PKK’yi Bu Kadar Vahşileştiren Sebep Nedir?-2

Sosyalist düşünceyi benimseyen Kürt solu, 1970’lere kadar Türk solu içerisinde faaliyet göstermiştir.

Ancak 1970’lerden itibaren Türk solu ve Kürd solu arasında artık ayrışmalar başlamıştır. Özellikle Kürdistan’ın, Türkiye’de gerçekleşecek olası sosyalist bir devrimde, statüsünün ne olacağı konusunda ortaya çıkan tartışmalar, ayrışmaların fitilini ateşlemiştir.

Türk solunun, sosyalizmin egemen olacağı bir yönetimde Kürtlerin doğal olarak haklarına kavuşacağı tezine karşılık, Kürd solu içerisinde önemli bir kesim ise, Kürdistan’ın dört parçalı bir sömürge olduğu dolayısıyla Kürdistan’ın her parçasında  gerçekleştirilecek devrimden sonra, her dört parçanın birleşip bağımsız Kürdistan’ın kurulması gerektiği tezi ağır basmaya başlamıştır. Ulusların kendi kaderini kendisinin tayin etmesi temeline dayanan bu fikirler, Türk solu tarafından enternasyonalizme aykırı olduğu gerekçesiyle kabul görmediğinden, ayrışmalar artık kaçınılmaz olmuştur.

Ancak şunu söylemekte fayda var; Her ne kadar Türk solu ile Kürd solu arasındaki örgütsel anlamda ayrışma olmuşsa da, aralarındaki fikir ve gönül bağı asla kopmamış ve Türk solunun Kürd solunun geneli üzerindeki o sözde solcu Kemalist karakteristik etkisi daima sürmüştür. Türk solu ile Kürd solunun bir çatı altında toplanması amacıyla HDP’nin kurulması, Öcalan ve Aysel Tuğluk gibilerinin Kemalizmi ilerici bir düşünce olarak göstermeye çalışmaları hep bu etkinin tezahürlerdir.

Daha önce Fikir Kulüpleri Federasyonu, TKP, TDKP, DEV-GENÇ, DEV-SOL, DEV- YOL ve İşçi Partisi içerisinde yer alan Marksist sol görüşlü Kürtler, bu fikir ayrılıkları sonucu ayrılıp, kurdukları yeni örgütler ve dernekler etrafında toplanmaya başlamışlardır. Bu ayrışmalar sonucunda DDKO ve DDKD gibi Kürd solunun ağırlıklı olarak toplandığı dernekler kurulmuştur. Daha sonra ise irili ufaklı bir çok sol Kürd örgütü kurulmaya başlanmıştır.  Rizgarî, Ala Rizgarî, Özgürlük Yolu, Kawa, Dengê Kawa, Red Kawa, KUK, Tekoşin, PKK gibi örgütler 1970’lerde kurulan sol Kürd örgütlerinden bazılarıdır.

Kürdistan’da Marksist Leninist düşünceyi temel alarak kurulan kimi silahsız, kimileri de silahlı mücadeleyi seçen bu sol sosyalist Kürd örgütleri, daha sonra da kendi aralarında da mücadeleye girişip çatışmışlardır. Bu çatışmalarda önceleri Apocular olarak bilinen ve daha sonra örgütlenmesini tamamlayıp Partiya Karkerên Kürdistan ismini alan PKK’nin ayrı bir yeri vardır. PKK hemen hemen bütün Kürd örgütleriyle çatışmıştır.

PKK, bu örgütlerin üye ve liderlerinden bazılarına, provakatif eylemler düzenleyerek öldürmüş ve daha sonra da bunu başkalarının üzerine atmış, öldürdüklerine de sahip çıkıp tabanlarını kendine çekmeye çalışmıştır. Bunlardan en meşhuru ise Dengê Kawa liderlerinden Ferit Uzun’un öldürülmesidir.

Dengê Kawa ve Apocular çatışmasında Dengê Kawa’nın lideri Ferit Uzun, 22 Kasım 1978 tarihinde  Apocular tarafından Siverek’te öldürüldü. Bu cinayet, Apocular tarafından Bucak aşiretinin üzerine atıldı. Apocular’ın amacı aşiretlerle diğer Kürt gruplarını da çatıştırmaktı. Bölgedeki aşiretlere karşı silahlı mücadeleyi merkezine koyan Apocular, daha fazla yandaş ve taraftar toplamak için bir çok kanlı eylemler gerçekleştirirken, provokasyonlar yapmaktan da geri kalmıyordu. işte bunlardan biri Ferit Uzun cinayetiydi. PKK MK üyesi ve Avrupa sorumlusu Semir kod adlı Çetin Güngör 1984’de PKK ile yollarını ayırırken açıklamalarında ve itiraflarında, Dengê Kawa lideri Ferit Uzun cinayetine de değiniyordu. Semir eski örgütüyle yol ayrımını anlatırken Ferit Uzun’un Bucak aşireti tarafından değil; kendileri tarafından öldürüldüğünü itiraf ediyordu. 1985 yılında PKK tarafından örgüte ihanet suçundan infaz edilen Çetin Güngör, bu cinayetle ilgili şunları anlatıyor:

“Siverek’te PKK’nin planı bir provokasyona dayanıyordu. Bu provokasyonun tek amacı vardı. Kürt sol örgütlerinin de çatışma alanına çekilmesiydi. Önce hem siyaset adamı hem de Siverek’te belli bir saygınlığı olan Ferit Uzun öldürüldü. Cinayet, çok kişinin kolayca inanabileceği M.Celal Bucak’ın üzerine atıldı. Ardından cenazeye sahip çıkıldı ve intikam yeminleri edildi… Provokasyon harekatının sonuncu eylemi ise Kırvar aşiretinin desteğini kazanmak için yapıldı… Bu aşiretin iki üyesi PKK tarafından vuruldu ve bir kaç evi yakıldı. Olaylar Bucak’ın üzerine atılınca, Kırvar aşireti PKK’nın yanında saf tutmayı kabul etti.”

Çetin Güngör benzer yöntemlerin daha birçok yerde kullanıldığını aynı yazıda anlatıyor.

PKK’nin bırakın İslami yapıları, özellikle kendisi gibi sol sosyalist, materyalist örgütlere bile tahammül edemediği ve bunları sindirmek için yaptığı saldırıların bazılarını kısaca veriyoruz.

PKK-KUK çatışması: 1980'de zirveye ulaşan saldırıların başlangıcı, PKK'nın örgüte siyaset yasağı getirmesidir. PKK ile KUK (Kürdistan Ulusal Kurtuluşçuları) arasındaki çatışmalarda 200’ü aşkın kişinin hayatını kaybettiği bilinmektedir. Bu çatışmalar özellikle Mardin, Nusaybin, Kızıltepe ve Derik’te yoğun olarak yaşanmıştır.

PKK-Devrimci Halkın Birliği çatışması: En kanlı çatışmalardan biride buydu. Dersim, Diyarbakır, Gaziantep'e yayılan çatışmalarda onlarca kişi yaşamını yitirdi.

PKK-TKP çatışması: Özellikle TKP'nin Batman ve Diyarbakır'daki gücünü yok etmeyi hedefleyen çatışmalardı.

PKK-Halkın Kurtuluşu çatışması: Elazığ, Dersim, Kars, Diyarbakır, Gaziantep’te yaşanan bu çatışmanın temel nedeni, PKK'nın Halkın Kurtuluşu'na "benim bölgemde faaliyet yürütemezsiniz" dayatmasıydı.

PKK-Devrimci Yol Çatışması: PKK'nın Dersim'de Devrimci Yol üyelerine silahlı saldırıda bulunmasıyla başlamıştır.

PKK-DHKD çatışması: Doğubayazıt'ta PKK'nın DHKD'ye siyaset yasağı getirdiğini ilan etmesiyle başlamıştır.

PKK-Tekoşin çatışması: Gaziantep, Ankara, Elazığ ve Dersim'de yaşanan çatışmaların sonucunda Tekoşin'in Türkiye'deki faaliyetleri sona ermiştir. PKK Dersim'de Tekoşin liderlerinden Kamer Özkan'ı katletmiştir.

Beş Parçacıların katledilmesi: PKK, Kürdistan’ının beş parça olduğunu savunan, Kürdistan’ın bağımsız ve bileşik devlet yapısını amaç edinen Beş Parçacı Grubu kendisine rakip gördüğünden, Beş Parçacıların tüm yönetimini ajan ilân ederek, çoğunu katletti.

