ÖLÜM ÜZERİNE

Ölüm korkusu her insanda vardır. Çünkü insan yaşamayı sever. Farklı sebeplere dayanıyor olsa da insanların ölümden korktukları bir hakikattir. Peki ama neden? Ölümü bu denli ürkütücü ve korkulu kılan nedir? Ölümden niçin korktuğunuzu hiç düşündünüz mü? Sadece insanlar değil bütün canlılar korkarlar ölümden. Şuurlu veya şuursuz tüm canlılar… Kurbanlıkların gözü niçin bağlanır biliyor musunuz? Öldürüleceklerini fark etmesinler diye…

Ölüm inkar edilemez en büyük hakikattir. Ve: “Her canlı ölümü tadacaktır.” Bundan hiç kimsenin kurtuluşu yok… Ölüm korkusunun temelinde yaşama olan tutku vardır. Çünkü asıl olan varlıktır, hayattır. Var olmanın verdiği haz ölüm korkusunu beraberinde getirir. Bütün canlıların ölüm korkusunun perde arkasında işte bu yaşama olan sevgi vardır.

Aslında ölüm arızi bir durumdur. Geçicidir. Bir geçiştir. Asıl olan hayattır. Bundan dolayı da insan tekrar aslına döner. Yani öldükten sonra tekrar hayata döndürülür. Ölümden sonraki hayata inanmayanların ölüm korkuları daha fazladır. Onlar ölümü yokluk kabul ederler ve bu, onları müthiş derecede korkutur. Var iken yok olmak… Gerçekten ürkütücü ve korkunç bir şey… Zaten bunun için ölümden sonraki hayata inanmayanlar sonsuza kadar kötürüm yaşamayı ölmeye tercih ederler.

Çinliler ölümden o kadar çok korkarlarmış, bu kelimeyi duymak bile istemezlermiş. Adeta bu kelimeyi dillerinden çıkarmışlar. Hatta ölümle aynı kelime olan bir rakamı kullanmamak için ellerinden geleni yapıyorlarmış. Sebebi ölümden sonra bir hayatın olduğuna inanmamalarıdır. Materyalist düşünce bunu gerektirir. Onlara göre madde öldü mü bir daha geri gelmez.

Ölümden sonra bir başka hayatın olduğuna inanmayanların bir başka ölüm korkusu sebebi ise kalplerindeki şüphedir. Her ne kadar ölümü yokluk kabul ettiklerini dile getirseler de aslında her zaman “ya başka bir hayat varsa” şüphesi taşımaktadırlar. Bu şüphe onları büsbütün ürkütür. Çünkü başka bir yaşam demek, Yüce bir yaratıcının olması ve O’nun peygamberleri ve kitapları aracılığıyla insanlara bildirdiği her şeyin olması demektir. Bu da beraberinde hesap sormayı getirir. Dolayısıyla dünya hayatlarında inkar edip durdukları yaratıcıyla yüzleşmeleri onların ebedi azap görecekleri anlamına gelir. İşte bu korku ölüm korkularını palazlandırıyor. Hayatı sadece bu dünyada kabul edenler, yok olmanın verdiği ıstırabı hafifletmek için onu unutmayı yeğliyorlar. Adeta beyinlerini uyuşturuyorlar. Ne var ki bu gerçekle her zaman yüz yüze gelmekten kurtulamıyorlar. Çünkü yanı başlarında hep birileri ölüyor.

Ölüm insanlar için bir geçiş kapısıdır. Hani bazı filmlerde bir gezegenden başka bir gezegene ya da bir zamandan başka bir zamana geçmek için saydam bir kapı açılır da insanlar oradan geçerler ya… İşte öyle bir şey. Ölüm sonsuz bir hayata açılan bir kapı… O kapıdan geçeceğimiz kesin… Asıl endişe edilmesi gereken kapının ardında neyle karşılaşacağımızdır. Sonsuz bir mutluluk mu yoksa sonsuz bir mutsuzluk mu?

Kafirler cehennemle yüzleşince: “keşke toprak olsaydım” der. Dünya’dayken en çok korktuğu yokluğu temenni eder. Bu müthiş bir ironi aslında… Şu dünyada bu denli korkulan ölüm cehennemde temenni edilir. Cehennemdekiler ölümü şiddetle arzularlar. Meğer ölüm o kadar da korkulacak bir şey değilmiş. Ondan beteri de varmış…

Evet kapının öte tarafında sonsuz bir azap varsa, ölüm büyük bir beladır. Ondan korkmamak için deli olmak lazım… Fakat kapının ardında sonsuz bir mutluluk varsa… şöyle bir hayal edin. Dünya’nın en güzel yeri neresi? Enva–ı çeşit meyve ve yiyeceklerin olduğu yemyeşil, kuşların cıvıltılarıyla şenlenmiş, berrak ve tertemiz sahili olan güzel mi güzel bir ada… Biri sizi oraya davet etse, gider misiniz? Bu da sorulur mu diyorsunuzdur şimdi? Peki oraya gitmek için çeşitli etapları olan bir yarışma düzenlense ve bu etaplar farklı zorlukları içinde barındırsa, yarışmaya katılır mıydınız?

