazmak için, sanki bir Ali'nin daha doğmasını bekliyormuş hissini vermektedir. Ali Fındîki, Kürtçe divanıyla ve hûsusen Bediuzzaman'ın vefatını konu edinen kasidesiyle ün salmıştır.

İdil, 'bir dokunsan bin ah işiteceğin', sosyokültürel yapısı incelendiğinde dramatik hikâyeleriyle öne çıkan bir diyardır. Misafirperver ve kadirşinas olan halkının sevgisini gönlüme nakşettim. Zor zamanda bizleri bağrına basan bu beldenin aziz yarenlerine selam olsun.

İslam davası için mücadele edip kanlarıyla kahramanlık destanlarını yazan İdil'in aziz şehitlerini anmadan geçemeyeceğim. Her şehidin hayat hikâyesini İdilli dostlardan dinlemiştim. Bu şehirdeki güzel insanlarla tanıştıktan sonra hazinenin kapısını araladığımı anlamıştım. Öğretmenlik hayatımda en unutulmaz izleri belki İdil bırakmıştır diyebilirim.  Ne de olsa en azizlerin ayak bastığı ve pak kanlarını akıttığı bu şehirde, üç yıl kadar yaşamışlığım oldu. Doğrusu her bir şehidin destan mesabesindeki hazin hayat hikâyelerini, sevdiğim dostumdan dinlerken hüzünlenip insanlığımdan utandığımı hatırlıyorum.

Mevlana ne güzel buyurmuş:

"Gülün dibindeki toprak, gül kokar."

"Ben basit bir kil idim. Fakat bir zaman, gül ile arkadaş oldum. Onun güzel kokusu bana sindi. Yoksa ben, sıradan bir toprak parçasıydım."

Öyle buyurmuştu Sadi-i Şirazi. Doğrusu benim İdil'in yiğitleriyle nispetim aynen böyledir. Memuru, esnafı ve köylüsüyle dost olduk, elhasıl her birinden çok şey öğrendim. Bu diyarın sakinleriyle üç yıl kadar teşriki mesaide bulunduk. Onlar ki, zor zamanda beni yalnız bırakmayıp halimi sordular. PKK'nın çukur siyasetinin hayatı İdilli insana zehir ettiği süreçte, Allah'ın yardımı ve bu dostların desteğiyle ayakta kaldık. Marksist örgütün geçmişte bölgenin dindarlarına uyguladığı ambargoları ve zulüm hikâyelerini dinledim. İnşallah gelecek yazımda devam edeceğim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.