PKK-Özgürlük Yolu çatışması: Avrupa'ya kadar sıçrayan çatışmalar sonucunda, PKK birçok Özgürlük Yolu üyesini katletmiştir. Özgürlük Yolu Hareketi'nin Türkiye'deki faaliyetleri fiilen sona ermiş, hareket tasfiye edilmiştir. PKK Özgürlük Yolu çatışması devam ederken, devletin bu hareketin militanlarına yönelik yoğun tutuklama kampanyası da başlamıştır. Senkronize devlet-PKK operasyonu gibi duruyor.

PKK-Dengê Kawa çatışması: Tekoşin, Özgürlük Yolu gibi bir diğer sol Kürt siyasi hareketine yönelik tasfiye girişimi olarak başlamıştır.

PKK-TDKP çatışması: aslında çatışma bile değil, Dersim'de PKK'nın 6 TDKP üyesini katlettiği olaydır. İlk etapta 4 kişinin öldürüldüğü saldırılardan 2 TDKP'li ağır yaralı olarak kurtulmuş ancak bir müddet sonra ölmüşlerdir. Söz konusu militanlar, saldırının "yemek yedikleri sırada" çevreden ateş açılmasıyla başladığını söylemişlerdir.

Bu saldırıların sistematikliğine rağmen PKK tarafından olaylar kapatılmaya çalışılmış, kimi zaman da cinayetlerin "kontrol edemedikleri unsurlar" tarafından işlendiği iddia edilmiştir. Ancak tarihi tanıklıklar ve bu olayların içinde yer alanların daha sonraki itiraflarında, özellikle PKK'nın ilk kuruluş döneminde kendine rakip gördüğü sol örgütleri hedef aldığını, bu noktada söz konusu örgütleri sindirmek için silahlı eylemler düzenlemekten geri durmadıklarını ortaya koyuyor.

PKK, kendi içinde de bir çok infaz gerçekleştirmiştir. Örgütün kuruluşunda yer alan bir çok isim daha sonra ya “ajan” yaftası vurularak öldürülmüş, ya da kendileri öldürdüğü halde olayı başka örgütlerin üzerine atarak, hem hedef saptırmış hem de diğer örgütlere saldırmak için bir bahane olarak kullanmıştır. Örneğin örgütün ileri gelenlerinden ve örgüt içinde Öcalan’a rakip olabilecek önemli isimlerden Haki Karer, Gaziantep’te örgüt tarafından vurulur ve olay Tekoşin örgütü üzerine atılır. Bu eylemle Öcalan hem önemli bir rakibinden kurtulur, hem de Tekoşin’i sindirmek için bir bahane olarak kullanır.

Bunun gibi yüzlerce, binlerce iç infaz, PKK tarafından kendi içinde gerçekleştirerek Öcalan’a rakip olabilecek kişi ve gruplar bu şekilde tasfiye etme yoluna gidilmiştir. Öcalan, İmralı’da bir avukat görüşünde, “15 bin iç infaz gerçekleştirdik” diyerek bir anlamda bunu itiraf eder.

12 Eylül darbesinden sonra bütün örgütlerin sindirilmesine rağmen PKK’nin lider kadrosunun darbeden hemen önce ülke dışına kaçması, örgütün ayakta kalmasına imkan sağlamıştır. Bundan dolayı bir çok kişi bunun şaibeli bir durum olduğunu, devlet içinden birilerinin darbeyi önceden haber vermesiyle, Öcalan ve arkadaşlarının yurt dışına kaçışlarının sağlandığı iddia ediliyor. Ki bunu doğrulayacak bir çok doneler mevcuttur.

Öcalan’ın eşi Kesire Öcalan’ın babasının MİT elemanı olduğu biliniyor. Bunun yanında Öcalan’ın ilişkide olduğu istihbaratçı Pilot Necati isimli kişiyle olan münasebetleri, hala bir muamma olarak duruyor.

Gazeteci Avni Özgürel, Abdullah Öcalan’ı 1960’larda, MİT’e ait Ankara’daki Fikir Ajansı adlı yerde gördüğünü, sürekli buraya takıldığını, aynı ajanstan öğrenci bursu aldıklarını ve bunu Öcalan’a da Bekaa’daki görüşmesinde teyit ettirdiğini söylüyor. Bundan dolayı Özgürel’in anlattıkları, kimilerini PKK-MİT ilişkisine, hatta PKK’yı MİT’in kurduğu fikrine götürmüştür.

Devamı gelecek...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.