Dünya hayatı her ne kadar oyun olmasa da yaşananların tümü gerçek olsa da aslında imtihan diyarı olduğundan bir yarışmanın etaplarına benzer. Sonsuz mutluluğu kazanmak için farklı etap ve zorlukların olduğu bir yarışma… Bu yarışmayı kazanmanın tek yolu da söylenenleri yapmak, zorluklara göğüs germektir.

Bu yarışmaya kendi isteğimizle katıldık. Bizi buna hiç kimse zorlamadı. Sonucunda sonsuz mutluluk olduğunu gördük ve dünya hayatının imtihanına katılmayı kabul ettik. Bu hakikati yüce Allah şöyle beyan ediyor:

“Gerçek şu ki, biz emaneti (teklifi) göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.” (Ahzab: 072)

Göklerin, yerin ve dağların korkup çekindiği teklifi biz insanlar kabul ettik. Hem de hür irademizle yaptık bunu. Bunu hatırlamıyor olabiliriz. Fakat hatırlamamız için şunu kendimize soralım: “Sonsuz ve mutlu, her istediğinizin olduğu yani aklınıza gelen ve gelmeyen her şeyin ama her şeyin olduğu bir hayata karşılık sizden isteyeceğimiz her şeyi yapar mısınız?” dense ne cevap verirsiniz.

Bence Dünya’da bu soruya hayır diyecek hiçbir insan yoktur. Çünkü insanın yapısında böyle bir teklifi geri çevirmek yoktur. İşte kendi kendimize sorduğumuz ve verdiğimiz cevap, bizim yüce Allah’ın teklifine verdiğimiz cevaptır. Hem de kendi hür irademizle…

Kapının öte tarafında uçsuz bucaksız, akla hayale gelen ve gelmeyen güzelliklerle bezenmiş, altından, elmastan, inciden köşklerin, sarayların olduğu tarifi olmayan güzellikte eşlerin bulunduğu bir yer ki burada yine göz kamaştırıcı tahtlar, etraflarında da birbirinden güzel hizmetçiler fır dönüyor. Hepsi görevini yerine getiren insanlar için hazırlanmış… Buyrun tahtınıza kurulun burada ne isterseniz var. Canınız neyi çekerse… Dert, keder, hastalık, zorluk, zahmet, tasa, gam vs. hepsinden öte ölüm yok… Bütün bunlara hayır diyecek birini tanıyor musunuz?

İşte bütün bunlara ulaşmak için bizlere sunulan şu yaşamı Yüce Yaratıcının istediği bir şekilde yaşamak ve ardından da ölmek lazım… Ölmeden olmuyor…

İnananlar ölümden niye korkarlar biliyor musunuz? Onlar da kalplerinde şüphe taşırlar. Bakın bu hakikate Yüce Allah Kur'an-ı Kerim’de şöyle işaret ediyor: “Bize vaad olunanı doğru bulduk.” Bu cennete girenlerin söylediği sözdür. Her ne kadar iman şüphe kabul etmiyorsa da bir kuruntu vardır. Bu da kalpler yakine ulaşmayanlarda geçerlidir. Bir diğer şüphe ise ya cehenneme girersem endişesidir. Hani Resulullah Sallallahu aleyhi ve selem: “Korku ve ümit” der ya inanan bu ikisi arasında gidip gelir. Korku atına binip cehennemden uzaklaşmak mümkündür. Bu korku inananları Allah’a karşı gelmekten korur. Onları Allah’a itaate sevk eder.

Ardında sonsuz mutluluğun olduğu bir ölüm fazla korkulacak bir şey değildir. Ölümden korkmak utanılacak, ayıplanacak, kınanılacak bir şey de değildir. Asıl utanılması, ayıplanması ve kınanması gereken ölümden sonraki hayata hazırlık yapmamaktır.

Ölüm ne kadar da garip bir şey… Ama ondan da garip olanı hayat değil mi? Bizler ölüme hayret ediyoruz da ondan çok daha hayret verici olan hayata hayret etmiyoruz.

Lezzetleri acılaştıran ölümü çokça anın” diyor sevgili peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve selem… Vel akibetu lilmuttekin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum