Menderes YILDIRIM

Menderes YILDIRIM

Musibetler ümmeti TEVHİD'e götürebilir

 Şüphesiz, Ümmet'in başı belada. Günümüzün İslam coğrafyasında dert çile adına, ne halk edilmişse hepsi mevcuttur. “İşgal, krizler, sefalet; ırk ve mezheplerin birbirlerini boğazlaması..” Kısacası,  fetret devrindeyiz.

Rahmanurrahim olan Rabb'imiz; Müslümanları sevip, “onları Firavunların mülkünün varisi kılmak istiyorsa” -ki istiyor- neden hep musibet?  Haşa, unutulduk mu?  Nebi (a), “mü‘minin ferasetinden sakının çünkü o, Allah'ın NURU ile bakar” diyor. Mana gözüyle bakmaya çalışalım:

Başımızdaki musibetlerin iç ve dış sebepleri vardır.  Dış sebep; dünyanın kıt kaynaklarını kontrol edip üzerine lüks yaşamlarını bina eden ve bu lüksü de kaybetmemek için Hiroşimalara atom bombası atmaktan çekinmeyen emperyalist Batı dünyası ve müşterekleridir. Bunu bir kenara bırakacağız; çünkü bir kıymeti harbiyesi yoktur. İslam ve iman mi'metini tanımışken kalkıp zalimden merhamet dileyemeyiz. Domuzdan post, gâvurdan dost olmayacağını zaten biliyoruz. Diğerine bakalım:

İÇ SEBEPLER: Asıl derdimiz, kanayan yaralarımız; “bir musibet bin nasihatten evla” iken uslanmadan tekrar tekrar yaşadıklarımız ve yaşattıklarımız.

Literatürümüzde konunun çook tanım ve tahlilleri yapılmıştır. Risale-i Nur'da, özellikle “İhlas Risalesi” ve “13. Lem'a'da Hizbullah ve Hizbu'ş Şeytan” bahsi olarak genişçe izah edilmiş ancak; hisse alıp zalimleri şaşırtacağımız yerde; “et'tekraru ehsen welew kâne 180” kabilinden, tekraren tefrikaya devam ediyoruz.  Bu durumumuza, “gaflet” deyip liderler/imamlar(!) bahsine geçelim.

Müslüman “dernek, vakıf; camia, cemaat hatta devletleri“ yöneten ekser zevat -iyileri tenzih ederiz-  “doğal” değil, “mühendisliklere dayalı satranç oyunlarıyla, karanlık mercilerin atamasıyla başa geçmiş “sunî” liderlerdir. Bunlarda “yetenek, liyakat,  adalet” dolayısıyla da “şefkatin” zerresi yoktur.

Bu sığıntı, korkak çakallar; liderlik sıfatı olanların susmaları veya susturulmaları sonucu, gasıp olarak başa geçmişlerdir. Tez üretemez, imar edemez, gönüllere taht kuramazlar. Zirvelerde barınamayacaklarını da pek bilirler. İşte bu yüzden, insanlıktan istifa edip “hayvandan daha aşağı derecelere inerek”  çifte atar; yakar, yıkarlar. Ağlatır, hapseder, hıncını alamayıp idam ederler; yetmiyor, “halk kahramanları ve gönül erlerinin” mezarlarını yok ederler.  Cinnet hali yaşadıklarından, yabani hayvan gibi davranırlar. Bengladeşli Hasina; Sisi bunlardandır. Allah'ın laneti üzerlerine olsun!

İslam adına kimi toplulukların başındaki liderler de yabani karakterli. Bunlar; dinin kontrolüne değil, dini kendi kontrollerine alıp “kontrol edilemez bir Don Kişot'a” dönüşüveriyorlar. Tevhidin, kardeşliğin panzehiri kesilerek yargısız infazlar yapabiliyorlar.  İşine gelmeyen bir mezhebi, ırkı, zümreyi; “küfürle” suçlayarak “kelle” alır veya aldırırlar.

İslami coğrafyaların “beylikler dönemine” döndüğü günümüzde;  “Müslüman,  bu Müslümanların elinden ve dilinden emin” olamıyor.

“İlahî, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?/ Mahşerde mi yoksa bî-çarelerin felahı?”(Akif). Kim ne derse desin bizim “yaramız içerde! Verem mi, kanser mi“ bilmem ama kesinlikle “yaramız içerde!”

“Kâfirler, zındıklar;” içimizdeki bu gafil ve hainlerin omuzlarından sırtımıza ateş etmektedirler. Hainler; vatan satmakta, ocak yıkmakta, yüreklerimizi yakmaktadırlar. Hakk'ın hakimiyeti olsa; -sözüm ona- “yerli(!?) anneden doğmuş bu ucubelerin” hakkı ; “hıyanet-i vataniye'den”  idamdır;  hem Vallahi, hem de Billahî!

ÇÖZÜM:  Rabbim Müslümanlara “iktidar” değil, “imtihanlar” vermekte. O halde imtihanı verebilmek lazımdır.  Nasıl mı? Müslüman; Müslümanı gerçek kardeş bilecek; şiddetini, din ve insanlık düşmanlarına gösterecek; kınansa da, ırk ve mezhep kavramlarının ötesinde; Kur'an ve Resulullah merkezli bir “bilinç, feraset, cesaret, merhametle” nihayet “TEVHİD'e” varacak!

Tevhid; diyalog ve istişaresiz olamaz! Birazcık “iktidar ni'meti” verilen bir cemaat, diğerlerini zencileştirip rızkını dahi kesebiliyor; ağır cezalar verebiliyor; meşru yapının yanında kendi “paralelini oluşturursa..  Allah da onu “ummadığı bir yer ve zamanda” yaman yakalar. O'nun yakalaması çetindir, zinhar biline!

Görüyoruz ki; müstağni camiaların ekseri, “güç ve bekayı;” İslami İTTİHAD yerine kâfir ve zalimlerle yaptığı/yapacağı karanlık İTTİFAKLARda aramakta. İnatla; “gâvurdan dost, domuzdan post umuluyor ki Rabbimiz de –her defasında- “nimet” yerine “ceza” veriyor.

“Nasihatle,” –olmazsa- “musibetlerle” anlayacağız: “Müslümanlar kardeştir; ben en zayıf bir Müslümana da muhtacım;  baharın güzelliği, güllerin farklılığı ve çokluğundandır; cemaatler birleşemediği için kâfir, zalimler ve münafıklar güçlü gözüküyor;  ölüm, hesap günü haktır; “Cennet ucuz, Cehennem de manasız değildir.”

İmana teslim olursak; zaferle izzet, aksine ise zillet vardır. HAKK'a uyarsak; musibetler bizleri TEVHİD'e, TEVHİD ise ZULÜM SARAYLARININ yıkılışına götürür. Vallahi! Billahi! ve Tallahi! Derunî selamlarımla!

Not: İdam sehpası yaklaştıkça celladına gülümseyen Mursi ve yarenlerinin şahsında, küfür ve zulmün pençesine düşmüş tüm GÖNÜL SULTANLARIMIZ'ı tebrik eder; KAHHAR ve SETTAR'a yaklaşmış mesafedeki maneviyatları karşısında, mahcubiyet ve aczimin gururuyla SELAM durarak dua eder, dua bekleriz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.