Kürtlerin Kürdistan’ına doğru

Sanırım İsmail Beşikçi’nin bir sözüydü: “İran’ın Kürdistanı var, Türkiye’nin Kürdistanı var, Irak’ın Kürdistanı var, Suriye’nin Kürdistanı var, Neden Kürtlerin Kürdistanı yok.” Nedeni çok basit ve bilinen bir gerçektir. Kürdistan’ın dört parçası uzun süre Osmanlı devletine aitti. Bu devlette Kürtler, Türkler ve Araplar arasında bir fark gözetilmiyordu. Osmanlı dine dayalı bir yönetim (noksanlarıyla beraber) sergilediği için halk başlıca iki kategoride değerlendiriliyordu. Anasır-ı İslamiye ve ekalliyetler ya da zimmiler.

Bilindiği gibi Osmanlı devleti Birinci Dünya Savaşı’nda başını İngilizlerin çektiği bir koalisyona yenildi. İngilizler fethettikleri Osmanlı memalikini (memleketlerini) kendi bayrakları altında kendi valileri tarafından yönetmek yerine çiftlik “kâhyaları” gibi kendilerine sadakatle bağlı olan mahalli işbirlikçileri arasında taksim ettiler. Bu taksimat sırasında işbirlikçi Arap kabile sayısı fazla olduğundan birden fazla çiftlik (devlet) oluşturdular. Bu sırada maalesef(!) işbirlikçi Kürt bulamadılar. Kürtler onurlu davranıp böyle bir zillete razı olmadılar. İngilizler de bu lütuflarını(!) geri tepen Kürtleri cezalandırmak adına doğrudan kendilerine bağlı olmayan bu halkı parçalayarak her bir parçasını bir işbirlikçinin yönetiminde bıraktılar. Doğrudan köleliği kabul etmeyince kölenin kölesi konumuna düşürüldüler.

Türk ve Arap elitleri kâhyalık da olsa mevki makam peşinde koşarken Kürtler’in Mollaları, Şeyhleri, Beyleri (Şeyh Mahmut Berzenci Şeyh Ahmet Barzani, Mele Mustafa Barzani, Şeyh Said-i Palevi) dinlerinin, ahiretlerinin derdine düştüler. Ahirette kazanma adına dünyada kaybedenlerden oldular. Bu kendilerinin bir tercihi idi. Yani Kürtlerin Kürdistan’ının olmamasının nedeni ne Türkler ne Araplar ve ne de Farslardır. Bu bilinçli tercih için çok bedeller ödendi. Kâhyalar, emrinde oldukları İngiliz ve Amerikalıların destekleri ile her Kürdistan parçasında Kürtlere karşı katliamlar yapıp çok kan döktüler.

Şimdi Kürtlerin bir kısmı bu ecdadın izinde ahiretlerini öncelerken diğer bir kısmı geçmişte sunulan zehirli nimete talip olmuşlardır. Artık onların da bu coğrafyada diğer sözde bağımsız devletler gibi bağımsız bir devletleri olacaktır. Yani Kürtlerin de KÜRDİSTAN’ı olacaktır. Buna muhalefet edecek bir ülke Irak’tan ders almalıdır. Türkiye buna muhalefet ederse “demokratik talepler kısıtlanıyor” diye DEMOKRASİ TÜRKİYE ÜZERİNDEN DE PALET PALET geçer. Artık Kürtlerin ikinci sınıf kölelikten birinci sınıf köleliğe terfi etme hakları engellenemez. Bu konuyu konuştuğum kişiler açıkça buna talip olduklarını, kölelikte de olsa Türkler ve Araplarla eşit haklara sahip olmak istediklerini ifade etmektedirler.

Kürt’lerin Kürdistan’ı muhtemelen NATO’ya alınacak, belki bağlılık ve itaatleri nispetinde AB’ye dahi alınacaktır. Ülke ABD ve NATO üsleri ile donatılacaktır. (Mevcut durumda bunlardan zaten çokça var, Pirinçlik vb.) Kerry onları da sık sık öpecek, yollarına kırmızı halılar döşeyecektir. Bu kurulması kuvvetle muhtemel devlete şimdilerde destek olan mollalar ve şeyhler, dedelerinin Sovyetler ve Şahlık rejimi tarafında oyuna getirildikleri gibi yeni oyunlara getirilecek, çıkarılacak yasalarda “Şeriatı istemek” idamlık suç kabul edilip ya şeriatın karşısında yer alacaklar ya da idama mahkûm edileceklerdir.

Her şeye rağmen böyle bir devletin kurulması sadece kötünün iyisidir. Belki bu yeni Amerikan tuzağına Amerika’nın kendisi düşer. Dindar Kürtler süreç içerisinde ABD’den de bağımsız onurlu bir devlete kavuşabilirler. Ya da ümmet bu kadar parçaya bölünmüşse varsın bir parça daha bölünsün ne fark eder ki? Irkçılık haramsa Türk’e, Fars’a ve Arab’a da haramdır. Varsın bu haramdan Kürtler de istifade(!) etsinler. Haramdan istifadeyi istemenin şer’i mahsurundan dolayı Rabbimin affına sığınıyorum. Bu çaresizlikten söylenen bir sözdür, yoksa ben kimseye helal varken haramı tavsiye etmiyorum. Bu işin helali bellidir: Ümmetin vahdeti ve üstünlüğün takvada olduğu bir toplum asıl talebimizdir. Mevcut halde dahi Kürtlerin diğer kavimlere nispetle takvaya daha çok önem verdiğini düşünüyorum. Zira ülkenin batısından doğusuna aydınlar(!), doğusundan batısına ulema gittiğini görüyoruz. Bu bölgecilik yaptığım anlamına gelmesin, vakıa böyledir.


Mevcut durum Kürtler arasında ırkçılığı dindarlığın önüne geçirmiş, acımasız bir biçimde dindarların şovenleşmesine sebebiyet vermektedir. Ümmet olma bilinci ve müminlerin kardeş olduğuna ilişkin söylemler doğrudan söz sahibini “kâhyaların” işbirlikçisi konumuna düşürüyor. Utanmasalar “İnnemel mü’minune ihvetun” ayetinin Kur’an’dan çıkartılmasını teklif edecekler. Gerekçeleri de bu ayetin Türk, Arap ve Farslar tarafından Kürtler aleyhine kötüye kullanıldığıdır. Bu nedenle ve ırkçılığın tabiatı gereği, insanlar şoven duygularla aziz İslam dinine ve dindarlara saldırmaktadırlar. Kürdistan’da insanlar önce “dindar”, sonra “dindar-ırkçı”, sonra da tam “ırkçı”lığa eviriliyorlar. Muhtemelen kurulacak ulusalcı faşist Kürt devletinde bu kez ırkçılıktan dindarlığa evirilme daha kolay olacaktır. Çünkü artık “mü’minler ancak kardeştirler” ayeti rahatça dile getirilebilecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.