MEŞRUİYET-3

Önceki açıklamalarımızdan da anlaşılacağı üzere, Demokratik idarelerin ve toplumların temel prensibi halkların kendi özgür iradelerine dayanan tercihleri esasına uygun olarak kendilerini yönetmeleri olarak ifade edilmektedir. İkinci bir husus olarak ise insan haklarına saygı, insan onurunu zedeleyecek uygulamaların şiddetle red edilmesi ve yasaklanması bu tarz yönetimlerin hukuki metinlerinde üzerinde hassasiyetle durulmaktadır. Diğer bir husus ise devletin hukuk devleti olduğu ve devletin ve bireylerin hukuk kurallarına uygun davranışlar sergilemesi gerektiği, olaylar karşısında gösterilmesi gereken tavrın da hukuki olmaktan öteye gidemeyeceği bu sistemin kurucularının hararetle savundukları ilkelerden bir tanesi olmasıdır.

İşte! onların yasalarında yer alan bu süslü ve sihirli sözcük ve cümlelerden düzinelerce görebilirsiniz. Ancak uygulamaya geçildiğinde bu ilkelerin ya mümkün olmadığından veya toplumun belli kesimlerinin ilkeleri ve yaşam tarzlarıyla uyuşmadığından uygulanmadığını da net bir şekilde görebilirsiniz.

Burada tam olarak demokratik sisteme neden hayır sorusunun cevabını aşağıda ki açıklamalarımızda maddeler halinde vermeye çalışacağız.     

1-Demokratik yönetin şeklinin meşruiyet kaynağı halk olsa bile halkların kültürel değerlerinin, inanışlarının ve bilgi düzeylerinin aynı olmadığı göz önüne alındığında her ülkeye münhasır bir modelin ortaya çıkacağı aşikardır ki bu ise doğru ilkenin her yerde aynı olmadığı ve ülkeden ülkeye değişiklik göstereceği bir yerde doğru olan kanun maddesinin başka bir yerde yanlış olacağı anlamına gelmektedir. Yani sabit bir doğru yoktur. Nihayetinde bazı ülkelerde içki, fuhuş, çıplaklık ortak kültürün bir parçası olarak kabul edilip tolere edilirken bir kısım demokratik kabul edilen ülkelerde ise halkın seçtiği yasama meclisleri tarafından bu fiillerin suç sayılamayacağına yönelik koruyucu kanunlar halkın talep ve istekleri hilafına Devletin cebri fonksiyonu vasıtasıyla yürürlüğe konulmaktadır.

2-Halkın seçtiği idarecilerin, halkın çoğunluğunun dahi istemediği yasaları yürürlüğe koyması halinde onları durduracak bir mekanizma bulunmamaktadır.(Yasama, Yürütme ve Yargı Erkleri doğrudan veya dolaylı bir şekilde Yönetim Otoritesi tarafından atanmakta ve kontrol altında tutulmakta veya birinin diğerini kontrol etmesi noktasında bir denge bulunmamaktadır.) örneğin Türkiye halkı Müslüman olan ve içkiye ve zinaya ezici çoğunlukla karşı olan bir ülke çoğunluğun fikirleri dikkate alındığında içkinin yasaklanması ve zinanın suç sayılması gerekmektedir.Halbuki Türkiye de halkın çoğunluğunun seçtiği bu yöneticiler bu fiilleri işleyenlerin korunması ve bunlara müdahale edenlerin cezalandırılmasına yönelik yasal düzenlemeler yapmaktadır.Güler misin? Ağlar mısın ?

3-Kanun yapıcıların beşer olduğu ve onlarında duygu ve düşüncelerini etkileyen faktörlerin etkisi altında karar verdikleri bundan dolayı da halk adına halka rağmen sadece kendi işlerine geldiği gibi karar verebilecekleri olasılığı orta yerde durmaktadır. Bugünkü meşru kabul edilen yönetimlerin çatısı altında meydana gelen yolsuzluk ve hukuksuzlukların temelinde bu gerçek yatmaktadır. Zira insan inançlardan arındırıldığında “Ben” duygusu daha ağır basmakta ve genelin(çoğunluğun)menfaatleri göz ardı edilebilmektedir. Yani bu sitsem insandan Allah Korkusu ve Sevgisini uzak tutma çabası içindedir.

4-Çoğunluğun tercihlerinin her zaman doğru olacağını hiç kimse iddia edemez. Bunun doğru olduğu varsayılsa bile  %49,5 dahi olsa diğer kesimlerin isteklerinin karşılanmaması veya yönetime katılamamaları sonucunu doğurmaktadır. Oysaki asl olan azınlıkta olsa hak ve doğru olanın kabul görmesidir.

5-Yukarıdaki maddeleri çoğaltmak mümkün ise de meşruiyetin kaynağı olarak bireyi ve toplumu gören ülkelerin ne tür felaketlere ve savaşlara sebebiyet verdiği, kendi ülke insanlarına ne tür zulümler reva gördüğü ortadadır. Başta Türkiye olmak üzere Demokrasi ile yönetildiği iddia edilen tüm dünya devletlerinde insanlığın hazin öyküsü ve durumu yoruma gerek kalmaksızın müşahade edilebilmektedir.

Dolayısıyla Meşruiyetin Kaynağının birey ve halk kabul edilmesi hukuki, iktisadi, içtimai ve insani ilişkilerin doğru ilkeler ve hükümler üzerine bina edildiği anlamına gelmemektedir. Böylesi bir meşruiyet anlayışı insanlığa hizmet etmekten oldukça uzak, insanlığa savaş ve felaketler haricinde bir şey sunmamış, sömürgeci mantık üzerine kurulu baskı ve zulüm rejimlerinin idamesine yönelik bir kamuflaj ve sermayedarların çıkarlarını korumaya dönük bir manevra olarak ortaya çıkmıştır.

 Bir sonraki yazımızda devam etmeyi temenni ediyoruz. Tevfik Allah’tandır.

 

VEKİL OLARAK BİZE ALLAH YETER.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.